Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
hosting satın al
Gülperi KILIÇ/ Sosyolog
Gülperi KILIÇ/ Sosyolog

Vurun abalıya: CHP’de sessizlik çığlığı ve vicdan hesabı

CHP’de sular duruldu zannediliyordu ama gerçekte sadece görünürde bir sessizlik vardı. Çünkü öyle bir kurultay yaşandı ki, ardından fırtına koptu. Kurultay bitti, tartışma bitmedi. Kazanan Özgür Özel oldu ama kaybeden sadece Kemal Kılıçdaroğlu muydu?

Bir zamanlar Altılı Masa’nın mimarı, farklı kesimleri bir araya getirme becerisiyle övülen Kemal Kılıçdaroğlu, şimdi partisinin içinde adeta “istenmeyen adam” muamelesi görüyor. Kurultayda açık farkla kaybetti, sonra ne oldu? Yerel seçim geldi, CHP birinci parti oldu. Türkiye’de sol, uzun zamandır ilk kez bu kadar güçlendi. Ama bir tuhaflık vardı: CHP büyürken Kılıçdaroğlu küçültüldü. Neredeyse düşmanlaştırıldı. Hatta bazıları işi daha da ileri götürüp onun AKP ile gizli işbirliği yaptığını bile iddia etti.

Oysa neydi bu iddiaların temeli? Nerede kanıt? Kılıçdaroğlu, hiçbir AKP’liyle gizli protokol imzalamadı. Onun zamanında Ekmeleddin İhsanoğlu aday gösterilmişti ama bu karar altı partinin ortak kararıydı. Üstelik o günlerde destek verenlerin birçoğu bugün değişimcilerin safında. Kimse geçmişteki kendi payını hatırlamak istemiyor.

Nevşin Mengü’nün iddiası tam da bu atmosferde geldi. “Kılıçdaroğlu çıksın ‘Erdoğan’la görüşmedim’ desin, dava düşer” dedi. Açıkça söylemedi ama ima etti: “Yoksa neden konuşmuyor?” İşte bu cümle bardağı taşırdı. Kılıçdaroğlu, belki ilk defa medyaya karşı ses yükseltti ve dava açtı. Çünkü suskunluk bazen vakar olur ama her zaman haksızlık karşısında susmak doğru değildir.

Ama mesele sadece medya mı?

CHP’de asıl acı olan neydi biliyor musunuz? Kılıçdaroğlu, 13 yıl boyunca emek verdiği partisinde, seçim kazansa da kaybetse de o partiyi ayakta tuttuğu halde, bir selamı bile çok görenler tarafından kenara itildi. Oysa onun zamanında parti büyük bir değişim geçirmişti. Bugün sahip çıkılan birçok belediye başkanı onun döneminde parladı. Bugün genel başkan olan Özgür Özel de onun sayesinde grup başkanvekili olmuştu.

Bu kadar mı?

Değil. İşin içine bir de kurultay tartışmaları, mahkeme süreçleri, tüzük oyunları, delegelere baskı iddiaları, ve en önemlisi Ekrem İmamoğlu’nun etkisi girince işler iyice karıştı.

Değişim hareketi, başından itibaren sadece Özgür Özel’in değil, Ekrem İmamoğlu’nun da rüzgarıyla ilerledi. Hatta birçok kişi, gerçek liderin Özel değil İmamoğlu olduğunu söyledi. Bu doğru ya da yanlış, ama sahadaki etkisi büyüktü. İmamoğlu’nun bazı delegelerle bire bir temas kurduğu, yerel yönetimlerdeki gücünü devreye soktuğu konuşuldu. Bunlar söylenti değil, partinin içinden gelen bilgilerle desteklenen iddialar.

Peki kurultay şaibeli miydi?

Özgür Özel ve yönetimi, “Hayır, her şey tüzüğe uygundu” dedi. Ama bazı partililer mahkemeye başvurdu. Kurultayın hem olağanüstü olanı hem olağan olanı hukuka aykırı yapıldı dediler. Bu, sıradan bir tartışma değil. Çünkü “CHP’ye kayyım atanabilir” söylentilerinin konuşulduğu bir dönemde, alelacele yapılan bu kurultaylar partiyi korumak için mi, yoksa belirli bir kadroyu hızlıca koltuğa oturtmak için mi yapıldı sorusunu gündeme getirdi.

O sessizlik…

Bu süreçte Kılıçdaroğlu’nun sessizliği dikkat çekti. Mahkemeye tanıklık yapmadı. Çıkıp “Bu kurultay adil değildi” demedi. Belki vakarlı bir suskunluktu, belki de yorgun bir kabulleniş. Ama bu sessizlik, destekçilerini ortada bıraktı.

Şimdi soruyorum:

Bir önceki genel başkana bu kadar kolay mı sırt dönülür?

Partiye bunca yıl hizmet etmiş birini “hain” ilan etmek neyin rövanşıdır?

Ve en önemlisi; halk bu kavgadan ne anlar?

Ben ne Kılıçdaroğlu’nu tanırım ne Özel’i.

Ben halktan yanayım.

Ben emeğe saygıdan yanayım.

Ben bir partinin içini yiyerek değil, içini büyüterek iktidara yürünmesinden yanayım.

Bugün CHP birinci parti olabilir ama içinden parçalanırsa yarının Türkiye’sinde nasıl söz sahibi olacak?

O yüzden diyorum:

Artık bu kavgayı bırakın.

Bu ülke artık eski defterlerle değil, sağlam yürüyenlerle bir yere varabilir.

Kılıçdaroğlu susmuş olabilir, ama tarih susmaz.

Bu yazı da bir vicdan kaydı olarak burada dursun.

 

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER