İlhan KARAÇAY
Almanya’da Müzeler
Almanya’nın çeşitli kentlerinde Türkiye ile ilgili çok ilginç müzeler vardır.
Sizlere bu müzelerin bir bölümünü tanıtmaya çalışacağım.
Nürnberg’de Medina Müzesi
1995 yılında Cemalettin Özdemir’in inisiyatifi ile kurulan bu müzeyi mihmandarımız Mustafa Küçüktekin sizlere bilgi aktarmak için ziyaret etti.
Türk kültürünü, tarihini ve geleneklerini Almanlar’a öğretmek için kurulan Medina Müzesi, her gün yüzlerce kişi tarafından ziyaret ediliyor.
Müzeyi, çoğunluğu Alman askerler olmak üzere polisler ve öğrenciler ziyaret ediyor. Müdür Özdemir müzeyi yılda yaklaşık 10 bin kişinin ziyaret ettiğini ve yüzde 90’ının Türklere ve Müslümanlara karşı ön yargılarından arınmış olarak müzeden ayrıldıklarını vurguladı. Cemalettin Özdemir, 1838 yılından kalma el yazması Kuranı Kerim’in büyük ilgi gördüğünü ifade etti. Özdemir, sergilenen kıyafetlerin özelliklerini anlatarak, Türklerin Orta Asya’dan gümünüze gelen giysilerini tanıtıyor.
Münih yakınlarındaki Oberschleissheim kasabasındaki Schleissheim Sarayı’nda Türk resimleri görenleri dehşete düşürüyor. Yapımında onlarca Türk esirin yaşamını yitirdiği sarayın girişindeki korkunç Türk figürü ziyaretçilerin dikkatini çekiyor.
BAVYERA Prensi I. Maximillian tarafından 1623 ‘de yaptırılan ve 1701’de imparatorluk hesapları yapan Max Emmanuel, yeni bir saray ile zenginleştirilen Schleissheim Sarayı’nın her yerinde Türk izlerini görmek mümkün. Sarayın girişindeki merdivenler üzerindeki meçhul Türk kafasının görünümü, ziyaretçileri adeta ürkütüyor. Türk figürü eski Avrupalıların kafasındaki Türk imajının örneklerinden biri olarak karşımıza çıkıyor.
Sarayın özellikle zafer odasının duvarlarını süsleyen resimler ise Türklerle-Haçlı ordularının savaşlarının gösteriyor. Odanın şöminesi üzerindeki 1723’de Jacopo Amigoni’nin yaptığı dev resimde Bavyera kralı Max Emanuel’in Belgrad savaşı sonunda kabul ettiği Türk delegasyonuyla görüşmesini sergiliyor. Diğer resimlerde ise 1685 ila 1688 yılları arasında Türklerle yapılan savaşların çeşitli cephelerinden görüntüler bulunuyor. Sarayın büyük salonunun salonun tavanında da Belgrad’ın kurtarılmasını anlatan aynı sahneleri görmek mümkün. Sarayın koridorlarındaki İsa’nın çarmıha gerilişi sonrasını gösteren bir resimde bile nedense bir Türk çizilmiş.
19. yüzyılda Almanya’nın Mülhaym şehrindeki Ren nehrinin bir yakasında Almanlar, öbür yakasında da Fransızlar oturuyordu. Fransızlar, her sene nehrin Almanlardaki kısmına geçip mahsulün tümünü toplayıp götürüyorlardı. O sıralar, devlet ve millet birliğini temin edemeyen güçsüz Almanlar ise buna fazla ses çıkaramıyorlardı. Tabii her sene böyle olunca çareyi Osmanlı Sultanına durumu yazıp, imdat istemekte bulurlar. Mektupta şöyle denmektedir: “Fransızlar her sene bize zulmediyor, mahsulümüzü elimizden alıyorlar. Siz ki, dünyaya adalet dağıtan bir imparatorluğun sultanı, İslamiyetin de halifesisiniz. Bizi şu Fransız zulmünden kurtarın. Asker gönderin. Ürünlerimizi bu sene olsun toplama imkanı sağlayın.”
Gelen yardım isteğini inceleyen Osmanlı padişahı, asker göndermeyi mümkün ve gerekli görmez; yalnızca asker elbisesi göndermeyi kâfi bulur ve cevabi bir mektupla beraber içi askeri elbise dolu üç çuval yollanır. Şaşkına dönen Almanlar, çuvalı alıp mektubu okurlar: “Fransızlar korkak adamlardır. Onlara yeniçeri göndermemize gerek yoktur. Yeniçerimizin kıyafetini görmeleri kâfidir. Çuval içindeki Osmanlı askerinin elbiselerini adamlarınıza giydirin. Mahsul zamanı nehrin görülecek yerlerinde dolaştırın. Karşıdan bu manzarayı gören Fransızlar için bu kâfidir.”
Bağ bahçe sahipleri hemen Osmanlı askerinin kıyafetini kapışırlar. Hasat vakti büyük bir heyecanla yeniçeri kıyafetinde, nehir kıyısında dolaşmaya başlarlar. Ertesi gün, karşıdan gelen haber, Almanların sevinç çığlıkları atmalarına sebep olur: “Osmanlılardan imdat geldiğini düşünen Fransızlar, korkudan köylerini de terk ederek iç kısımlara doğru kaçmaktalar. Mahsulünüzü rahatça toplayabilirsiniz. Zulüm sona ermiştir.”
Bu olay, Mülhaymlıların gönüllerinde taht kurmuştur. Giydikleri yeniçeri kıyafetlerini, daha sonra Mülhaym’a bağlı Karlsruhe Müzesi’ne koyup ziyarete açarlar. Şehrin en yüksek binasına da Osmanlı bayrağı asarlar. Günümüzde, halen olayın yıl dönümünde şehirde bir karnaval düzenleyip, hadiseyi sembolik olarak kutlamaktadırlar.
Pergamon (Bergama) Müzesi
Bergama Müzesi, klasik antik çağ koleksiyonu, islami sanatları müzesi ve yakın doğu koleskiyonundan oldukça önemli eserleri bir araya topluyor. Müzedeki en önemli eser ise Bergama’dan Berlin’e getirilen ünlü Zeus Sunağı.
Müze Antik Koleksiyon, Orta Doğu ve İslam Sanat Müzesi olmak üzere 3’e ayrılmıştır. Her yıl yaklaşık 1 milyonun üstünde kişi tarafından ziyaret etmekle birlikte Almanya’daki en çok ziyaret edilen sanat müzelerindendir.
Bergama Müzesi, İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru gerçekleşen Berlin bombardımanında ağır hasar aldı. Bu nedenle birçok sanat eseri korunaklı yerlerde saklandı, bazı büyük parçalar ise korunmak için duvarla çevrildi. 1945’te Kızıl Ordu, bir nevi savaş ganimeti olarak veya Berlin’deki yağmadan ve yangınlardan sözde kurtarmak için müze mallarını toplayarak dönemin Sovyetler Birliği’ne Leningrad’a şimdiki Saints-Peterburg götürdü. 1958’e kadar birçok eser Doğu Almanya’ya geri dönmüştür.
Museum für Völkerkunde-Etnografya Müzesi Batı Berlin
Türkiye bölümünde de Türk Halk Sanatlarına ilişkin eşyalarla Anadolu’dan derlenen davul, zurna, kaval, ut, cura, kanun, tambur, zil, dümbelek gibi müzik âletleri sergilenmektedir.
Düsseldorf Hetjens Museum
Federal Almanya Düsseldorf şehrindeki Hetjens Müzesi, özellikle Türk ve İran seramikleri kolleksiyon lan yönünden Avrupa’nın en zengin müzeleri arasında yerini alır. Türk seramikleri bölümü, Anadolu Selçukluları devri ile başlar, Osmanlı devrine ulaşarak İznik, Kütahya ve Çanakkale çini işçiliğinden değişik örrfekler verir. Müzede sergilenen Anadolu Selçuklularına ait, (88 X 23 cm.) boyutundaki 2 parça, dikdörtgen şeklinde bir çini kitâbe’nin, Konya’da Selçuklu Sultanları Türbesindeki çinili sandukalardan birine ait olduğu, 1907 yılında müze’ye girfiiği envanter kayıtlarından anlaşılmaktadır. Mor zemin üzerine kabartma süslü yazılı bu kitâbenin Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubad /i n sandukasından sökülüp götürüldüğü sanılmaktadır. Kitâbe’nin diğer parçası bugün yerinde durmaktadır. Hetjens Müzesindeki İznik çinileri iki b
Kunstmuseum Düsseldorf-Kunstmuseum
Koleksiyonları arasında sergilenen ve depolarda korunan, XVII. Yüz yıllara ait birkaç parça Osmanlı derisi halısı, ayrıca, Osmanlı devri Balkan Türklerine ait deri ve bakır işleri, bazı etnoğrafik eser bulunmaktadır.
Karlsruhe Badisches Landesmuseum
Salankamen Meydan Savaşı’nda yenik düşen Osmanlı ordusundan geriye kalan eşyalar, 300 yıldır Almanya’da sergileniyor. Karlsruhe şehrinde Badisches Landesmuseum’daki Osmanlı eşyaları arasında, Osmanlı Sancağı’ndan, sultan çadırına kadar birçok parça yer alıyor. Özellikle savaş aletleri müzeyi gezenlerin büyük ilgisini çekiyor. Sergide, okçulukta dünyaca ünlü Türkler’in yay tekniği ve oklarının özellikleri anlatılıyor. Okların sergilendiği bölümde, ‘Türk tekniği yaylar, okçulara çeviklik kazandırıyor ve dakikada 33 ok atabilme gücünü veriyordu’ yazısı yer alıyor.
Ayrıca birbirinden güzel eyerler ise, sergiyi gezenlere Türkler’in ata verdiği önemi anlatmaya yetiyor. Müzeyi ziyaret edenler, 300 yıl öncesinde yaşanan bir savaştan geriye kalan eşyaları izlerken, Osmanlı İmparatorluğu’nun savaş gücü ve kültürü hakkında önemli bilgilere de ulaşabiliyor.
Münih Bayerisches Nationalmuseum (Bavyera Milli Müzesi)
Federal Almanya Bavyera eyâletinin en zengin eski eser kolleksiyonlarının muhafaza edildiği ve sergilendiği Bavyera Milli Müzesi’nin bir bölümü, Osmanlı devri silâhları ve askeri malzemelerine ayrılmıştır. Bavyera Askeri Müzesi kolleksiyonlarından meydana gelen bu bölümdeki eserler, Osmanlıların İkinci Viyana Seferi (1683) bozgunundan sonra, Türk ordusu ile savaşlara giren Bavyera dükü Maximilian ll’in Türklerden aldığı ganimetten derlenmiştir. Osmanlı (XV’li. yüzyıl) silâh ve savaş malzemesini temsil eden bu eserler arasında, sırma işlemeli atlas iki Türk çadırı ve otağı, otağ divanları, üzerleri yazılı Osmanlı sancak ve bayrakları, Osmanlı ordusuna ait süslü madeni bir kasa, kılıç, kalkan, balta ve okluklar, zırhlar, değerli taşlarla süslü tüfek ve tabancalar ile, Holbein tipinde Anadolu halı ve seccadeleri bulunmaktadır.
Staatliches Museum für Völkerkunde
Münih’teki Devlet Halk Sanatları Müzesi Osmanlı (XVII . yüzyıl) silâhları (Kılıç, yatağan, hançer, topuz, barutluk, kalkan v.s.) ile at eğeri ve üzengileri, koşum takımları, ayrıca halı ve kilimler, Anadolu dokuma işçiliği ile ilgili eserler sergilenmektedir. Müzede, Türk müziği enstrümanlarından bir grup eser vardır.
Stadtmuseum München (Münih Şehir Müzesi)
Münih’teki müzeler topluluğunun bir bölümü olan Şehir Müzesi’nde, Türk elişleri koleksiyonu sergilenmektedir. Bu kolleksiyon, Melek Celâl Lampe tarafından müzeye bağışlanmıştır. Koleksiyonda, XVIII. yüzyıldan günümüze kadar Türk elişleri (sırma ve ibrişim işleme çevre, yağlık, bohça, yazma, peşkir, yatak örtüsü, oya işleri, divân örtüleri v.s.) ile Türk dokumalarından biçilmiş ve işlenmiş kadın elbiseleri sergilenmektedir. İstanbul ve Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden derlenen bu kolleksiyon, son devir Osmanlı halk sanatının düzenle seçilmiş bir örneği olarak önem taşır. Münih’teki Bavyera Devlet Kitaplığı (Bayerische Staatsbibliothek) Türkçe Yazmalar Bölümünde de, cilt, süsleme, yazı ve minyatür sanatı yönünden değerleri bulunan yazma kitaplar vardır.
Museum für Kunst und Gewerbe
Hamburg’taki Sanat ve Etnografya Müzesin’de, İslâm Seramikleri Bölümü, İran, Mezopotamya, Türkiye gibi İslâm ülkelerinden derlenen seramik eserlerle, önemli bir koleksiyonu sergilenmektedir. İslâm seramikleri arasında XVI. yüzyıl olarak tarihlenen Osmanlı devri İznik duvar çinileri, İznik çini tabakları, maşrapalar kobalt mavisi, turkuvaz ve mor renk çiçek süslemeleri ile dikkati çeker. Hamburg Sanat ve Etnografya Müzesi Doğu eserleri bölümünde ayrıca, XVI. ve XVII. yüzyıl Uşak halıları geleneksel renk ve desenleri ile Müze’nin şaheserleri arasında yerini alır.
Köln Kunstgewerbemuseum
Köln’deki Sanat ve Etnoğrafya Müzesi’nde Türk çini sanatından birkaç seçkin örnek bulunmakta ve sergilenmektedir. Bu örnekler arasında, İstanbul’da Piyale Paşa Camii pencere kemer dolgularına ait olduğu söylenen yarım daire biçimindeki 16 parçalık çini pano dikkati çeker. XVI. yüzyıl İznik işi bu çini panonun Paris’te Louvre Müzesi’nde, Viyana’da geleneksel Sanatlar Müzesi’nde, Doğu Berlin Pergamon Müzesi İslâm Eserleri Bölümünde, ayrıca Lizbon’da Güllenkyan Vakfı Müzesi’nde eş örnekleri bulunmaktadır. Köln-Sanat ve Etnoğrafya Müzesi’nde XVII. yüzyıl’a ait bir kaç Türk halısı sergilenmektedir.
Siegburg St. Servatius Kilisesi Hazinesi
Köln şehri yakınlarındaki küçük Siegburg şehrindeki St. Servatius Kilisesi Hazine eserleri arasında, Selçuklu devrine ait altın telli kemhadan bir kumaş parçası bulunmaktadır. Türk kumaş sanatı yönünden ünik bir eser olan bu parçanın, XIII. yüzyıl başlarında dokunduğu sanılmaktadır. Selçuklu arması olan çiftbaşlı kartal figürleri ve rumi motiflerin süslediği kumaşın, Saray için dokunduğu ihtimali akla gelmektedir. Depolarda titizlikle korunan bu kumaş parçası, 1978 yılında tarafımızdan da göriilmüş ve fotoğrafları alınmıştır.
Frankfurt Museum für Kunsthandwerk
Frankfurt’taki El Sanatları Müzesi’nde sergilenen seramikler arasında, özellikle XVII. yüzyıl İznik yapısı çini tabak ve sürahiler, dikkati çeker. Müzede ayrıca birkaç parça Türk Halısı da bulunmaktadır.
DİĞER MÜZELER
Almanya’da, Türkiye ile ilgili eserlerin sergilendiği daha pek çok müze vardır. Bunlardan bazıları da şunlardır.
Hannover şehrinde Kestner Museum, Schleswig şehrinde Schloss Gottorf’ta bulunan Landesmuseum, Krefeld şehrinde Textilmuseum (Türk kumaş ve kadifeleri) ve daha başka mahalli müzeler, İslâm devri eserleri kolleksiyonlarına Osmanlı devri çini, halı, kumaş, minyatür gibi eserleri de ilâve etmişlerdir.
Bu arada Batı Berlin, Münih, Köln gibi büyük şehirlerin kitaplıklarında (Staatsbibliothek) bulunan, İslâm Ülkeleri yazmaları arasında, tezhipli ve minyatürlü çok sayıda müzelik kitap mevcuttur.
*****************
Geçmişte ve günümüzde Türkiye’ye göç eden Almanlar
Çoğumuz, çoğu zaman, Almanya’daki ‘Türk işçisi’, daha doğrusu ‘Türk göçmenler’den söz ederiz. Madalyonu ters çevirip bakarsak, Türkiye’ye göç etmiş Almanlar olduğunu da görürüz. Hem de taaa 150 yıl öncesine kadar. Daha sonra da 1930 yıllardan bu yana Türkiye’ye sığınanlar var. Günümüzde de emekliliklerini Türkiye’de yaşamak isteyen Almanlar var.
Önce, 150 yıl eskiye gidelim.
Onların hikayesi bundan neredeyse 150 sene öncesine dayanıyor. Kars‘ta yaşamış ve hâlâ yaşayan bir avuç Alman’ın hikayesi…
Kars’ta, Alman asıllı mutlu bir aile
93 Harbi’nden sonra Ruslar, Estonya sınırından getirdikleri Almanları Kars’a yerleştirmişler. Almanlar, burada kendilerine bir köy inşa ederek bu günlee kadar yaşamışlar.
Onlara “Malakan” deniyor. Sarı saçları, mavi gözleriyle Karslılardan hemen ayrılıyor. Geçimlerini daha çok çiftçilik ve hayvancılıkla sağlayan aileler, yüz yıllardır burada yaşadıkları için aslında Karslı bir aileden de farkları yok.
Kars’ın Karacaören Köyü, bu topraklarda kurulmuş ilk ve tek Alman köyü. Köyün kurucusu August Dede, Birinci Dünya Savaşı öncesinde buraya gelmiş.
1893 yılında Ruslara esir düşmüşler Malakanlar. Bu nedenle de buraya gönderilmişler. Bir de bölgedeki tarımın geliştirilmesi için Kars‘a yerleştirildikleri söyleniyor.
Hikayenin devamında dramatik bir şey daha var. Kars‘taki Almanların bir kısmı, Türkiye’den Almanya‘ya işçi gönderimi sırasında kervana katılmışlar. Yani Almanlar, kendi topraklarına “Türk işçisi” olarak geri dönmüş.
Malakanlar, Kars’a bilgi birikimlerini de getirmişler ve o zaman topraklarımızda olmayan tarım teknolojisini ülkemize katmışlar.
O dönemlerde Karslılar tarlalarını öküzlerle sürerken, Malakanlar ise melezleştirdikleri atlarla toprağı sürmeye başlamışlar. Aynı zamanda bu topraklara fennî arıcılığı ve çiçekçiliği kazandırmışlar.
1930’lu Yıllar
1930’lu ve 1940’lı yıllarda, Nasyonal Sosyalizm döneminde, Nazi rejiminin zulmüne uğrayan 80’den fazla ünlü Alman bilim adamı ve sanatçı Türkiye’ye sığındı. Ünlü profesörler ve ailelerinin yanı sıra üniversitelerden genç araştırma görevlileri ve okutmanlar da geçici olarak Türkiye’de çalışma imkânı buldu. Mimar Bruno Taut, ünlü ekonomistler Alexander Rüstow, Gerhard Kessler ve Wilhelm Röpke Türk üniversitelerinin veya 1935 yılında Dr. Ernst Praetorius Ankara Devlet Konservatuvarının kurulmasına yardımcı oldular. O dönemin sığınmacıları, bugüne kadar devam eden genç Türk bilim adamlarının Almanya’ya yönelmesine vesile oldular. Nazi Almanya’sı tarafından vatandaşlıktan çıkarılan veya başka nedenlerle vatansız kalanların pasaportuna, “heimatlos” damgası basılıyordu. ‘Haymatloz’ kavramı kelime olarak Türk dilinde sürgünler için kullanılan eşanlamlı sözcüktür.
İstanbullu Almanlar veya Boğazlı Almanlar diye isimlendirilen İstanbul‘da yerleşik olarak yaşayan Alman kökenliler, şu an üçüncü nesil sahibi olarak yaşıyorlar.
İstanbul’a ilk göç eden grubun başında Kaiser Wilhelm vardı
İlk gruplar Kaiser Wilhelm‘le birlikte İstanbul’a gelmişler. Bu grubun birçoğu saatçiler, askerler ve endüstri ile uğraşan kişilerdi. Liman von Sanders, Osmanlı komutanıdır ki, belki de bu kişilerden kamuoyu tarafından en çok bilinenidir. Birçok güzel villalar, örneğin Krupp ve Huber villası gibi, Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman etkisinin göstergesidir. Ayrıca İstanbul’da birçok Alman, Jön Türkleri desteklemişlerdir.
İkinci kuşak ise, Nazi Almanya‘sından kaçarak gelmişlerdi. Berlin eski belediye başkanı Ernst Reuter ve Chrysler firmasının başkanı Dieter Zetsche belki de en çok bilinen isimlerdir. Avusturyalı mimar Clemens Holzmeister de bu kişiler arasında sayılabilir. Ancak bunların dışında daha fakir Alman aileler de, Anadolu‘da yaşamlarını fakirlik içerisinde geçirmişlerdi. Bu aileler kendilerine Türkçe olarak “vatansızlar” (Almanca: Heimatlos) adını vermişlerdi. Çünkü Türk yöneticiler tarafından pasaportlarına bu ibare vurulmuştu.
Günümüzde sanayi ile uğraşan Almanlar, Türkiye‘nin sahil kesimlerinde yaşayan Almanlar veya Türklerle evlenip Türkiye’ye Yerleşen Almanlar, üçüncü kuşak olarak sayılabilir.
*************************************************************
Günümüzde, Almanların tercihi Akdeniz sahilleri
Türkiye’de en çok taşınmaz satın alan yabancılar içerisinde Almanlar ilk sırada yer alıyor. Almanların en çok tercih ettiği il Antalya. Antalya’yı İstanbul ve İzmir takip ediyor.
Türkiye Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yabancılara yapılan taşınmaz satışı ile ilgili dikkat çekici bilgiler sundu. Türkiye’nin yabancılar tarafından en çok ilgi gören noktaları ve burada alınan taşınmazların büyüklüğüne yönelik ilk verilere göre, Türkiye’deki taşınmazlara en çok ilgi gösterenlerin başında Alman vatandaşları geliyor. Buna göre Türkiye’nin yabancılar tarafından en çok ilgi gören 10 ilinde en çok taşınmazı bulunan grup Almanlar. Türkiye’nin bu 10 ilinde bir taşınmazı ya da kat mülkiyeti bulunan Alman vatandaşının sayısı 20 bini geçti. Bugün Türkiye’ye yerleşik Almanlar’ın sayısı 100 bine yaklaştı.
Bununla birlikte emeklilik döneminde özellikle Antalya, İzmir ve Muğla gibi yazlık bölgelere yerleşen Almanların deneyimleri de, Almanların birçoğunu Türkiye’de taşınmaz almaya teşvik ediyor
Bununla birlikte ilde Alman yoğunluğu dikkat çekici. Antalya’nın denize kıyısı olmayan Korkuteli ilçesinde başka hiçbir yabancı ülke vatandaşı bulunmazken Alman vatandaşlarının taşınmaz edinmesi Almanların Antalya bölgesine gösterdikleri bu ilgiyi ortaya koyuyor.
Akdeniz sahillerini mesken tutan Mutlu bir Alman ailesi
Alman vatandaşlarının Antalya’da en çok yoğunlaştıkları bölge ise Alanya. Aynı zamanda İngiliz vatandaşlarının da büyük ilgi gösterdiği Alanya’da Alman vatandaşlarının bini aşkın taşınmazı bulunuyor. Alanya’nın ardından Almanların Antalya’da en çok taşınmaz aldığı bölgelerin başında Manavgat ve Gazipaşa geliyor.
Suriye’nin yanıbaşındaki küçük Almanya
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın açıkladığı veriler içerisinde dikkat çekici bilgiler de yer alıyor. Suriye’de yaşanan iç savaşın etkilerini ciddi şekilde hisseden sınır bölgesi Hatay’da, Lübnan vatandaşlarından sonra en çok Alman vatandaşlarının taşınmazı bulunuyor. Buna göre Alman vatandaşlarının Hatay’daki 676 adet taşınmazının toplam büyüklüğü ise 593 bin metrekare civarında.
bitti
GÜNDEM
2 gün önceGÜNDEM
2 gün önceEKONOMİ
2 gün önceGÜNDEM
3 gün önceEKONOMİ
3 gün önceEKONOMİ
3 gün önceDÜNYA
3 gün önce