Mafia hesaplaşmalarıyla ortalık toz, duman; yangın yeri mi desek, tsunami mi desek, tufan mı desek?
Ama toplumsal değer yargılarının ne kadar erozyona/tozumaya/bozulmaya uğradığı da bir gerçek !…
Dolayısıyla bizler; sıradan yurttaşlar, bu ülkeye, bu ulusa gönül vermişler, her şeye karşın yine de umutla geleceğe koşuyoruz. Ülkenin, ulusun sorunlarına yabancılaşmadan; kendi doğrularımızla yaşıyoruz.
Bu bağlamda…
Ünlü düşünür Voltaire’in dediği gibi “okulda okuduklarıyla yetinenler, mürebbiyeleriyle konuşan çocuklara benzerler” diye kaygılanırken…
Her alanda…
Sokma akıl, kakma çivi, masal, martaval… Bu ülkede keramet-i kendinden menkul ve dahi ilkokul terk “kanaat önderleri”ne kaldı ortalık ve onlara kanan/inanan/beyinleri dumura uğramışlara…
Durum böyle olunca; sorumlu bir yurttaş olarak bildiğimizce, bilgimizi paylaşıyoruz. Yaşadığımız her yeni günle birlikte; estetik yaptıran dilberler gibi bedensel yenilenmeler yerine, bilgilerimizi güncelleyerek, geliştirerek beynimizi/bilincimizi yeniliyoruz, yeni tutuyoruz, genç tutuyoruz. Bizim gibi düşünenlere; aydınlık bir geleceğe gönül verenlere, kendilerini sürekli bilgiyle donatıp, geliştirenlere ve bilgilerini/bilgeliklerini yaşadıkları toplumla kıskanmadan paylaşanlara selam olsun.
Dolayısıyla yalnızca ülkemiz için değil, Dünyamız için de sorumluluk duyuyoruz, kaygılanıyoruz, sorunlar karşısında sorular sorarak, çözüm arayanlarla birlikte yol alıyoruz.
Çünkü Dünyamız yanıyor:
-Her şey ateşin bulunmasıyla mı “ya da Promethus ateşi çalınca mı” başladı ?
-Sanayi devrimiyle birlikte mi kirlenmeye başladı hava, su, toprak?
-Savaşlarda ateşli silahların yarattığı yıkımla savaşlar mı kazanıldı yoksa doğa mı yitirildi?
-Buharlı kazanlar; gemileri, trenleri mi yürüttü, yoksa doğayı mı çürüttü?
-Üşüyünce insan soyu; kendini mi ısıttı, yoksa Dünya’yı mı?
Ülkemiz, Dünyamız derken; kimlik kargaşası içinde de kalıyoruz, dolayısıyla bu nedenle de kaygılanıyoruz. Çünkü bizler 29 Ekim 1923 günü; çağdaşlaşma özlemiyle çıktık yola! Çağdaş uygarlık düzeyini yakalamak için savaşım verirken; önceleri Avrupalı olduğumuz sanmıştık.
Ve…
12 Eylül 1980 sonrasında da neredeyse Amerikan bezi olmak üzereydik ki
Artık bir zamanlar kölemiz olan Araplar’ı Efendi belletmeye kalkıştılar şimdilerde… Acaba bizler neden bir türlü kendimiz olamadık gitti? Neden bu karmaşayı hiç sorgulamıyoruz?
Ve bu kimlik kargaşası yetmezmiş gibi bir de…
Kadınına en üst düzeyde değer veren Türk soyunun ardılları olarak; giderek kadınları da YOK hükmünde sayıyoruz. Neden?
Kadınlar olarak işin kolayına kaçmak, toplumsal yaşamdan soyutlanmak; yakışıyor mu Orta Asya’dan beri var olmuş, varlığını, benliğini, kişiliğini korumuş Türk kadınına?
Bu bağlamda işte bir kadın ki o Türkiye’nin ilk Halkla İlişkiler Uzmanı, Halkla İlişkiler alanında duayen bir ad…
Ki o bugünlerde 90’lı yaşlarını sürdüren BETÜL MARDİN ve bunlar da ondan kadınlara verilen öğütler…
Kadınları YOK sayanlar yerine, bir yol da değer verin onun öğütlerine sevgili kadınlar!
Sayın Mardin diyor ki:
Bir sonsöz de biz ekleyelim; bu ussal önerilere, sığınarak hoşgörünüze:
Beynimle bedenim tutuşup el, ele, demişler ki gel yaşayalım birlikte! Korkmadan, yılmadan, kolayına kaçmadan hem de inadına, inadına; özgürce düşünelim, özgürce yaşayalım uygarlığın ve demokrasinin beşiği şu Anadolu topraklarında! Dünya döndükçe aydınlığa yol alalım!
Didim, 30 Mayıs 2021
YAZARLAR
13 saat önceEKONOMİ
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
3 gün önceYAZARLAR
3 gün önce