“Devlet akılla, bilimle yönetilir”

“Devlet akılla, bilimle yönetilir”

ABONE OL
20 Mayıs 2022 22:17
“Devlet akılla, bilimle yönetilir”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, basın toplantısı yaptı.

Öztrak’ın, gündeme ilişkin yaptığı açıklamaların öne çıkanları şöyle:.

“Dün, Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Benim doğum günümdür’ dediği, yok edilmek istenen bir ulusun, emperyalizme karşı, en haklı, en şanlı, en onurlu mücadelesini başlattığı, 19 Mayıs 1919’un yıldönümüydü. Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı, tüm yurtta büyük bir coşkuyla kutladık.

TÜİK’in makyajlı verilerine göre; bu ülkede çalışmayan, okumayan üç milyon genç var. Taşı sıksa suyunu çıkaracak gençlerimiz, ev genci olmuş, ailesinin eline bakıyor. Ev genci sayısında, üyesi olduğumuz Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı içerisinde, Kolombiya’nın ardından, ikinciyiz.

TÜİK verileriyle 2021’de, 18-24 yaş arasındaki gençlerin beşte biri mutsuz. Oysa daha dört yıl önce, 2017’de, Gençlerin onda biri kendini mutsuz sayıyordu.

Bugün ülkemizde her 100 gençten 8’i, eğitimini yarıda bırakıyor. Eğitimden uzaklaşan gençlerimizin yarısı, ekonomik sıkıntılar nedeniyle okulunu bırakıyor.

Çalışabilen şanslı gençlerimizi de, aldığı ücret ve maaş mutlu etmiyor. 2017’de, çalışan her 100 gençten 31’i kazancından mutsuz iken, 2021’de çalışan her 100 gençten 38’i kazandığıyla mutlu olamıyor.

Paramızı pul etti. Milletimizi hayat pahalılığına ezdirdi. Bu koşullarda, gençlerimiz nasıl evleneceğini, nasıl yeni bir hayat kuracağını kara kara düşünüyor. Karı koca çalışan genç bir çiftin, bir ev, bir araba alması artık hayal oldu.

İşte uçan konut fiyatlarını düşürmek için çıkardıkları son paket. İlk defa ev alacaklara, 0.99 faizle 10 yıl vadeyle 2 milyon lira kredi. Allah aşkına!

Ayda 28 bin 555 liralık kredi taksitini, ülkemizde kaç genç ödeyebilir? Bunu ancak dolar, Avro kazanan yabancılar öder. İnşaat maliyetleri uçmuş. Eldeki konut sayısı azalmış. Sen kredi vererek, yabancılara konut satanlara teşvik vererek, Türk vatandaşlığını yabancıya eşantiyon diye vererek, talebi azdırıyorsun.

Milleti bırakmışlar, birkaç yandaşın peşine takılmışlar, Türkiye’yi büyük bir barınma krizinin kucağına atıyorlar. Ama bu topraklarda umutsuzluğa yer yok! Biz; “Umutsuz durumlar yoktur. Umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim” diyen, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisiyiz.

Gelecek vardır. Geleceğimizi gençlerimizle beraber inşa etmeye kararlıyız. Beceriksiz, ehliyetsiz Saray kadrolarının elinde, ülkemiz sadece barınma kriziyle değil; çok ciddi bir gıda ve açlık kriziyle de karşı karşıya…

İstanbul’un bazı ilçelerinde ekmek fiyatı 4.5 lirayı buldu. Bir litre karton süt, 20 lira oldu. Bakkaldan süt alıyorsunuz, ‘Ne kadar’ diye soruyorsunuz, bakkal, ‘Çok özür dilerim, 20 lira oldu’ diyor. Sen niye özür diliyorsun esnaf kardeşim? Özür dilemesi gereken sen değilsin. Özür dilemesi gerekenler, ‘manda yoğurduna, kestane balı, Medine hurması, yulaf ezmesi’ katıp, akşamları afiyetle mideye indirirken, vatandaşlarımızı bir litre süte bile ulaşamaz hale getirenlerdir.

TÜİK’in son açıkladığı makyajlı istatistiklere göre dahi, tarım ürünlerinde üretici fiyatları, nisanda yüzde 18, son bir yılda yüzde 119 artmış. Ama millete yansıyan gıda enflasyonu yüzde 91. Yani heybede daha çok turp var. Maliyet enflasyonunda şampiyonluk, baklagiller, tahıllar gibi bitkisel ürünlerde. Buradaki fiyat artışları yüzde 191. Son bir yılda, DAP gübresi yüzde 205, ÜRE gübresi yüzde 293 zam gördü.

Traktöre konacak mazotun fiyatı yüzde 240 arttı. Akaryakıta hâlâ zam üstüne zam geliyor. İşte bugün İstanbul’da benzinin litresi 23 lira 86 kuruşa çıktı. Sadece çiftçi değil, besici ve süt üreticisi de zamların altında eziliyor. Besi yemi de, süt yemi de son bir yılda yüzde 134 zamlandı.

Mayıs ayının üçte ikisi geçti. Çukurova bölgesinde buğday hasadı başladı, başlayacak. Ama ortada bir taban fiyat hâlâ yok. Geçtiğimiz yıl yaşadığımız sıkıntılar ortada. Bizim çiftçimizden buğdayın tonunu 2 bin 250 liraya satın aldılar. Bir süre sonra aynı Toprak Mahsulleri Ofisi, dışarıdan tonu 6 bin 700 liraya buğday ithal etti.

Bizim çiftçiye verdiğinin üç katını başka ülkelerin çiftçisine verdi. Bugünkü dolar kuruyla ithal buğday (tonu) 7 bin 140 lira. Çiftçimizin kazanması, borçlarını kapatıp, seneye de tarlasını ekebilmesi için buğdayda taban fiyat en az 7.5 lira olmalıdır. Hükümet eve deli; ele iyi olmayı bırakmalıdır.

Ayrıca kuru alanlarda üreticinin ekmeye devam edebilmesi için bu arazilerde çiftçiye daha yüksek destek primi verilmelidir. Çay üreticisine verdiğiniz taban fiyat da tavan fiyat oldu. Taban fiyatı gerçekten en düşük fiyat haline getirecek önlemleri alın. Bırakın el iyisi olmayı, bırakın başka ülkelerin çiftçisini sevindirmeyi, bu toprakların çiftçisini yaşatın. Biz Erdoğan ‘Şahsım Hükümeti’ne, boşuna el iyisi demiyoruz.

Bunlar; kendi gencine, kendi esnafına, kendi çiftçisine, kendi emekçisine, kendi emeklisine alabildiğine gaddar. Elin gencine, elin çiftçisine, Londra’daki bir avuç faiz lobisine, beşli çetelerine alabildiğine müşfik. İlk dört ayda, bu ülkenin çiftçisine, besicisine verdikleri toplam destek, 15 milyar 636 milyon lira.

Ama aynı dönemde dövize endeksli mevduat sahiplerini, kur hareketlerinden korumak için bütçeden verdikleri para, 16 milyar 256 milyon lira. Buna bir de vazgeçtikleri 10 milyar liralık vergi tahsilatını da ekleyin. Dört ayda çiftçiye verdiklerinin 2 katını tek kalemde, bir avuç mevduat sahibine verdiler. Yine dört ayda, milletin alın terinden toplanan vergilerle, faiz lobilerine ödenen para 103 milyar 973 milyon 521 bin lira.

Tekrar ediyorum: Bir avuç tefecinin, faizcinin cebine konan para, 103 milyar 973 milyon 521 bin lira. Bu ucube hükümet, sadece vatandaşın bütçesini değil, devletin bütçesini de dikiş tutmaz hale getirdi. Bütçe, tek bir ayda 50 milyar lira açık verdi. Bu, nisan ayları itibarıyls en yüksek açık. Korkunç bir rekor…

Ekonomi biliminin köküne kibrit suyu döken Saray ve şürekâsı, Nasreddin Hoca fıkrasına benzeyen, sözde bir modelle, Türkiye ekonomisini perişan etti. Güya faizler inecek, döviz kuru artacak, ihracat şahlanacak, cari açık kapanacak, rezervler artacak, döviz kuru düşecek, enflasyon da gerileyecekti…

Sonuç ne oldu? Merkez Bankası’nın kasasını boşalttılar. Yetmedi faizi indirdiler. Milli paramızı pul ettiler. Buna rağmen cari açık rekorlar kırdı. Orta Vadeli Program’da, yılın tamamı için öngörülen cari açığa, nisan ayında ulaştılar. Sadece cari açığın finansmanı için, 8 milyar dolara yakın rezervimizi erittiler.

Aslında ortada ne model, ne de tedbir var. Sadece pansuman, sadece yama var. Doların yeşiliyle gözleri parlayan Nebati Bakan’ın, ‘Türk Lirası en düşük seviyesinde, daha fazla ineceği bir yer yok’ demesinden bu yana, dolar kuru 5 ayda, dolar karşısında yüzde 7 değer yitirdi. Son bir yılda benzer ülkeler içerisinde, parası dolar karşısında en çok değer yitiren ülke olduk.

Kredi Temerrüt Risk Primimiz (CDS) 700’ün üzerine çıktı. Risk primi en çok artan ülke olduk. Savaştaki Rusya’nın ardından riski en yüksek ikinci ülkeyiz. Türk Lirası’ndaki değer kaybı hızlandıkça, mali dengeler üzerindeki yük de artıyor. Sadece mayıs ayının ilk 18 günündeki devalüasyon nedeniyle, dövize endeksli mevduatlardan kaynaklanan kamu zararı, 18 milyar 694 milyon lira.

Bu para bütçeden ve Merkez Bankası’nın kasasından çıkacak. Türkiye, ikiz açık dediğimiz ‘cari açık’ ve ‘bütçe açığıyla’, büyük bir döviz krizine doğru, koşar adım ilerliyor. Kayınpeder ve damat, 128 milyar doları buharlaştırdılar.

Kasada Merkez Bankası’na ait tek cent kalmadı. Döviz kasasının borcu, alacağını kat be kat aştı. Dün yabancı bir haber ajansında, yabancı bir merkez bankasının, İngiltere Merkez Bankası nezdinde tuttuğu altınlarından yüklü bir satışı yapmış olabileceği yazılıp çizildi. Bu hangi merkez bankası? Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın da İngiltere Merkez Bankası nezdinde tuttuğu, yaklaşık 4 milyar dolarlık altın var. Eğer bunlar da gizli saklı satılmaya başladıysa yandı gülüm keten helva…

128 milyar doları arka kapıdan buharlaştıranlardan, bu konuda mutlaka bir açıklama bekliyoruz.

Fransız yazar Honore de Balzac’ın dediği gibi; ‘Akılsız insanlar, Güzel topraklardan beslenen zararlı otlara benzer.’ ‘Saray Hükümeti’nin akıldan azadeliği de bu güzel toprakları zararlı bir ot gibi sardı. Ülkemizin bereketini kaçırdı. Ama bunlardaki akılsızlık bir değil, yüz değil, bin değil…

Bir kuru inat uğruna, eşi, dostu zengin etmek uğruna, imar planında bile yer almayan bir proje için, Atatürk Havalimanı’nın pistlerini kırmaya başladılar. Ama dün Saray’ın kibirlisi gençlerle yaptığı toplantıda çıktı, “Bir ihtimal pistleri kaldırmayacağız” dedi.

Şecaat arz ederken, sirkatin söylemek diye işte buna denir. Erdoğan bu yıkım işine nasıl plansız, programsız giriştiklerini, bir güzel itiraf etmiş.

Devlet ihtimalle yönetilmez. Akılla ve bilimle yönetilir. Ama gerçekten bunlar akıldan azade…

Bunlarda akıl olsa, İzan olsa, milleti perişan ettikten sonra, bir de üstüne çıkıp, ‘Ekonomide son iki yılda gösterdiğimiz büyük başarı Tüm dünya tarafından takdir ediliyor’ derler mi? Millet ekmek kuyruklarındaymış, et alamaz hale gelmiş, bebekler süt içemiyormuş, çocuklar beslenemedikleri için kansız kalıyormuş, millet faturalarını ödeyemiyormuş, elektriksiz kalıyormuş, ne gam…

Nebati Bakan için bunların hiçbir önemi yok. Yeter ki Saray’ın kibirlisinin yüzü gülsün… Bu bilgisiz, beceriksiz yönetim, ne paramızın pul olmasını önleyebilir, ne enflasyonu dizginleyebilir, ne de milletin yarasına merhem olabilir. Sorunun sebebi olanlar çözümün adresi olamazlar.

İPSOS ’un 11 ayrı ülkede yaptığı anketin sonuçları ortada. Milletimizin yüzde 80’i yaşadığı ekonomik sorunların sebebinin, hükümetin izlediği ekonomi politikaları olduğunu söylüyor. 11 ülke içinde enflasyonun sorumlusu olarak, ülkeyi yöneten hükümeti gören, vatandaş sayısının, en yüksek olduğu ülke Türkiye. Hep söylüyoruz. Milletimiz olan biteni görüyor. Notunu veriyor.

Ülkeyi yönettiğini iddia edenler, kendi kokusuyla mest olmuş misk keçisi gibi, attıkları imzaları bile hatırlamaz hale geldiler. Erdoğan, Genel Başkanımızın SADAT’ın kapısına dayanıp, ‘Sandığa sonuna kadar sahip çıkacağız, SADAT’çılarınıza pabuç bırakacak değiliz’ demesi üzerine birkaç gün önce çıktı, ‘SADAT yöneticileriyle uzaktan yakından alakası olmadığını’ söyledi. Güzel…

Fakat bu elimde gördüğünüz, ‘cumhurbaşkanı kararı’ öyle demiyor. Karar, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Politika Kurulu’na yaptığı atamalara ilişkin. 8 Ekim 2018 tarihinde imzalamış. 9 Ekim 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmış.

Kendine bağlı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu’na, kendi imzasıyla Adnan Tanrıverdi’yi, hem de ilk sıradan atamış. Peki Adnan Tanrıverdi kim? SADAT’ın kurucusu. Kendi güvenlik ve dış politika kuruluna ilk sıradan atadığı birini, tanımadığını söyleyen birine bu millet nasıl inansın? Erdoğan’ın içeride başka, dışarıda başka konuşması, bugün ak dediğine, yarın kara demesi vakayı adiyeden oldu…

Daha iki yıl önce Birleşik Arap Emirlikleri’ni 15 Temmuz’un finansörü olmakla suçluyordu. Yandaş gazetelerinde bu ülkeye manşetten küfür ettiriyordu. Atama İçişleri Bakanı, daha geçen yıl bu zamanlar, devlet televizyonundan Birleşik Arap Emirlikleri’ne, olmadık hakaretler ediyordu.

Peki, bu gün ne oldu? Aynı Birleşik Arap Emirliği’yle, birkaç milyar dolar SWAP karşılığında, can ciğer kuzu sarması oldular. Öyle ki, Grup Başkanvekilleri bile bu dönüşe ayak uyduramadı. Olanı biteni anlamadı. İçine de sindiremedi. Biz diz çökmedik, Birleşik Arap Emirlikleri diz çöktü deyiverdi.

Erdoğan da Birleşik Arap Emirlikleri’ne, “Bunlar da bizim Müslüman kardeşlerimiz” deyiverdi. Suudi Arabistan’dan gelen cellatlar, ülkemizin topraklarında gazeteci katletti. Erdoğan önce belgeleri dinletiriz, gösteririz ama vermeyiz dedi. İçeriye dünya lideri havası bastı. Sonra dolara sıkışınca, dosyanın tamamını Suudi Arabistan’a sattı.

Erdoğan’ın doların yeşiline olan aşkı, Saray’ın kendi evlatlarının başını yemeye başladı… Erdoğan şimdilerde bu dönüşlere bahane bulmak için atasözü uydurmaya başladı.

Güya Japonların; ‘Düşmanımız dahi olsa, iplikle bağı sıkı tutun, koparmayın. Gün olur o bağ size tekrar lazım olur’ diye atasözü varmış. Ancak böyle bir atasözünden Japonların haberi yok.

Dış politika da tutarsızlık kaldırmaz. Sabah başka, akşam başka konuşulmaz. İdeolojik körlükle dış politika yürütülmez. Dış politikadan iç politikaya rant devşirmeye kalkılmaz. Dış politika 84 milyonun çıkar ve menfaati için yürütülür. Bunun için dış politikanın milli olması gerekir. Türkiye büyük bir ülkedir. Türkiye çok güçlü bir ülkedir. Türkiye’nin dış politikası da, iç politikası da, ülkemizin büyüklüğü ve gücüyle uyumlu olmalıdır.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarında, dış politikamızda temel ilkemiz, ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ olacak. Devletimiz bölgesinde ve tüm dünyada, yeniden sözüne güven duyulan bir devlet olacak. Bizim yönetimimizde Türkiye, dostluğu aranan, Hasımlığından kaçınılan bir ülke olacak. Ülkemizdeki Suriyelileri en geç 2 yıl içinde, ülkelerine göndereceğiz. Komşularımızla başta ekonomik, diplomatik ve siyasi ilişkilerimizi geliştireceğiz.

Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı’nı mutlaka kuracağız. Biz hazırız. Milletimiz hazır. Artık biran evvel seçim sandığının gelmesini bekliyoruz.

Sözlerimi bitirmeden önce, milletimize bir davetimiz var. Biliyorsunuz, yarın İstanbul’da olacağız. Saat 18.00’de Maltepe Meydanı’nda, Milletin Sesi mitingimizi gerçekleştireceğiz.

Yarın Maltepe Meydanı’na ucube tek adam rejiminin; açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm ettiği asgari ücretlileri; mahkeme kararı olmadan görevlerinden uzaklaştırdığı KHK mağdurlarını; geleceksiz, hayalsiz bırakmaya çalıştığı, yandaşlarını doyurmak için mülakat mağduru ettiği gençlerimizi; pahalılığa ezdirdiği emeklileri, sözünü tutmadığı EYTlileri işsiz, aşsız bırakılan anne ve babaları; isyanı arşa ulaşan zulme uğrayan kadınları, yanlış politikalar nedeniyle önünü göremeyen iş insanlarımızı, tarlasına küsen çiftçilerimizi, borç kıskacındaki esnaflarımızı, emekçilerimizi, apartman görevlilerimizi, motokuryelerimizi, toplum vicdanının sesi, sanatçılarımızı, ‘İsraf haramdır’, ‘Yolsuzluk haramdır’, ‘Yandaş kayırmak haramdır!’ diyen yurttaşlarımızı, ‘Bu ülkede barış istiyoruz’, ‘Huzur istiyoruz’, İş-aş istiyoruz’ diyen tüm vatandaşlarımızı davet ediyoruz.

Milletin sesi yarın, Maltepe’deki Adalet Meydanı’ndan yükselecek. O ses, Saray’ın kibir duvarlarını da yıkacak. Benim söyleyeceklerim bu kadar.”

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP