Daha bir yılı doldurmadı yerel seçimler… Şu an görevi başında olan çiçeği burnundaki belediye başkanlarının seçim öncesi geçtikleri sokaklar, buluştukları seçmenler, verilen sözler daha unutulmadı! Yurttaşa uzattıkları elleri, iki yana açarak kucakladıkları daha belleklerde… Herkes daha beklemede! Bakalım sözlerini tutacaklar mıydı, bakalım yerlerini koruyabilecekler miydi, , bakalım seçmenin verdiği oyun hakkını verecekler miydi, yurttaşın “yaşanılır bir kent” özlemini yerine getirebilecekler miydi?
Seçim sabahı, “sandığa gitmeme” özgürlüğü olmasına karşın, oy vermeyi “yurttaşlık ödevi” sayarak seçim salonuna giden herkesin “oy verdikleri” aday üzerinde “söz sahibi” oldukları unutulmasın! Yurttaş, “sandığa gitmeme” hakkını da kullanabilir, ancak adayın verdiği sözleri sosyal yaşamın her aşamasında gündeme getirme tepki gösterme/ savunma/ yerme/ övme hakkı da vardır!
***
Adana Yüreğir’de, Chp’li seçmenin oylarıyla belediye başkanı seçilen Ali Demirçalı’nın, öncesinde çağrıya uyup gitmesi/ gelişmeleri gizlemesi, ardından kentin birçok yerine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın afişlerini asması benim gibi birçok kişiyi düşündürdü! Bunların durduk yerde gerçekleşme olasılığı olamaz! Kimsenin kimseye “saygısızlık” yapmasını istemem, kimsenin kimse üzerinde egemenlik kurma girişimlerini hoş bulmam, kimsenin kimseyi bir yıl önce verdiği sözleri unuttuğunu/ umursamadığını düşünmesini de istemem, kimsenin gündemi kasıp/ kavuran soruşturma dosyalarını savsaklamasını istemem; seçmen olup/ biteni bal gibi düşünecektir, bal gibi hesabını soracaktır, bal gibi sorgulayacaktır!
Bilindiği gibi, geçtiğimiz günlerde Demirçalı’yı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın saraya çağırdığı, kendisine AKP’ye geçmesi konusunda istemde bulunduğu biçiminde sözler gündem oldu! Demirçalı, konuya ilişkin ayrıntılara hiç girmeden “Cumhurbaşkanımız çok nazik çok kibar bir şekilde bizi ağırladı, bundan onur duydum, ben CHP’li Belediye başkanıyım yoluma CHP’de devam edeceğim” demeyi yeğledi! Konuk ağırlamak, ülkemiz insanları için “ayrıcalıklı” bir özellik elbette. Ayrıca, CHP’li bir belediye başkanı; orası da doğru! Peki, görüşmede ileri sürülenler be, pankart konusu neyin/ nesi?
***
Bu ülkenin cumhurbaşkanı çağırınca gidilecek elbette; gitmemek/ sürüncemede bırakmak “o” makama saygısızlık olur! “O” makama gitmek, “orası” gibi düşünmek, “orası” gibi sorgulamak anlamına gelmez; düzeyi koruyarak savunulacak yanı varsa övmeyi, eleştirilecek bir yeri varsa tepki göstermeyi unutmamak gerek! Geçtiğimiz aylarda Chp Genel Başkanı Özgür Özel’in görüşmesini, özel günlerde kutlama için aramasını “ülke demokrasisi” için önemli görenlerdendim! Çünkü seçmen, oy verdiği partilerin genel başkanlarına bakıyordu, “birbirine” nasıl davranıyorsa aynısını yapıyordu… Toplumda büyüyen “kutuplaşmanın” önüne geçilebileceğini düşünenlerdendim…
Demirçalı’nın çağrıya gitmesini bu açıdan bakınca “hoş bulan”, ancak oradaki gelişmeler/ yapılan öneriler konusunda içe kapanmasını, bugün yaşanan/ gündemi kavuran olaylar art arda sürerken afişleri “hiç” yakışık bulmadım!
***
Yüreğir Belediye Başkanı Demirçalı’nın haberi var mı ya da umursuyor mu bilmiyorum da; “iktidar”, kendine “belediye başkanlığı” koltuğunu veren seçmenin partisine her gün yeni gözdağı veriyor! “Büyük turpun” başına gelebilecekleri anlatıyor!
Sözcü Gazetesi’nden Mehmet Serbest, konuya ilişkin “Demirçalı’ya gelince, hakkındaki rüşvet iddialarından başlayıp AKP’ye davet edilip edilmediği ile ilgili kamuoyuna net cevap verebilmesi için o fellik fellik kaçtığı gazetecilere çok ihtiyacı olacak” sözlerine yer verdi! Bu “rüşvet” konusu nedir, “iktidar” partisine yaklaşmanın nedeni ileri sürülen suçlamadan kurtulmak mıdır? Chp içerinden kalmak korku mu oluşturmaktadır? Demirçalı’nın, geçtiğimiz günlerde gazeteciler için düzenlediği buluşmada bir tümcesi vardı, “biz gazetecilere gerekli desteği yapıyoruz, siz de bize destek olun” diyordu. Peki, gazeteci sizde olan “neyi” savunması gerek; söyler misiniz? 210125