İsrail nasıl kuruldu?

İsrail nasıl kuruldu?

ABONE OL
22 Ekim 2023 16:42
İsrail nasıl kuruldu?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Savaşın eksik olmadığı bölgede, İsrail’in nasıl kurulduğu konusunda medyada bir çok bilgi dolaşıyor. soL’dan Ogün Eratalay, İsrail’e ilişkin geniş kapsamlı bir araştırma yaparak konuyu irdeledi.

Yazıyı, sözcüğünü bile eksiltmeden yayınlıyoruz:

Resmî tarih yazımına göre İsrail 1948 yılında Birleşik Krallık birliklerinin çekilmesinin ardından Filistin Mandasına son verecek şekilde bağımsızlığını ilan etmesiyle kuruldu. Sonrasında çıkan Arap-İsrail Savaşı döneminde saldırıya uğrayan İsrail devleti, karşısındaki Mısır, Suriye, Ürdün ve Irak birliklerini mağlup ederek Filistin topraklarında denetimi altına aldı.

Durumun bundan daha karmaşık olduğu tahmin edilebilir. Ancak burada tarih kitaplarında yazılmak istenmeyen ayrıntılara ve emperyalizmin bölgeye dair uygulamaya koyduğu planlara odaklanacağız.

Araplar Osmanlıyı arkasından vurdu masalı

Günümüzde ülkemizde bulunan göçmenlere yönelik ırkçılığın da kaynaklarından olan bu söylem doğru değil. Osmanlı İmparatorluğu köhnemiş ve halktan kopuk bir meşruti monarşi rejimiydi. Ömrünü doldurmuş olan rejim patlak veren dünya savaşında Almanya imparatorluğundan yana olmuş, ordularının komutasını Alman komutanlara vermekten çekinmemişti.

Alman imparatorluğunun çıkarlarını düşünen Almanlar Osmanlı ordusundaki askerlere kötü muamele etmiş, kendi çıkarları için cepheye sürmekten geri durmamıştır. Zaten Osmanlı ekonomisinin içinde bulunduğu iflas hali nedeniyle mühimmatsız, erzaksız, donanımsız savaşmak zorunda kalan erat buna rağmen oldukça başarıyla savaşmıştır. Bunlara her ulus ve milletten askerler ve Araplar da dahildir.

İngiliz emperyalizminin feodal aşiret ilişkilerini kullanarak çıkardığı ayaklanmalar sebebiyle Arapların toptan ihanet içinde olduğunu söylemek yanlıştır. Hele de Filistin cephesinde Osmanlı’yı esas yenen “Arabistanlı Lawrence” değil tam tekmil hazırlıklı, donanımlı, levazım hizmetleri güçlü, modern silahlara sahip ve mühimmat sıkıntısı çekmeyen İngiliz ordusudur.

Öte yandan, “Araplar Osmanlı’yı arkadan vurdu” lafı, biraz üzerinde düşünülünce anlamsızlaşır. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti de Osmanlı’yı arkadan vurarak kurulmuştur. Mustafa Kemal Atatürk’ün Osmanlı’dan aldığı emirlerine aksine Anadolu’da direniş örgütlemiş, Kurtuluş Savaşı boyunca Osmanlı hanedanı direnişçilere karşı gerici isyanlar çıkarmaktan geri durmamıştır.

Sykes-Picot Anlaşması

Bölgeye dair emperyalist ülkelerin niyetleri en iyi Sykes-Picot anlaşmasında görülür. İngiliz diplomat Mark Sykes ve Fransız mevkidaşı François Georges-Picot tarafından Osmanlının bölgedeki topraklarının pay edilmesini içeren anlaşma, Arap aşiretlerinin Osmanlı egemenliğine karşı ayaklanması karşılığında bağımsızlık vaadini içeriyordu. Vladimir İlyiç Lenin önderliğinde Bolşevikler Rusya’da Ekim Devrimini gerçekleştirmiş olmasaydı, dünya kamuoyu bu bilgilere sahip olmayacaktı. Çarlık Rusyası’nın kimi taleplerini de içeren anlaşma 23 Kasım 1917’de Moskova’da ifşa edildikten sonra 26 Kasım 1917’de İngiliz The Manchester Guardian (günümüzdeki The Guardian gazetesinin öncülü) gazetesinde yayımlanmasıyla emperyalizmin oyunları açığa çıkmıştır.

Milletler Cemiyeti, Fransa-Suriye Savaşı ve ‘kral’ ilan edilenler

O zamanki adlandırılmasıyla Büyük Savaş’ın 1918 yılında sona ermesiyle beraber emperyalist ülkeler eski Osmanlı topraklarında planladıklarını yapmaya girişirler. Bugünkü Suriye bölgesinde hak iddia eden Fransa, bölgede ayaklanan aşiretlerin üzerine yürümüş ve askeri olarak yenilgiye uğratmıştır. Tamamen kişisel asalet iddiaları ve aşiretlerde cisimleşen iktidarlarını genişletmek isteyen yerel Arap “krallar” Suriye’den kovulmuştur. O dönemde kurulan veya temelleri atılan, sınırları emperyalistlerin masalarında çizilen yapay devletler, başlarına atanan aşiret liderleriyle “bağımsız” olarak yola koyulacaktır. Mısır’dan Suriye’ye, Irak’tan Ürdün’e bu ülkelerin pek çoğunda emekçi halklar zamanla başlarındaki iktidarı sorgulayacak ve kimi örneklerde başarılı şekilde alaşağı edebileceklerdir.

Nisan 1920 Nebi Musa olayları

İngiltere’nin yapılan emperyalist paylaşımda kendi yönetim bölgesine düşen alanlardan birisi de Filistin topraklarıdır. Manda yönetimi olarak tariflenen bölgede Müslüman ve Hıristiyan Araplar ve Yahudiler bir arada yaşar. Ancak küresel ölçekte arkasında önemli bir sermaye desteği bulunan Siyonist hareket artık bölgeye yoğun şekilde göç etmeye başlamıştır.

Bulundukları her ortamda emperyalistlerin desteğini alarak örgütlenen Siyonistler bu dönemde Haganah adlı milis kuvvetini oluşturmuştur. İleriki dönemde İsrail Ordusunun bel kemiğini oluşturacak olan bu örgüt Araplara karşı düzenlenen saldırılarda başı çekmiştir. Burada bahis konusu olaylar 4 Nisan 1920 tarihindeki Nebi Musa şenlikleri sırasında Yahudi yerleşimlerinin protestosuyla başlamış ve İngiliz birliklerinin adeta çatışmaya çanak tutmasıyla tırmanmıştır. Dört gün süren olaylarda 5 Yahudi ve 4 Arap öldürülmüş, iki toplumun arasına ayrılık tohumları İngilizler eliyle ekilmeye başlanmıştır.

1 Mayıs 1921 Yafa olayları

Bir dikkat çekici nokta da 1 Mayıs 1921 günü düzenlenen işçi eylemleri sırasında yaşanmıştır. Kuzeyde, Rusya’da kuruluşunu artık büyük ölçüde tamamlamış olan işçi iktidarının yaydığı umut bölgeye de sirayet etmiştir. İşçi Bayramı eylemleri sırasında bugünkü İsrail Komünist Partisi’nin öncüllerinden Yahudi Komünist Partisi (Filistin) tarafından dağıtılan Arapça ve Yidiş bildirilerde bölgede İngiliz egemenliğine karşı çıkılır. Parti tarafından taşınan pankartta ise Filistin’de sovyet yönetimi kurulması çağrısı yapılmaktadır.

Komünistlerin gösterisini siyonist Yahudiler ve İngiliz kolluk güçleri engellemeye çalışınca Tel Aviv-Yafa bölgesinde iki farklı taraftaki Yahudiler arasında kavgalar başlar ve kargaşa yayılarak devam eder. Polis tarafından havaya ateş açılır. İngiliz istihbaratı bölgedeki Arapları galeyana getirmek amacıyla Arapların saldırıya uğradığı yönünde söylenti çıkarınca Araplar Yahudilere karşı saldırıya geçer. Bu sırada Yahudiler el altından İngiliz silahlarıyla desteklenmiş ve katliamın önü açılmıştır.

Her iki toplum da emperyalizmin müdahalesiyle birbirine karşı katliam gerçekleştirmiş ve iki toplum arasında artık düzelmesi olanaksız uçurumlar oluşmuştur. Emperyalizmin bölgedeki varlığı ise sorgulanmaz hale gelmiştir.

1929 Ağlama Duvarı Ayaklanması

Emperyalizm ve küresel Yahudi sermayesinin desteğiyle Filistin bölgesine gelişleri giderek artan Yahudi göçmenler ve kurdukları yerleşimler dönemsel olarak protestolara ve olaylara yol açmaktadır. Müslümanlar ve Yahudiler için ortak kutsal alanların kullanımındaki anlaşmazlıklar nedeniyle olaylar patlak verir. İlk bakışta olaylar El-Aksa Camii’nin önündeki Ağlama Duvarının mülkiyetinden kaynaklansa da iki toplum da birbirine karşı katliama girişmiş, yüzlerce kişi katledilmiştir.

1936-39 Arap Ayaklanması

Bölgedeki toplumsal sorunlar giderek artmaktadır. Her yıl yaklaşık 60 bin Yahudinin bölgeye gelmesi ve Yahudi sermayesi eliyle toprak alımlarının yanı sıra Filistinli Araplara yönelik zorla kentlerden atılma ve dışlanmalar toplumsal bir tepki biriktirmiştir. Yahudilerin kurmaya çalıştıkları devlete karşı yoksul Arapların bağımsızlığını savunan hareketler bu dönemde güçlenmiştir.

1936 yılı Nisan ayında İzzettin el-Kassam’a bağlı gruplarla Yahudiler arasında çıkan çatışmalarda ölümlerin yaşanması üzerine Kudüs müftüsü tarafından 16 Nisan tarihi Filistin Günü olarak tanımlanmış ve genel grev ilan edilmiştir. Üç yıla yayılan ve ayaklanma halini alan eylemler Yahudi sermayesi tarafından desteklenen İngiliz yönetimi ve bölgedeki Yahudi milisleri tarafından dönemsel taktiklerle yavaş yavaş bölünerek parçalanmış, etkisiz hale gelince de vahşice bir şiddetle ezilmiştir.

İlk başlarda Filistinli aydınlarla temas eden manda yönetimi kimi yasal güvenceler vaat etmekten geri kalmayarak Filistin saflarını bölmeye başlamış, çevre ülkelerdeki Arap liderlikleri eliyle gözdağı vermiştir. Sonraki safhada eylemler kırsala hapsedilmiş ve sürmesine göz yumulmuştur. Bu süre zarfında eylemcilerin yerel bağları kopartılmaya çalışılmıştır. Son aşamada ise başta Yahudi milis örgütleri olmak üzere İngiliz ordu birlikleri tarafından gerçekleştirilen harekâtta yalıtık durumdaki direnişçiler katledilmiştir. Ayaklanma sonrasında yaklaşık 5 bin Filistinli, 500 Yahudi de hayatını kaybetmiştir.

1948 Savaşı

İkinci Dünya Savaşı sırasında Naziler ve Fransa, Ukrayna, Macaristan, Bulgaristan, Yunanistan, Slovakya, Polonya, Baltık ülkeleri gibi işgal altındaki topraklarda onlarla müttefik yerel güçler tarafından gerçekleştirilen katliamlarda direnişçilerin ve komünistlerin yanı sıra Yahudilerin öldürülmeleri, sistematik olarak imha kamplarında katledilmeleri dünya kamuoyunda Yahudilerin lehine bir hava estirmiştir. Ayrıca Nazilere karşı çeşitli ülke orduları altında savaşmış olan Yahudiler savaşın ardından memleketlerine döndüklerinde önemli bir silahlı güç haline gelmiştir.

Savaşın ardından kurulan Birleşmiş Milletler’in gündemine gelen Filistin Mandası, Birleşmiş Milletler’in 29 Kasım 1947’de aldığı 181 numaralı kararla iç savaşa sürüklenir. Plana göre İngiliz manda bölgesi İsrail ve Arap devletlerine ayrılacak, Kudüs kentinde özel bir rejim tesis edilecek, İngiliz birlikleri de bölgeden çekilecektir. Plan Yahudiler tarafından kabul edilse de nüfusun üçte ikisini oluşturan Arap nüfusa toprakların %38’inin verilmesinin planlanması sebebiyle Araplar tarafından kabul edilmemiştir. Arapların hiçbir şekilde haklarından vazgeçmeyeceklerini ilan etmeleriyle beraber 30 Kasım itibariyle iç savaş patlak vermiştir.

Bölgedeki Arap ülkelerinden de destek alan Arap orduları ilk başlarda önemli kazanımlar elde etse de bölgede hala varlığını sürdüren İngilizlerden ve emperyalist ülkelerden destek alan Yahudiler cephede başarı kazanmaya başlar. 14 Mayıs 1948 tarihinde İngiltere’nin bölgeden resmen çekilmesinin hemen ardından İsrail devleti ilan edilir. Bu ilan üzerine başta Mısır olmak üzere Ürdün ve Irak orduları yeni ilan edilen devlete karşı saldırıya girişir. Bu saldırıları durduran ve zamanla topraklarındaki birlikleri de geri atan İsrail ordusu Mısır, Lübnan, Ürdün ve Suriye’yi ateşkes ilan etmek durumunda bırakır. İsrail, 1949 yılı Şubat-Temmuz döneminde bu ülkelerle ayrı ayrı barış anlaşmaları imzalar.

Savaşla beraber yaklaşık 700 bin Filistinli Arap memleketlerinden atılır ve bölgede mülteci konumuna düşer. Benzer şekilde Arap ülkelerinde barınamayan veya sınır dışı edilen Yahudiler de İsrail’e gelmiş, emperyalizmin tohumlarını ektiği kriz çözülmesi çok zor bir halde, patlamayı bekleyen bir saatli bomba gibi bir zamanlar barış içinde beraber yaşayan toplumların ortasına bırakılmıştır. Bölgeden “resmen” gittiği öne sürülen emperyalizmin 1956 yılında Süveyş Kanalı’nın kamulaştırılması gündeme geldiğinde askeri olarak İsrail ordusunda cisimleşecek şekilde bölgede bulunduğu açıkça görülmüştür. Benzer şekilde sözde bağımsızlık kazanan Suriye, Irak, Ürdün ve Mısır’ın göbekten emperyalizme bağlı olduğunu da hatırlatmış olalım, ta ki emekçi halklar bu kukla yönetimleri başından atıncaya kadar…

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP