Ömer ALPDOĞAN
Adana Büyükşehir Belediyesi; on yedi yıldır süren Tatarlı Höyük kazısını bir kez daha maddi destek sağlayacakmış..
Büyükşehir Belediyesi’nden servis edilen bültene göre, Büyükşehir Belediye Başkanı sayın Zeydan Karalar, dokuz bin yıllık tarihin saklı olduğu Tatarlı Höyük kazsına bu yıl da destek vermiş..
Bunun için de Çukurova Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Protohistorya ve Önasya Anabilim Dalı Başkanı Doç.Dr. K.Serdar Girginer ile destek protokolu imzalamış..
Bültende, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın, kentin tarihi zenginliğini gün yüzüne çıkaracak arkeolojik kazı çalışmalarına desteğini sürdürdüğü de ifade edilmiş..
Bültende belirtildiği gibi, sayın Karalar’ın Seyhan ve Büyükşehir’de Adana tarihinin gün yüzüne çıkması için ve turizmin güçlenmesi için çok sayıda projeye imza attığını biliyoruz..
Ancak, ne Karalar, ne Sözlü döneminde Serdar Girginer ile protokol yapılarak Tatarlı Höyük kazısına aktarılan paranın Adana’nın tarihine hiç bir katkısı olmadığı da bir gerçek..
Karalar, bir kez daha boş ve uydurma bir hayale para aktarmış oluyor.
Bence, Karalar, Tatarlı Höyük protokulnu yaşama geçirmeden önce Hitit uzmanları Prof.Dr. Ahmet Ünal ve Prof.Dr. Rukiye Akdoğan’ı davet etmeli ve Tatarlı Höyük gerçeğinin uzmanlarından dinlemeli.
Karalar’ı destek verdiği Tatarlı Höyük kazıları ile ilgili aydınlatma babından bililer aktaralım:
Hemen anlatalım, Serdar Girginer’in yıllardır kazdığı Tatarlı Höyüğünün Adana’nın da sınırları içinde bulunduğu Kizzuwatna’nın başkenti Lawazantiya olduğu yolunda, Hititologlar tarafından çürütülen bir iddiası var.
Girginer’e göre, Tatarlı Höyüğü Lawazantiya, Lawazantiya rahibinin kızı Hitit Kraliçesi Puduhepa da Adanalı..
On yedi yıldır süren kazılarda, Girginer, Tatarlı Höyük’te Lawazantiya/ Puduhepa iddialarının kanıtlayacak en küçük bir kanıt bulamamış ve ortaya koyamamıştır..
Bulması ve ortaya koyması da mümkün değil.. Ahmet Ünal gibi Hitit uzmanları, Tatarlı Höyüğünün Lawazantiya olmasının olanaksız olduğunu belirterek, o kentin Islahiye, Elbistan civarlarında aranması gerektiğinin ifade ediyorlar..
Adanalı Puduhepa ve Tatarlı-Lawazantiya eşleşmesi yalanını bir gerçek gibi anlatanların elinde herhangi bir belge yok. Yaygara kopardıkları on yedi yıl boyunca da yalanlarının gerçeğe dönüştürecek en küçük bir belge bulamadılar ama, ısrarla kendi hayallerinde uydurdukları yalanı sürdürmeye devam ediyorlar. Ne de olsa yalanın söylemenin sonu yok. Cezası da yok.. Yalanları savurmak için de gerçek bilgi ve belgelere gerek yok. Ne demiş atalar: Uydur uydur söyle.
