*Bilinmelidir ki…
Dünyamız yalnızca uzayda gezen, boşlukta yüzen bir küre değil. Dünyamız; yeraltı ve yerüstü tüm canlılarıyla bir yaşam alanıdır…
En önemlisi de; Dünyamız biz insanlarla bir bütün Düşüncesizce dolarsa her yer beton Hangi toprakta buğday yeşerecek ?…
Hangi kaynakta su birikecek ?…
Bu gidişle gölgesinde serinlenecek bir çınar,
Dalından meyvesi koparılacak bir nar ağacı kalmayacak.
“Benden sonrası tufan” diyenlerin bencilliği karşısında suskunluk sürdükçe; İnsanlık için başka bir NUHUN GEMİSİ kalkmayacak.
*Naylon Yaşamlar
60’ların YEŞİLÇAM’ından, ALEVLİ YILLAR filminde Ekrem BORA’ya “film icabı” eşini canlandıran Sema ÖZCAN diyor ki;
-Yeni evimizin, yeni yatak odasını alırken, yeni bir gecelik de alacağım kendime…
Yanıtlıyor onu BORA:
-Naylon olsun ama, mavi renkte…
60’lı yılların ortalarında ki 27 Mayıs 1960 sonrasında askerin, yönetime karışmasıyla gerçi ne değişti? MENDERES gitti DEMİREL geldi, 12Eylül 1980 sonrasında da DEMİREL’in gidip, ÖZAL’ın gelmesi gibi… Ne fırıldaklar dönmekte sürekli Asker-Hükümet işleri ve ABD arasında? Herkes gibi ben de anlayamadım gitti ya neyse; konumuz dışına çıkmayalım, tali yollara sapmayalım. İşte o yıllarda Morrison Süleyman’ın (henüz o günlerde BABA’lık değil, ağalık yapıyordu “işçisine, köylüsüne”) Amerika tarafından başbakanlığa atanmasının ardından; Bursa ipeğini, yapay ipekle değişti Türkiye, naylona tutkun oldu.
*Ve konuşan Türkiye… Kamyonların arkasında sıkça görürdük şu sözleri: Ağzı Olan Konuşuyor… Ve bizler de ülkemizde, dünyamızda yaşanan olumlu, olumsuz “olay, olgu, oluşum” her ne varsa; onlara ilişkin sürekli konuşuyoruz gerçek ortamda… Ve elbette ki sanal yaşamımızı sürdürdüğümüz; Amerika’daki DEEP BLUE belleğinin sunduğu şu sanal kamusal dünyamızda da sürekli konuşuyoruz, yazıyoruz ve her konuda “bilir-bilmez” öylesine ahkamlar kesiyoruz ki sanki tüm sorunlar çözülecek sözlerimizin ardından… Ve bizler de öylesine etkili, güçlü birer kanaat önderiyiz ki düşüncelerimizin ya da düşüncesizliklerimizin izdüşümü o muhteşem sözlerimizle; biçimlendireceğiz var olan ve de yakındığımız şu düzeni istediğimiz yönde… Sanal dünyamızda, sanal yaşıyoruz ve öyle sanıyoruz işte… Ve elbette ki bütün bunlarla avutuyoruz kendimizi egemenler izin verdiği sürece, özgürlük alanımız da sansür hazretlerinin çektiği duvarlarla sınırlı…
*Ve de Gezegenimiz…
“Maymunlar Gezegeni” filminde, uzayda başka bir gezegende olduğunu sanan Charlton Heston; bulunduğu yerin Dünya olduğunun, deniz kıyısındaki kayaların arkasına geçince Bayan Liberty’nin yerde yatan mermer kütlesiyle karşılaştığında ayırdına varır.
Acaba kendini tüm yaratıklardan ve de diğer insanlardan üstün gören Batılının gerçekle yüzleşme günü ne zaman gelecek?
Ve bu Batılının; “Batı, Batı” diyerek Dünya’nın dönüşü yönünde Doğu’ya ulaşmasıyla, acaba Dünyamızı koruyucu düşünce ve değerlere de ulaşması bir gün gerçekleşecek mi?
Bir zamanlar insanlık Doğu felsefesinden yana umutlanırdı. Doğulu’nun erdemli olmak üzerine ürettiği/oluşturduğu binlerce yıllık birikiminden, tinselliğini beslerdi. Günümüzde Batılının doymazlığıyla yarışan Doğulu’yu gördükçe; gezegenimiz için kaygılarımız daha da artıyor. Neden artmasın ki? İşte Japonya; G8’lerden en varlıklısı… İşte Çin; sera gazı salınımında en başta adı geçen özensiz ülkelerden biri… Bu gidişle Dünyalılar diri, diri cehenneme girecekler. Üstelik de kendilerinin yarattıkları bir cehenneme… Ne yazık ki bu cehennemin, günahlardan arındıktan sonra gidilecek bir cenneti de olmayacak.
YAZARLAR
11 saat önceEKONOMİ
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
3 gün önceYAZARLAR
3 gün önce