Oktay EROL
Evet, bundan böyle “dezenformasyon yasası” kadar, toplumsal “dezenformasyona” neden olanları da bolca konuşacağız!
Asılsız haberleri yayanları, yayma nedenlerini, nereden güç aldıklarını, nereden beslenerek varlıklarını sürdürdüklerini…
Biz yıllarca “geziciler, türbanlı bacılarımızı taciz etti” diyenlerin en küçük kanıt bulamamalarına karşın, her fırsatta “yalanı” yinelediklerine tanık olduk!
Biz yıllardır yurttaşın/ emekçilerin, ekmekleri/ alım güçleri azaltılmasına karşın bir avucunun yaşadığı “büyümeyle” oyalandık!
Biz yoksulluk gün aşırı yol almasına, pazar yerleri/ marketler/ sokaklar yoksulluğun birçok biçimini ortaya koymasına karşın “halkımızı enflasyon altında ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz” sözleriyle avutulduk!
Biz asgari ücretlinin, emeklinin, dar gelirli yurttaşın birçok temel gereksinmelerini karşılayacak gücünün göz göre göre çalınmasına karşın umursanmadığın gördük!
“Dezenformasyon” demiştik değil mi?
***
Harvard Üniversitesi’nden Stephen Squibb, şu saptamayı yapıyor:
“Dezenformasyonun işlevi beyninizi yıkamak değil, sizi korkuyla, belirsizlikle, şüpheyle felce uğratmaktır. Dezenformasyon gerçek istencini kamçılar, ancak burada asıl amaç gerçeği saptırmaktır. Gerçeğin ölçüsü onunla açık ya da örtük biçimde ilgisi olmayan şeylerin kamu açısından sergilenmesidir, pek sağduyulu bir yaklaşım olmasa da…”
Öyle olmalı; dezenformasyonun asıl amacı “beyin yıkamak” olmamalı! Toplumu korku, belirsizlik, kuşku yükleyerek verimlilikten uzaklaştırmak, düşünce alanlarını susturmak, farklı seslerin yükselmesini engellemek, en önemlisi de “eleştiri” anlayışını baltalamak olmalı!
Nereye bakmak istiyorsunuz şu an?
***
İlk bakılması gereken yer “özgürlükler” olmalı…
Düşünürün, “ekonomik özgürlük olmadıkça, başka özgürlüklerden söz edilemez” sözünü anımsayalım!
Sabah kalkıyorsunuz, atm’den aylığınızı çekiyorsunuz, eve gelene değin birikmiş bakkal/ manav/ kasap/ kira borçlarını ödüyorsunuz; elinizde kalan…
Elinizde kalanla da ayın sonunu getireceksiniz!
Sizin yaşadıklarınızı görmeyerek, gözünüzün içine bakarak, “çalışanımızı, emeklimizi enflasyon altında ezdirmedik, her zaman onların yanında olduk” diyen, yaşadığınız bungunlukları görmeyen, gelecek kaygılarınızı umursamayan, özgürleşmenizi engelleyen, yaşamınızı ““dezenformasyonla” sınırlamaya çalışanları görmelisiniz!
Kapı komşun, kitabını okuduğun yazar, yaşadığın kentin yerel basını değil kanımca!
***
Şu bilimsel açıklamayı duymuşsunuzdur:
“İnsan denilen varlık aslında bir takım kimyasallardan oluşur. Minicik moleküller başka minicik moleküllerle iletişim kurar, bu iletişim bizim ruh halimizi, nevrozlarımızı, kişiliğimizi belirler.”
Evet, insanın bir takım kimyasallardan oluşur, kişiliğini moleküller belirler!
Suyu oluştururken iki molekül hidrojenle, bir molekül oksijene gereksinim olduğu gibi; verilen hidrojen/ oksijen sayısını birleştirdiğinizde oluşacak “şey” sudur; taş olmaz, demir olmaz, toprak olmaz, tuz olmaz…
İnsanın aldığı “bileşenler” de, “onu” oluşturur!
Peki, insandaki bileşenler…
***
Bugün kalkıp, adına “bilgi çarpıtma” denilerek, bu “çarpıtmalara” neden olan etmenleri ortadan kaldırmadıkça, verilebilecek hiçbir ceza “dezenformasyon” denilen korku, belirsizlik, kuşku oluşturabilecek olguyu önlemede yararlı olmayacaktır!
Sokağa çıktığınızda son bir yılda elinizden alınan alım gücünüz yüzde ikiyüze çıkmışken, yüzde yetmiş/ seksenleri dilinize dolamanız, karşı duranı susturmaya çalışıp/ “dezenformasyonla” suçlamanız bunlardan biri!
Karşımızda apaçık duran yolsuzlukları, haksız kazançların, yurttaştan çalınanların üstünü örtmeye çalışır, yasal yolları kapatırsanız “dezenformasyonun” nedeni sayılırsınız bu iki!
Yaşadığınız, duyduğunuz, öğrendiğiniz, bildiğiniz, acınız, sevinciniz, kandırılmanız, doyumsuzluğunuz; insanının kimyasını oluşturan etmenlerdir, unutmayın!
Asıl amaç “gerçeği saptırmak” olmasın!
181022
YAZARLAR
1 gün önceEKONOMİ
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
3 gün önceYAZARLAR
3 gün önce