Hititler üzerine kafa yoran tarihçiler, hititologlar ve arkeologlar Kizzuvatna’nın nereleri kapsadığı, Lawazantiya’nın coğrafi lokalizasyonu konusunda değişik görüşler ortaya atmaktadırlar. Kitzuvatna’nın bugünkü Çukurova’yı kapsadığı yönünde hemen hemen bir görüş birliği var. Ancak Kizzuvatna’nın sınırları dönem dönem değişmekte. Kimi zaman genişleyerek batıda Alanya, doğuda Urfa ve Malatya’ya, kuzeyde Çankırı ve Tokat’a kadar uzanmakta, kimi zaman daracık bir alanı kapsamaktadır. Örneğin, H.Ertem, G.F. del Monte ve Tischer’e göre, Kizzuvatna ülkesi Orta Anadolu ve Ege’yi Doğu Akdeniz kıyılarına; Kıbrıs, Mısır, Kuzey Suriye ve Mezopotamya’ya bağlayan bir konumdaydı. Sözün özü, Küzzuvatna Anadolu ile Suriye arasında bir tampon bölge ve Çukurcva’dan çok daha geniş bir bölgeyi kapsayan bir coğrafya.
Puduhepa’nın yaşadığı kentler olan Lawazantiya ve Kummani’ye gelince işler değişiyor. Görüş birliği ortadan kalkıyor.
Kummani kenti, H.M. Kummel’e göre Kizzuvatna’nın kuzeyindeki bölgedeki antik Komana (Comana Cataoniae/Cappadociae); H. Otten ve M. Forlanini’ye göre Şar’da (Tufanbeyli’deki antik Şar kenti). Forlanini ayrıca Yalak’ı da işaret etmektedir.
Lawazantiya’ya gelince:
Goetze’ye göre, Fırat ve Kummani arasında Anti-Torosların doğusunda, Kayseri-Maraş yolunda.
H.Th. Bossert’e göre, Elbistan Karahöyük’te.
L.Lewy’e göre, Kilikya’nın doğusunda Amanicae Pylae, Izgın veya Kara höyük (Elbistan)da.
F. Cornelius’a göre, Anazarbos’un doğusunda Amanos Geçidinde, Kilikya Ovası ya da Kataonia’nın batısında.
P. Garelli’ye göre, Elbistan’da.
E. Bilgiç’e göre, Tarsus ile Ursu arasında.
R. Lebrun’a göre, Kummani ile Fırat arasında.
L.L. Orlin’e göre, Kilikya’nın doğusunda veya içinde.
M. Forlanini’ye göre, Elbistan’daki Karahöyük’te.
J. Freu’ya göre Elbistan’daki Karahöyük’te.
Ahmet Ünal’a göre Malatya civarında.
K. Kohlmeyer’e göre, Ceyhan Sirkeli’de.
Garstang-Gurney’e göre Doğu Kilikya’da
Forlanini, Tatarlı Höyüğünün Lawazantia kenti olma olasılığnı kabul ederken, Çukurova Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyelerinden Serdar Girginer, Tatarlı Höyüğün bulunduğu Tatarlı köyünün eski adının Yedipınar olması ve köy sınırları içerisinde bulunan yedi pınardan yola çıkarak Tatarlı-Lawazantiya eşleşmesini bilimsel olarak saptanmış gibi anlatmaktadır. 14 yıldır dişe dokunur bir belgeye ulaşmamasına karşın ısrarla bu görüşünü savunmuş, 14 yıldır yaptığı bilgi ve belgeden yoksun popülist açıklamalarla Lawazantiya’yı Tatarlı Höyüğüne getirmek istemiştir.
Girginer, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nce 25-29 Mayıs 2009’da Denizli’de düzenlediği “31. Kazı Sonuçları Toplantısı”na sunduğu “Tatarlı Höyük (Ceyhan) Kazısı: İlk İki Dönem” başlıklı bildiride, “ Tarsus Gözlükule, Mersin Yümüktepe, Misis Höyük, Tepebağ Höyük, Ceyhan Tatarlı Höyük yerleşmelerinin yazılı metinlerde geçen ama henüz eşitlenememiş olan elliden fazla Kizzuwatna kentlerinin en önemlileri olduğunun düşünüldüğünü belirtirken her nedense 80 hektar alana yayıldığı bilinen Ceyhan Sirkeli Höyüğünden bahsetmemektedir. Girginer, 2007’de başlatılan kazıların amacını, “Hititler’in çivi yazılı metinlerinden elde edilen bilgiler ışığında, güneyde uzun yıllar Hititler’le eşit şartlarda bir devlet kurmuş olan Kizzuwatna Ülkesi kentlerinin belirlenmesine ve lokalizasyon problemlerine yönelik yeni bilimsel verileri elde etmek ve aynı zamanda bölgenin çevre kültürlerle bağlantılı olarak kronolojisine yönelik yeni birtakım verileri ortaya koyabilmek” olarak belirtiyor.
Tatarlı Höyüğünün Asur emperyalizmine karşı Kizzuwatna tampon bölgesindeki müstahdem kalelerden birisi.
Girginer’in bildirinin 17 nolu dipnotunda, “Tatarlı Höyüğünün M.Ö.2 ve 1. Binyılındaki lokalizasyonu ile ilgili ilgili düşüncelerimizi belirtmek için henüz çok erkendir. Bölgenin tarihi coğrafyasıyla Çukurova Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ahmet Ünal uzun yıllardan beri uğraşmaktadır. Kazı bulgularımıza, coğrafi ve filolojik araştırmalara paralel olarak ileride Tatarlı Höyüğünün Lawazantiya/Lusanda ile eşit olup olmadığı konusunda kendisinden bilgi alınacaktır” notunu düşmektedir. Dipnota göre, Tatarlı Höyüğünün Puduhepa’nın yaşadığı kentlerden biri olan Lavazantiya olduğu henüz bilinmiyor. Elde bu yönde bir bilgi bulunmuyor.
Girginer, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nce 27-31 Mayıs 2013 tarihlerinde Muğla’da gerçekleştirilen35. Kazı Sonuçları Toplantısına sunduğu “2012 Tatarlı Höyük Kazıları” başlıklı bildirisinde, ortaya çıkarılan buluntularının hiçbirisini Lazawantiya ile ilgi kuramamasına karşın, bidirinin sonuç bölümünde, “6 yıllık çalışmalarımız sonucunda eski kullanılan isimlerinin Yedioluk veya Yedigöz olduğunu tespit ettiğimiz Tatarlı Köyü’nde yer alan Tatarlı Höyük’ün Hellenistik çağlarda Hierepolis-Kastabala ve Anazarbos’un hinterlandında zengin bir kasaba olduğunu ve daha çok dokumacılıkla uğraşıldığını, Demir Çağında sur sistemine eklentiler yapıldığını belirtmek mümkündür. Ancak M.Ö. II. Binyılda önemli büyüklükte bir Kizzuwatna kentiyle karşı karşıya bulunduğumuzu ve M.Ö. II. binyılının her döneminde yerleşim gören bu kentten elde edilen bulguların bizi Tatarlı Höyük= Lawazantiya lokazizasyonuna götüreceği düşüncesinin koruduğumuzu ifade etmek istiyoruz.” Yani altı yıllık çalışmada bulduğu ögelerin hiçbirini Lawazantiya’ya bağlayamayan Girginer’in bildirinin sonuç kısmında Tatarlı Höyük=Lawazantiya eşitlemesine bilimsel bulgular sunmak yerine sadece görüşünü devam ettiğini söyleyebiliyor.
Girginer, 2-6 Haziran 2014 tarihlerinde Gaziantep’te yapılan 36. Kazı Sonuçlsrı Toplantısına sunduğu “2013 Yılı Tatarlı Höyük Kazısı” başlıklı bildirisinde, buluntu olarak çok sayıda Helleniştik dönem kalıntılarını ile Akamenid asker tasvirlerine benzeyen kabartma, Hellenistik dönemden karbonlaşmış buğday ve zeytin, M.Ö. II. binyıl tabakasından karbonlaşmış birkaç çeşit üzüm çekirdeğinden bahsettikten sonra sonuç bölümünde çok sayıda Hellenistik dönem kalıntılarının bulunduğu çalışmaların gerçekleştiği 2013 yılı kazı sezonunun “özellikle” höyükteki Demir Çağı yerleşimleri hakkında bilgilerini arttırdığını söyleyebilmiştir. Birkaç buluntudan Tatarlı Höyüğünün Orta ve Geç Demir çağlarında önemini devam ettirdiğinin göstermeye başladığını iddia edebilmiş, M.Ö. II. binyıl verilerinin hem idari,hem de kutsal özellikler sunmaya devam etmekte olduğunu savunmuş sonuç olarak Tatarlı Höyük yerleşiminin Luhuzattia/Lawazantiya ve M.Ö. 1. binyıldaki Lusanda ile aynı yer olduğuyla ilgili düşüncelerinin devam ettiğini ifade etmiştir. Yani, 2014 yılında da somut veri yerine kişisel görüşlerin arkasına sığınılmıştır.
