Bugün sizlerle, ülkenin girdiği darboğazdan, salgından dolayı ölen vatandaşlarımızdan, aşı olsalar dahi patır patır ölen doktorlarımızdan, koltuğa oturan belediye başkanlarının garip değişimlerinden, vatandaşı boğan maddi sıkıntılardan, toplumun artık cinnet geçirme noktasına gelmesinden, salgını bahane ederek tek gelir kaynakları olan gıda sektörünün (daha doğrusu kafe, restoran çalışanları) kısıtlı çalışma dönemine girmesinin altında yatan nedenlerden, çocukların bu salgında psikolojik olarak ne derece etkilenip, çoğunda davranış bozukluklarının meydana geldiğini yazmanın dışında, başka konuda sohbet etmek isterim.
Evet, mitoloji ve icatlar…
Oldum olası hep Eskiçağı merak ederim. Bilirim ki icatlar ihtiyaçtan doğar. Mesela ilk bulaşık makinesini icat eden Amerikalı makine mühendisi bir hanım. Çok sevdiği yemek takımının bir parçası kırılınca hem üzülmüş hem de kızmış ve ilk bulaşık makinesini icat etmiş gibi gibi…
Gerçi hala ilk limon sıkacağını kim icat etmiş bulamadım ama neyse…
Geçenler de öğrencilerimi müzeye götürdüm. Zira salgından dolayı gidebildiğimiz en güvenli alan. Yürüme mesafesinde ve sakin.
Neyse, içeride bildiğim kadarıyla geçmiş tarihi anlatırken ki o ara gözyaşı şişelerini de anlattıktan sonra, çocukların benden uzaklaştığı bir ara “bekâret kemerleri gibi garip şeylerde yapmışlar” dedim. Bizimle beraber gezen güvenlikçi “bu ne ki şaka mı, dediniz?” Diyerek, sesli düşünceme soru sordu. Elbette şaka olmadığını falan anlatım ve inanmak istemeyince girin internete görürsünüz dedim.
Ve sonra şunu düşündüm benim için doğal olan bilgi, müzede çalışan için bir şakaydı. Demek ki herkes her şeyi bilmiyor.
Benim hayatla ilgili yanılgım da budur. Eğer bir mesleğin içindeyseniz onun inciğini cıncığını bilmek zorundasınız. Anneyseniz, çocuk gelişimini, hekimliği, psikolojiye bilmelisiniz. Benim gibi hem eğitimci hem de anneyseniz her şeyi bilmek zorundasınız hele işiniz insansa…
Bana hep sordukları soru,”bu saatten sonra profesör mü olacaksın? “
İçimden,” ah keşke” dediğim çok olmuştur.ALES de yeterli bir puan alabilsem siz o zaman görün.
Şaka bir yana, benim için cevap “eğer bir nesil yetiştiriyorsam ve bu nesli etkileyen faktörleri bilmiyorsam yaptığım işi hak etmiş sayılmam. O yüzden ev idaresini okudum çünkü vitaminlerin, tabak çanakların ne işe yaradığını ve hangi maddelerle yapıldığını ve ayrıca pişirimlerde neyin önemli olduğunu bilmek zorundaydım. Çocuk Gelişimci ve Okulöncesi öğretmeni oldum zira mesleğim bu,aile danışmanı oldum ailelerin iyiliği çocukları etkilediği için,disleksi eğitmeni oldum bu tür çocukları tanımlayabilme ve yardım edebilmek için,objektif test uygulayıcısı oldum, kuruma gelen öğrencimin algı seviyesini bilmeliyim ki ona göre eğitim programı hazırlayayım ve Sosyoloji öğrencisiyim bu da toplumu tanımak ve bu toplumda yetiştirdiğim çocukların kaderini değiştirebilme çabası…
İki gazeteye birden yazıyorum, bu benim bir hobim ancak her yazımda mutlaka karşınıza araştırma yaparak ön hazırlık sonrası, boş laflarla yazmamaya çalışarak çıkmak istiyorum.
Eğer birilerini eleştirecekseniz, daha doğrusu sorun bildirecekseniz bunun cevabını da yazınız da vermeniz gerek.Hani “muhalefet muhalefetlik yapmıyor” diyoruz ya, işte boş eleştiri sizin de ülkenin de nabzını yükseltmekten başka bir işe yaramaz.Anlayacağınız hobinizi bile ciddiye almak zorundasınız.
Bir toplumun iyilik hali, o toplumda ki bireylerin iyi olması sonucu gerçekleşir.
Yaşadığımız bütün sıkıntıların da tek nedeni, bireyi iyi halinden çıkarır ve bilgisizlik sarmalının içine sokarsanız o toplumu yönetmek çok daha kolay olur ki yüzyıllardır. Egemen bir kesim hep vardı ve hep var olacak…
Şimdi adını unuttuğum bir filozofun lafı vardır .”Bilgiliyim diyen, en büyük bilgisizdir. “Bilgi, insan beynini zorlayan derya deniz. Elbette ki her şeyi bilmemiz mümkün değil, ancak yaptığımız işte ile toplumda aldığımız rol ile ilgili, gerekli bilgileri almak birey olarak hepimizin görevi. Yoksa toplum hiçbir zaman iyilik halini yaşamayacak.
Bekâret kemerine gelince; bu kemerler tarihsel olarak, kadını tecavüzden veya bekâretini koruma amaçlı tasarlanmıştır.
Şehir efsanelerine göre bekâret kemerleri, Haçlı Seferleri sırasında cinsel aktiviteyi önlemek için kullanılmıştır. Bir şövalye Kutsal Toprakları, kutsal bir savaş için terk edip gittiğinde, onun eşi kendisine olan sadakatini göstermek için bu kemeri giyermiş. Fakat bu kemerlerin 15’inci yüzyıldan önce var olduğuna dair hiçbir kanıt yok. Bekâret kemeri Rönesans döneminde ortaya çıkmış.
Yunan mitolojisinde de efsanevi Babil kraliçesi Semiramis’in diğer kadınların oğlunu kandırıp cinsel ilişkiye girebileceği endişesinden oğluna kilitli bekâret kemeri giydirdiği anlatılır.
İşte meşhur bekâret kemerinin kısaca tarihçesi de bu…
Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!
YEREL HABER
Az önceEKONOMİ
23 saat önceYAZARLAR
24 saat önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce