Ömer ALPDOĞAN
Yirmidört günü aşkın süredir Narin cinayeti –vahşeti mi demeliyim- Türkiye’nin gündemini işgal ediyor..
Yandaş medya ve fondaş medya el ele kol kola 7/24 Narin olayıyla meşguller..
Günün her saatinde yirmidört gün aşkın süredir Narin cinayetini ele alıyorlar..
Narin’le yatıyorlar, Narin’le kalkıyorlar..
Narin’in köyünde haftalardır nöbet tutuyorlar..
Televizyon ekranlarına Narin cinayetini ele alan programın biri bitiyor diğeri başlıyor..
Sunucu ve konuşmacılar değişse de konu hep aynı..
Siyasetçisinde, emekli polisine, doktordan, strateji danışmanlarına, avukatından ekonomistine, gazetecinden magazincisine tek konu olarak Narin cinayeti il ilgili ahkam kesiyorlar..
Aynı anda hem olay yeri incelemeci, hem adli tıp uzmanı, hem savcı hem yargıç oluyorlar, ahkam üstüne ahkam kesiyorlar..
Bunu yaparken de yayın yasağını iplemediler bile..
Başta televizyon kanalları olmak üzere geleneksel medya Türkiye’nin gerçek gündemini unutturdular..
Narin cinayetini toplumu uyutmak için adeta afyon olarak kullandılar.
Tabi bütün bunları yaptıkları günlerde de olayla ilgili yayın yasağı vardı sözde..
Ama, ne gazeteler yayın yasağını dinlediler, ne de başkaları..
Yayın yasağına karşın medyaya bilgi ve belgeler sızdırıldı..
Televizyon kanalları bu sızdırılan bilgi ve belgeler üzerinde haftalardır yayın yaptılar..
Yayın yasağı koyanlarda yasağın çiğnenmesine seyirci kaldılar..
Bu durum garip bir durumdu.
Ne adli taraftan, ne de iktidar kanadından yasağın çiğnenmesine en küçük bir tepki bile gelmedi.
Narin olayını bu denli önemseyip haftalardır 7/24 yayın yapanlar, Narin olayından daha vahim olan Tekirdağ’daki iki yaşındaki bir kız bebeğinin istismar ve işkenceyle öldürülmesine gündemlerine bile almadılar..
Bir iki sözcükle geçiştirdiler..
Eğer, Narin cinayeti yayınlarınsa samimim olsalardı, Sıla benek olayını da aynı ölçüde inceler, tıpkı Narin cinayetindeki gibi ıcığını cıcığını ele alan programlar yaparlar, maaile olay yeri incelemeci, adli tıp uzmanı, savcı ve yargıç olarak ahkam kederlerdi..
Demek ki bir yerlerden Narin olayının köpürtülmesi yolunda istek geldi..
Narin cinayetinin aydınlatılması ve suçluların hak ettiği cezaya çarptırılması için medya baskısı önemli ve değerlidir.
Tekirdağ’daki Sıla bebeğinin vahşice katledilmesi de önemli bir olaydı..
Birini köpürtüp, diğerinin görmezden gelmek gazetecilik değildir.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Tayyip Bey açlığı, yoksulluğu ve sefaleti unutturmak istiyor” dedi…
Özgür Özel, açlık, yoksulluk ve sefaletin unutturulmak istendiği yolundaki görüşünde haklı..
Doğru bir saptama..
Açlık ve sefaletin unutturmak için hangi aracın kullanılmak istendiğini çözememiş..
Halbuki, medya, televizyon ekranlarındaki programlara, gazetelerdeki makale ve haberlere bakınca açlığı ve sefaleti unutturmak için Türk insanının içini acıtan Narin cinayetinin kullanıldığı net biçimde görebilirdi.
Türkiye, üç haftayı aşkın süredir küçük Narin’in öldürülmesi ile ilgili soruşturmayı takip ediyor…
Türk medyasının Narin cinayetindeki tutumu ABD’den kopya gibi sanki..
Medyanın sadece bir olaya odaklanması, ABD medyasında örnekleri çok görülmektedir.
Asıl gündemi unutturmak için kullanılan bir yöntemdir…
ABD medyası, 11 Eylül 2001 saldırılarında, bu büyük olayın üzerine gitmek yerine, ünlü bir sporcunun 1994 yılında eski eşini öldürmesini tartışıyordu…
ABD medyası, Amerikan halkını sporcunun eski eşini öldürmesini gündeme taşıyarak, binlerce kişinin öldüğü ve dünyanın tartıştığı İkiz Kuleleri saldırılarının üstünü kapatmıştı..
Milyonlarca insanın öldüğü iddia edilen sahte pandemi sürecinde de Türk medyası da dahil bütün dünya medyası, olayın gerçek sebebini araştırmak yerine, “Büyük Sıfırlama Projesi”ne hizmet etmişti. Medya, uygulamalara itiraz eden gerçek bilim adamları ve onların görüşlerini yayınlayan gazeteciler, komplo teorisi üretmek veya aşı karşıtı olmakla suçlamıştı.
Türkiye’de bir profesör, polis, jandarma zoruyla aşılamayı savundu ve “köpek gibi aşı olacaksınız” diyebilmişti. Kimse de ona halkı aşağılamaktan soruşturma açmayı düşünmemişti.
Çünkü küresel elitler öyle istiyor, medya da ona göre yayın yapıyordu.. Talimat öyleydi..
Gerçekleri dile getirenleri suçlu, insanlara “köpek gibi aşı olacaksınız” diye sözde bilim insanlarının insanlara kahraman olarak yutturuyorlardı..
Peki günümüzde Türkiye’de medya hangi ana sorunları Narin cinayetinin kullanarak unutturmak istiyor..
Özgür Özel’e fikir vermesi için sayalım..
Hayvan katliam yasasını unutturdu..
Orman yangınlarını, zeytinliklerde yapılan ağaç katliamlarını unutturdu..
Asgari ücreti, emekli maaşlarının unutturdu..
Hayat pahalılığını, enflasyonu, tarım arazilerine, insanların evlerine rezerv alan projesiyle el konulmasını unutturdu..
Huzurevi ücretlerinin üç katına çıkarılmasını unutturdu..
Artık ülkeyi silahsız işgale dönüşen sığınmacılar sorununu unutturdu..
Türkiye Cumhuriyeti bakanlarının Filistin Devlet bakanları gibi davranmalarının unutturdu..
Milli eğitimin dinsel eğitime dönüşmesinin; okullara imamların gönderilmesini, daha doğrusu eğitimin cemaatlara teslim edilmesini, ÇEDES denilen uygulamayı unutturdu..
Türk halkı ve medyası, özellikle de muhalif medya, ülkenin temel sorunları gündemden düşsün diye her gün Narin cinayetiyle ilgili parça parça bilgi sızdıranların oyununa gelmemelidir…
Ya köpek parçalasaydı?…
Yürekleri dağlayan Narin cinayetinde malum olduğu üzere, sekiz yaşındaki minicik kızımız büyük olasılıkla akrabası olan kişi ya da kişilerce öldürüldü..
Sızdırılan bilgilere göre, sol ayağı da dizinden kopmuş durumda…
Kopan bacağının üzerinde hiç et bulunmuyormuş..
Narin kız, eğer bir insan tarafından değil de bir köpek tarafından , bulunduğu biçimde öldürülmüş parçalanmış olsa yayınları ve suçlamalar nasıl olurdu?..
Televizyon programlarında her şeyi bilen herb*kologlar neler anlatırlardı?..
Tümden köpekler suçlanırdı; sadece Tavşantepe mahallesinde değil tüm Türkiye’de köpeklerin öldürülmesi gerektiği yolunda fetva verirlerdi..
Hayvanların öldürülmesinin içeren yasanın hemen uygulanması için çağrı yaparlardı..
Herb*kologların sözlerini emir kabul edenler köpek kedi avına çıkarlardı..
Kimim tekmeleyerek, kimi araçla ezerek, kimi duvarlara çarpa çarpa, kimisi de zehirli etlerle kedi köpek katliamına çıkarlardı..
Ama, Narin kızımızı da, Sıla bebeğimizi de insanlar öldürünce, kimsenin sesi çıkmaz, katillere öldürülsün diyenler, katillere ötanazi uygulanmasını öngören yasa hazırlayan siyasetçiler ortalarda görünmezler..
Katillerin öldürülmesi için yasal düzenleme isteyenler ortalığı ayağa kaldırmazlar!…
Derin bir sessizliğe bürünürler..
Tıpkı Tavşantepe mahallesi sakinlerinin Narin cinayetinde büründüğü sessizlik gibi..
Omerta Yasası’na harfiyen uyarlar..
Aslan ve Karınca
Sosyal medyada gördüğüm bir öykü çok hoşuma gitti.