Girginer’in belge yerine görüş belirtmesi 11-15 Mayıs 2015 tarihlerinde Erzurum’da yapılan 37. Kazı Sonuçları Toplantısında ise, 2014 yılı kazılarında Hellenistik dönem tabakalarında çalışıldığını belrterek Tatarlı – Kıbrıs bağlantısını vurgulamış ve bu kez Tatarlı Höyüğünün Lawazantiya olduğu yolundaki görüşünü her nedense bildirinin sonuç bölümüne eklememiştir. 2015 yılı hedefi olarak da Kazı Evi Kompleksinin tamamlanmasını göstermiştir.
Girginer, 23-27 Mayıs 2016 tarihlerinde Edirne’de gerçekleştirilen 38. Kazı Sonuçları Toplantısına sunduğu “2015 Yılı Tatarlı Höyük Kazısı Sonuçlar” bildirisinde toplam 4 Geç Ubaid dönemine ait damga mühür de bulduğu Tatarlı Höyük’ün Geç Tunç Çağı tabakalarında ele geçen buluntularının Hitit kültürüyle olan ilişkilere ışık tutmaya devam ettiğini ifade ederken, önümüzdeki yıllarda ele geçirilecek buluntuların yerleşimin lokazizasyonu konusuna da ışık tutacağını “umut ettiğini” dile getirmiştir. Çeşitli araştırmacılar tarafından farklı adlarla adlandırılan yola da “Hitit Kizzuwatna Kervan Yolu” diye adlandırmak isteyen Girginer Tatarlı Höyüğünün M.Ö. II. binyılın başından itibaren Orta Anadolu ile bağlantı sağlayan en önemli ve en kullanışlı güzergâh olması gerektiğini önerirken de, önerisini destekleyecek somut bulgular ortaya koyamamaktadır.
Girginer, 22-26 Mayıs 2017 tarihlerinde Bursa’da yapılan 39. Kazı Sonuçları Toplantısına sunduğu “2016 Yılı Tatarlı Höyük Kazısı” bildirisinde bu kez daha akademik davranmış ve kişisel görüş ve önerileri dile getirmek yerine, 2007’den itibaren ele geçirilen tüm etüdlük seramik, kemik ve taş buluntuların tasnifinin gerçekleştirilmesini vurgulamış ve çalışmaların Tatarlı Höyük ve arkeolojiye sunduğu katkılardan bahsetmiştir.
Girginer, 7-11 Mayıs 2018 tarihlerinde Çanakkale’de gerçekleştirilen 40ç Kazı Sonuçları Toplantısındaki bildirisinde ise bir kez daha kendi kişisel görüşünü öne çıkarmaya çalışmıştır 2007’den beri 10 yıldır süreçte “Kizzuwatna Ülkes’nin çok büyük bir kenti ile karşılaşıldığını” savunurken, 10 yıılk süreçte buluntularının çoğunun Hellenistik döneme ait olmasını adeta yok saymıştır. Henüz Kizzuwatna ve Lawazantiya ilgili bir mühür, bir belge, bir kabartma bulamadığı yerin M.Ö. 2. binyılda adının Lawazantiya olabileceği konusunda ciddi veriler bulunduğunu iddia etmiştir. Ama yine ortada sadece Girginer’in kişisel görüşü bulunmakta, onu destekleyen bir kanıt ortaya sürülememekte.
17-21 Haziran 2019 tarihlerinde Diyarbakır’da yapılan 41. Kazı Sonuçları Toplantısına sunduğu “2018 Tatarlı Höyük Kazıları” bildirisinde ise Girginer sadece Hellenistik döneme ilişkin verilerden bahsetmektedir. Tatarlı Höyük’te bulunan amforlar ile ilgil çalışmalarının 2018’de yapıldığını açıklayan Girginer gecikmeyi ise izah etmemektedir.
Girginer, elinde hiçbir belge olmadan sadece Tatarlı Köyünün eski adı olarak Yedigöz veya Yedipınar adından yola çıkarak Tatarlı Höyüğünün Kizzuwatna kentlerinden Lawazantiya olduğunu söyleyip, medyaya bu yönde açıklamalar yaparken; Tatarlı Höyüğü kazıları başlangıcında kazının danışmanlığını yapan Münih Üniversitesi’nden Prof.Dr. Ahmet Ünal ne diyordu.
Girginer’in 2009 yılı kazı sonucuna ait bildirinin 17 nolu dipnotunda, “Tatarlı Höyüğünün M.Ö.2 ve 1. Binyılındaki lokalizasyonu ile ilgili düşüncelerimizi belirtmek için henüz çok erkendir. Bölgenin tarihi coğrafyasıyla Çukurova Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ahmet Ünal uzun yıllardan beri uğraşmaktadır. Kazı bulgularımıza, coğrafi ve filolojik araştırmalara paralel olarak ileride Tatarlı Höyüğünün Lawazantiya/Lusanda ile eşit olup olmadığı konusunda kendisinden bilgi alınacaktır” notunu düştüğü Prof Dr. Ahmet Ünal, Hititler konusunda sayılı otoritelerden birisidir.
Daha önce Lawazantiya’nın Malatya civarlarında olacağını ifade eden Ünal, 2000 yılında Yapı Kredi Yayınları’nca yayımlanan ve Doç. Dr. Erman Artun ve M. Sabri Koz tarafından hazırlanan “Efsaneden Tarihe, Tarihten Bugüne Adana: Köprübaşı” adlı kitabın “Adana’da Kizzuwatna Krallığı/ Taş Devrinden Hitit Devletinin Yıkılışına Kadar Adana ve Çukurova Tarihi” adlı bölümünde Sirkeli’de Yılankale eteklerine doğru uzanan büyükçe ve yayvan Hititlerle çağdaş bir Kizzuwatna kenti bulunduğunu; adının bilinmediğini ve Lawazantiya (Lusanda), Sarissa, Tanakum veya Zunahara/Zunnahara veya Arusna ile eşitlemek isteyenler olduğunu ancak, bunların hiçbirinin kesin olmadığını ifade etmektedir.
Ünal, Tatarlı Höyük’te kazıların başlamasından bir yıl önce Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi- Cilt 15, Sayı 3 2006 (Arkeoloji Özel Sayısı)’nda yayımlanan “Eski Çağlarda Çukurova’nın Tarihi Coğrafyası ve Kizzuwatna (Adana) Krallığı’nın Siyasi Tarihi” adlı makalesinde, M.Ö. 2. binyılda Kizzuwatna ve M.Ö. 1. binyılda Kilikya bölgesinin, günümüz Çukurova’sının aksine daha geniş bir coğrafi alanı kapsadığını vurgulayarak, doğal güçlükler nedeniyle Kilikya’da (Kizzuwatna) batıdan doğuya uzanan işlek bir yol olmadığını belirtmektedir. Adaniya adının Kizzuwatna ile eşitlenmesi gerektiği savına da katılmayan Ünal, Kizzuwatna içinde yer aldığı kesin olan kentleri Anamuşta, Arana, Aruna, Adaniya, Azpitna, Hulaşşa Irima, Kummani, Lamiya (Lawazantiya) Luwana, Nirişa, Pauwanta, Pitura, Şaliya, Şerigga, Şinamu, Tarşa ,Taruşşa/Tiruşa, Turutma, Ura, Urauna, Urika, Uruşşa, Uda, Waşşukanna, Zaparaşna Dağı, Zazlipa, Zilapuna, Zinzuluwa ve Zunahara olarak saymaktadır.
Ünal, 3-4-5 Mayıs 2016’ta Osmaniye’de düzenlenen “Stratejik Kalkınmada Kent Değerleri Sempozyumu”nda sunduğu “Paylaşılamayan Kraliçe Puduhepa ve Memleketi Kayıp Kent Lawazantiya” başlıklı bildirisinde, yeri belirsiz kentlerden sadece biri olan Lawazantiya’nın ününü sadece Puduhepa’nın kentte yaşamasına borçlu olduğunu ifade ederken, bazı tarihi ve coğrafi yanılgılar sonucu olarak Lawazantiya’nın yanlışlıkla hep Adana civarında arana geldiğini vurgulamaktadır. Ünal, bu yanılgının eskiden Hititlerin Kizzuwatna dedikleri toprakların o zamanki sınırlarının hatalı belirlenmesi, yani Kizzuwatna toprakları sanki sadece bugünkü Çukurova- Kilikya (Adana Ovası) topraklarının kapsıyormuş gibi hareket edilerek, bu sınırların zaman zaman Amanos Dağlarının doğusuna, İslâhiye Ovasına, hatta Fırat Nehrine kadar uzandığının göz ardı edilmesinin yattığını belirtmektedir.
Ünal, Lawazantiya’nın Amanosların doğusunda İslâhiye Ovasında veya oraya yakın bir yerde olduğunu belirtmektedir. Kültepe metinleri ve Asur kaynaklarının Kizzuwatna adında birden çok kent olduğunu kabul etmek gerektiğini gösterdiğini kaydeden Ünal, Asur kaynaklarının Kizzuwatna kentlerinden birinin Kaneş’in doğusunda yer aldığını tüm açıklığıyla göstermesi nedeniyle Malatya ile Kızılırmak arasındaki geniş bir bölgede, bir tali yol üzerinde aranması; Kizzuwatna kentlerinden ikincisinin ise Amanos Dağlarının ötesinde Gedikli, Narlı Ova’daki höyükler (Örneğin Araban), Elbistan Ovasındaki Karahöyük ve Tanır Höyük (Yazzıhöyük) de aranması gerektiğini belirtmektedir.
Ünal, Lawazantiya’nın, Serdar Girginer’in yanlış olarak değerlendirdiği Tatarlı’nın eski adları Yedipınar ve Yedigöz’ün gerçek anlamının belgelerdeki “yedi pınar” ile ilgisini şöyle açıklıyor:
“Lawazantiya’nın su kültüyle yakın ilişkisi vardır ve bu durum elbette kentin kesin yeri aranırken dikkate alınmalıdır. Ancak su ile aynı kaynaktan fışkıran değişik pınarlar değil, Lawazantiya topraklarından geçen akarsuların tümü ve birbirinden ayrı yedi pınar söz konusudur, tekrar ediyorum, aynı kaynaktan fışkıran yedi su gözü değil! Su kültü Hurrilerin hastalık derecesinde düşkün oldukları bir temizlenme ayinidir ve Ortaköy’de ve Hattuşa’da hem yazılı kaynaklarda, hem de arkeolojik buluntularda vardır. Kutsal sular ülkenin tüm ırmaklarından amforalarla arınma yerine taşınır ve tanrı heykelleri bunlarla yıkanırdı. Elbette tonlarca su söz konusu değildi, parmak kadar bir tanrı figürünü bir fincan suyla bile yıkamak mümkündü. Olay aşırı semboliktir. Hacdan getirilen zemzem suyu kaç kişiye ikram edilebiliyor? Bir de yedi demek tüm ülkeyi içine alıyor ve dolayısıyla yedi pınarın birleştirici, amfiktiyonik bir özelliği vardı. Bugün bile ‘yediden yetmişe’ deriz.”
EKONOMİ
13 saat önceYAZARLAR
13 saat önceYAZARLAR
13 saat önceYAZARLAR
14 saat önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce