Dokuz yaşına bastığı yıl Ali’yi, köyüne yürüme üç saat çeken Kumru bucak merkezine götürüp halasının kocası Fahri Efendi’ye, O da Ali’nin eline bir defter, bir kalem ve bir silgi verip okul müdürü Burhan Bey’e teslim etti ve Ali’yi birinci sınıfın kapısından içeri bıraktı. Öğretmen sınıfta değildi. Öğrenciler, kara tahtanın üst tarafında duvara asılmış Cumhuriyet’le ilgili bir levhadaki yazıları defterlerine geçirmekle meşguldü.
Ali okumayı, yazmayı, dört işlemi mahalle mektebinde öğrendiği için yazıyı bir çırpıda okudu ve defterine yazmaya başladı. Çocuklar buna hayret ettiler.
Ali’nin sırında eniştesinin o yıl okulu bitirmiş oğlu İsmet’in siyah önlüğünden bozma, yakasında el kadar yama olan rengi solmuş bir önlük vardı. İlk ceketini ancak karne tatilinden sonra giyebilecekti. Köyünde Yusuf eniştesi dükkâncı ve aynı zamanda terziydi. Ali’nin ölçüsünü aldı, Kumru’ya sergi açmak için geldiği bir Çarşamba günü ceketi getirip verdi. Bu, omuzlarında tela olmayan, siyah tifinden dikilmiş, iş elbisesi gibi bir ceketti. Omuzları da bayağı düşüktü. Annesi, ceketin ceplerine ceviz koymuştu. Aile ortamına şiddetle özlem duyan Ali’nin hayatında yediği en lezzetli cevizler bunlardır.
Alilerin evinde hiç kitap olmamıştı. Yalnız tavan arasında cami hatibi olan dedesinden kalmış olan, kapağı ve ilk sayfaları kopuk eski yazılı bir kitap hatırlıyor.
ŞAH İSMAİL
Kumru’da Çarşamba günleri pazar kurulurdu. Yakın köylerden gelenler, bir sergi üzerine mallarını yayarlardı. Destancılar, ellerindeki destanı yüksek sesle okur, bazı köylüler tek yaprağa basılmış bu yanık destanları alıp köylerine götürürlerdi. Sergi açanlardan biri de kitap satıcısıydı. Bunlar köylülerin kolayca ve zevk alarak okudukları halk hikâyeleriydi. Ali bu kitaplardan birini seçti. Bu, Muharrem Zeki Korgunal’ın Şah İsmail adlı kitabıydı. Bu kitabı neden seçtiğini bilmiyor. Köyünde Şah İsmail denen bir adamın oluşundan mı etkilenmişti kim bilir? Kitap 40 kuruştu. Demek ki yanında o kadar harçlık varmış.
Şah İsmail bildiğimiz İran Şahı idi. Bunun destanının Anadolu’da söyleniyor olmasının nedeni herhalde Türkiye’de Alevilerin arasında bu tip destanların yaygın olmasıydı. Kitapta Şah İsmail’in maceraları, eşleri yer yer manzum olarak anlatılıyordu. Bu kitabı tatilde eve götürdü. Sesli olarak ailede okundu ve annesi de onu nerdeyse ezberledi. Yıllar sonra kız kardeşinin ona okuduğu Mahmut Makal’ın Bizim Köy ve Aziz Nesin’in Böyle Gelmiş Böyle Gitmez kitabını da zevkle dinleyip nerdeyse ezberlemesi gibi.
Ali, kendi parasıyla aldığı ikinci kitabı da hatırlıyor. Korgan’a eşekle yük götürmüştü. Dükkânın birinde küçük kitaplar gördü. Bunlardan Andersen’in Kibritçi Kız kitabını 15 kuruşa satın aldı. Dönüşte eşeğin sırtında kitabı okudu. O kadar dalmıştı ki eşekle ilgilenmedi. Eşek nasıl olsa yolu biliyordu! Köye gelinceye kadar kitabı bitirdi.
Aslında, bir şans eseri mahallerinde halk kitaplarını okumaya meraklı bir komşuları vardı: Ahmet Abi, gittiği pazarlardan bu kitapları alır, çocuklar da bunlardan haberdar olur, kitapları ödünç alarak okurlardı. Elif ile Mahmut, Tahir ile Zühre, Kan Kalesi Cengi, Ferhat ile Şirin, Yusuf ile Züleyha, Şahmeran gibi kitaplar. Bunlar, Ahmet abilerin mutfağında kirişler üzerinde durduğundan ocaklarındaki duman ve isten sararmış kitaplardı.
GÜNLÜK TUTMAYI ÖĞRENMEK
Üçüncü sınıfta köyündeki okuluna nakledildiğinde, öğretmenin durduğu okulun mutfak kısmında bir rafta 30-40 kadar kitap bulunuyordu. Ali bunları alır okurdu. Bir gün öğretmeni Kâzım Genç’ten yeni bir kitap istedi. “Bilmem bunu okuyabilir misin?” diyerek Ali’ye orta boy bir Robinson Crusoe kitabı verdi. Onu evde ne büyük bir zevkle okuduğumu hatırlıyor. Küçüklüklerinde bu gibi çocuk klasiklerinden yoksun bırakılan çocuklar ne kadar şansızdırlar! Okuma alışkanlığını ve zevkini sonradan kazanmak kolay değildir.
Ali, İlkokul beşinci sınıfta küçük bir deftere günlük olayları not etmeye başladı. O gün ne yapmıştı? Hava nasıldı? Köyde neler olmuştu? Hatta başkalarından duyduğu Türkiye’de sel, yangın, Kıbrıs mitingleri gibi havadisleri birkaç satırla yazdı.
Ona günlük tutma alışkanlığını nerden edindiğini çok sormuşlardır. “Herhalde Robinson Crusoe kitabından” diye yanıtlamıştır. Issız Adaya düşen Robinson, batan geminin enkazında bulduğu mürekkeple adadaki hayatını anlatmaktadır. Mürekkebi bitince bir dal parçasına çentikler atarak takvim oluşturmuştur. İngilizler günlük tutmayı daha 17. Yüzyılda biliyorlarmış. Bir toplumun uygarlık ölçülerinden biri de günlük tutup tutmamasıdır.
Okul öncesi yaşta ve ilkokulda şeriat eğitimi verilecek çocuklarımızın böyle şeylere heves edeceği kuşkuludur. Onlar için bazı şeyleri ezberlemesi ve tekrar etmesi yeterli sayılmaktadır… (28 Aralık 2021)
YAZARLAR
10 saat önceEKONOMİ
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
3 gün önceYAZARLAR
3 gün önce