Öyküde anlatılanlar bana nedense çok tanıdık geldi..
Bir ülkeyi ve o ülkedeki uygulamaları bana fena halde anımsattı..
Öykü şöyle..
Küçük bir Karınca her sabah erkenden işine gelir ve neşe içinde çalışmaya başlardı…
Çok çalışır… Çok üretir… Ve bunları keyif içinde yapardı.
Patronu Aslan, Karınca’nın başında yöneticisi olmadan kendiliğinden bu kadar hevesle çalışmasına çok şaşırırdı.
Bir gün karlılığı ve verimliliği arttırmak için aklına parlak bir fikir geldi.
Eğer Karınca, başında bir yönetici bile olmadan bu kadar üretken olabiliyorsa, bir de başarılı bir yöneticisi olsa neler yapardı.
Bunun üzerine, müthiş bir yöneticilik kariyeri olan ve yazdığı raporlarla ünlü Hamamböceğini işe aldı. Hamamböceği işe öncelikle bir saat alarak başladı.
Böylece Karınca’nın çalıştığı saatleri tam olarak ölçebilecekti. İş saatlerinde gevşekliğe müsaade etmeyecekti. Elbette raporlarını düzenleyecek bir sekretere de ihtiyacı olacaktı.
Bu nedenle; hem telefon trafiğini yönetmek ve hem de arşiv işleri için Örümcek’i işe aldı.
Aslan, gelişmelerden çok memnundu. Hamamböceğinin hazırladığı raporlar gerçekten harikaydı. Hatta ondan üretim hızını ölçen ve karlılığı analiz eden renkli grafikler de hazırlamasını istedi. Böylece bu raporları ortaklarına sunum yaparken kullanabilecekti.
Hamamböceği, bu raporları üretebilmek için yeni bir bilgisayara ve donanıma ihtiyaç duydu.
Artık artan ekipmanlar için de bir bilgi işlem departmanı oluşturmanın zamanı gelmişti. Bu işleri idare etmek için Sinek’i işe aldı.
Bir zamanlar mutlu, üretken ve rahat olan Karınca bu yeni toplantı düzeninden ve evrak işlerinden yılmıştı. Zamanın büyük bir kısmını sorulan soruları cevaplamak ve evrak işleri yapmakla geçiyordu.
Aslan, Karıncanın bölümünün giderek büyümesinden memnundu. Bölümü daha da büyütmek üzere bir üst yöneticiye ihtiyaç olduğunu düşündü. Ve bölüm başkanı olarak başarıları ile ünlü Ağustosböceğinim işe aldı.
Kendi rahatına ve keyfine düşkün Ağustosböceğinin ilk icraatı ofisi rahat edebileceği yeni mobilyalarla döşemek oldu.
Tabii ki kendisinin yeni bir bilgisayara, bütçe kontrol ve stratejik verimlilik planı hazırlanması için kişisel bir yardımcıya ihtiyacı vardı. Bunun üzerine eski işyerindeki yardımcısını işe aldı.
Karınca’nın çalıştığı yer giderek kimsenin gülmediği, neşesiz ve mutsuz bir mekana dönüşmüştü. Ağustosböceği, patronu Aslan’ı ortamın ruh halini değiştirecek bir çalışma yapılması gerektiğine ikna etti.
Bunun üzerine, Karınca’nın bölümünde olup bitenleri gözden geçiren Aslan, üretimin ve karlılığın dramatik bir şekilde düştüğünü farketti. Hemen, son derece itibarlı ve iyi tanınmış bir Danışman olan Baykuş’u sorunu çözmesi için işe aldı.
Baykuş, Karınca’nın departmanında 3 ay geçirdi. Bu hummalı çalışmanın ardından ciltlerce süren muhteşem bir rapor yazdı. Raporun sonucu şuydu: “Departmanda aşırı istihdam vardı”.
Aslan, raporu inceledikten sonra dramatik bir karar verdi.
Ve, elbette, ilk olarak negatif tavırlarıyla dikkat çeken, mutsuz ve çalışma isteğini kaybetmiş olan Karınca’yı işten çıkardı…
Nasıl size de tanıdık geldi mi?..
Bana fena halde anımsattığı ülkenin adı dilimin ucunda ama bir türlü aklıma gelmedi..
Size hangi ülkeyi anımsattı?..
EKONOMİ
13 saat önceYAZARLAR
13 saat önceYAZARLAR
13 saat önceYAZARLAR
14 saat önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce