Azrail, maalesef aramızda dolaşıyor ve sevdiklerimizi teker teker alıyor.
Daha dün, Hollanda’da pek çok ilke imza atan, sevilen insan Türker Atabek’in aramızdan ayrılışını yazarken, ardından sevgili dostum ve meslektaşım Yalçın Çakır’ın da vefat haberini aldım. Yalçın Çakır, mesleğine adadığı ömrüyle pek çok başarıya imza atmış, gazetecilik dünyasında önemli bir isimdi. Onun ardından, bir başka acı haber de Cahit Turaçtemur’dan geldi. Hollanda’da yıllarca market işletmeciliği yaptıktan sonra memleketi Adana’ya dönen Cahit Turaçtemur da aramızdan ayrıldı.
Yalçın Çakır ve Cahit Turaçtemur, hayatlarına dokunan herkes tarafından sevgi ve saygıyla anılacak isimlerdi. Her iki kayıp da bizler için büyük bir üzüntü kaynağı oldu. Onların anılarını yaşatmak ve verdikleri değerleri hatırlamak, biz geride kalanlara düşen en önemli görevdir. Mekanları cennet olsun.
YALÇIN ÇAKIR
Mutlu günlerden birinde Yalçın Çakır ile…
Dostumuz Yalçın Çakır’ın ölümünden sonra, sosyal medyada kara haber dolaşmaya başladı.
Meslektaşlarımın çoğu, bu konuda mesajlarını yayınlarken, ağlamakta olduklarını görür gibi oldum.
Değerli dostum Yavuz Nufel en uzun haberi yazan oldu.
Brüksel’de yaşayan değerli dostum ve meslektaşım Yusuf Çınal da yazmış Yalçın kardeşimizi. Çınal’ın yazısını en sonda yayınlayacağım.
Böyle bir durumda tabii ki ben de bu konuda sessiz kalamazdım. Basit bir başsağlığı notuyla noktalayamazdım bu acı haberi.
Çok zordur, yıllarca birlikte haber peşinde koştuğum bir meslektaşımın aramızdan ayrılmasını yazmak. Ama Yavuz Nufel için zor olmamış gibi…
Ben de Yavuz’un yazdıklarından pasajlar alarak, sevgili dostumuz Yalçın Çakır’ı sizlere tanıtmayı yeğledim.
Önce, Yalçın kardeşimin gazeteciliğe nasıl başladığını anlatmak istiyorum:
Yalçın Çakır kardeşim, gazeteciliğe benim teklif ve tavsiyemle başladı. 1988 yılında Tercüman Gazetesi’nin Almanya temsilcisi (Sahibi) Serhat Ilıcak, SABAH gazetesinde çalıştığım dönemde bana Benelüks temsilciliği teklif etmişti. Almanya’da 1988’de yapılan Avrupa Futbol Şampiyonası’nın final maçı olan Hollanda-Rusya karşılaşmasını Münih’te izlemek için yola çıkmıştım. Bu seyahat esnasında Frankfurt’ta Serhat Ilıcak ile görüştüm ve Benelüks temsilciliği teklifini aldım.
Serhat Ilıcak, Yazı İşleri Müdürü’nün önünde “İlhan Karaçay Tercüman’da” başlığıyla tam sayfa ilanlar yayınlayalım ve bu sayfaları Benelüks ülkelerinde de dağıtalım. Karaçay’ın Tercüman’a gelişi deprem etkisi yaratsın,” demişti.
Ancak, Tercüman’a gönderdiğim ve imzasız yayınlanmasını istediğim bir haber, üçüncü sayfada küçük bir şekilde ve benim imzamla yayımlandı. Buna çok kızdım ve Ilıcak’a, “Haberleri benim imzamla yayınlamayı durdurun. Yazı İşlerindeki arkadaşlar benim Tercüman’a gelişimi istemiyor,” dedim ve bu transferden vazgeçtim.
Hollanda’da spor ve kültürel faaliyetlerde oldukça aktif olan Yalçın Çakır’a bir gün bir saha ortasında, “Tercüman muhabir arıyor. Sen de elinde fotoğraf makinesiyle her yere gidiyorsun. Muhabirlik yapabilirsin. Ben senin ismini Ilıcak’a verdim. İstersen git ve konuş,” dedim.
Yalçın Çakır, daha sonra yapılan görüşmeler sonucunda gazeteciliğe adım attı. Onun gazeteciliğe başlamasında naçizane benim rolüm oldu.
Yalçın Çakır, gazetecilik yaparken çok meşakkat çekti. Gazeteciliği yaparken sırf kamerası yoktu sırtında. Bazı hallerde ayağına çizme de geçirdi.
Benim Tercüman’a transfer olmaktan vazgeçmemden sonraki transferim GÜNAYDIN Gazetesine olmuştu. Asil Nadir’in satın aldığı GÜNAYDIN’ın kadrosunu, rahmetli Nezih Demirkent’in kontrolunda, Londra’dan Nuyan Yiğit ve Frankfurt’tan Garbis Keşişoğlu yapıyorlardı.
O sırada ben SABAH’ta çalışıyordum. Rahmetli Demirkent benim Tercüman’a gideceğimi duyduğu zaman bana, ‘Bekle biraz yeni gelişmeler var’ demişti. Daha sonra bana GÜNAYDIN’ın Benelüks temsilciliği verilmişti.
CAHİT TURAÇTEMUR
Yine dün aldığım bir habere göre, Hollanda’nın Zaandam kentinde market işleten ve daha sonra Adana-Mersin’e yerleşen Cahit Turaçtemur’un da vefat ettiğini öğrendim. Kardeşleri ve çocukları ile Hollanda’da ünlenmiş olan Cahit Turaçtemur’un naaşı bugün gömülecek.
İşte, iki gün içinde 3 değerli dostumuzu kaybetmiş olmanın korkusu ile bu yazıya,
‘Dikkat ! Azrail aramızda dolaşıyor’ başlığını koydum,
Yalçın Çakır’ın naaşı dün Hellevoetsluis HDV Eyüp Sultan Camii’nde cenaze namazının ardından İstanbul’a uğurlandı. Bugün de Karaca Ahmet Camiinde cenaze namazının ardından Kuzguncuk’ta mezarlığına defnedilecek.
Yalçın dostumuza Allahtan Rahmet, Çakır ailesine başsağlığı ve sabır diliyoruz.
Şimdi gelelim, Yalçın Çakır’ı bir zamanlar yazmış olan Yavuz Nufel’in yazısına:
7’DEN 70’E HERKESİN AĞABEYİ
Türkiye’nin en fırtınalı yıllarından 1971’in sonlarına doğru hayatının baharında (25 yaşında) Hollanda’ya gelmiş Yalçın Çakır. Her ne kadar Türkiye siyasi gündemlerle, öğrenci olaylarıyla çalkalandığı yıllar olsa da; onun için işin başı varsa yoksa eğitim ve spordur.
Hollanda’da spor denildiğinde ilk akla gelen isim. Önünüze çıkan bir kişiye “Sabah Gazetesi-ATV televizyonu denince aklınıza gelen ilk şey nedir?” diye sorsanız; en sevilen yazar, en çok seyredilen dizi unutulur ama “Yalçın Çakır” der vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu. Hollanda’daki vatandaşlarımızın dününü, bugününü ve gazeteciliği konuştuk Çakır Ağabeyle.
“70’li yılların sonu, 80’li yılların başlarında Türkiye’ye paralel olarak Hollanda’da da vatandaşlarımızın kendi aralarında örgütlenmeye önem verdiği yıllardır. Her bölgede çeşitli görüşlere sahip derneklerin kurulduğu, derneklerin federasyon çatışı altında birleşmeye başladıkları yıllar bunlar. Spora, özellikle futbola meraklı gençler kendi aralarında kurdukları takımlarla maç yapabiliyorlardı” diye söze başlıyor Yalçın Ağabey.
Türk basını içinde belli bir yeri olan Tercüman gazetesi desteği ile Hollanda Türk Spor ve Kültür Federasyonu (HTSKF) kurulur. Federasyon’un başkanı kimdi diye sormaya gerek duymuyoruz. Evinin salonu, çalışma odasının duvarları çerçevelenmiş tarihi belgeler ile dolu. Fotoğraflar, dolaplardaki plaketler bize HTSKF başkanının Yalçın Çakır olduğunu anlatmaya yetiyor da artıyor bile.
“Sadece başkan olarak değil, HTSKF’nun her kademesinde görev yaptım.” diye ekliyor ne düşündüğümüzü anlamış kurt bir politikacı (pardon gazeteci) edasıyla. Kısa adı İOT olan Türkler için Danışma Kurulu’nun kuruluş aşamasında da adına rastladığımız Yalçın Çakır, bu yoğun temposunun yanı sıra gazetecilik mesleğini de hâlâ başarı ile sürdürüyor.
‘Hangi kurumlarda, basın yayın organlarında görev aldınız, çalıştınız?’ diyorum.
“Eski adıyla NOS, şimdiki adıyla NPS Türkçe radyo yayınlarında spor köşesi programlarını, bir dönem NOS TV Türkçe “Pasaport” adlı programda spor haberleri ve yorumlarını, Tercüman, Sabah, Fotomaç gazeteleri ile ATV’nin Hollanda temsilciliklerini yaptım. Bu ülkesel gazete ve TV’lerin yanı sıra çeşitli yerel basın organlarında çalıştım.”
ATV’ nin Avrupa yayınlarına son vermesi, Sabah gazetesinin Avrupa’da yayınlanmamasına rağmen, bugün gazetenin Türkiye baskılarında ve ATV’nin yayınlarında Hollanda çıkışlı bir haberin altında mutlaka “Yalçın Çakır” imzası vardır. Bir yıl önce Hollanda’da yayın hayatına başlayan Merhaba Medya’nın Genel Yayın yönetmenliğini de yapmakta Yalçın Ağabey.
Sayıları her geçen gün artan ve kalitenin giderek düştüğü Hollanda’daki Türkçe yerel yayın organlarına (gazete, dergi, televizyon) çıktığı günden beri ağırlığını koyan, gazeteciliği bilen, deneyimli çalışma arkadaşları ile bu işin çocuk oyuncağı olmadığını kanıtlayan Merhaba Medya’nın kalitesini anlatmak için o zamanlar çalıştığım gazetede “Merhaba Medya Çıtayı Yükseltti” başlığını kullandığımı hatırlatıyorum kendisine.
MERHABA MEDYA
“Hollanda’da yaşayan Türk toplumuna ilişkin çıkardığımız Merhaba Medya adlı gazetede, topluma burada onları yakından ilgilendiren ekonomik, sosyal, kültürel ve tüm diğer alanlardaki haberleri ulaştıran bir çalışmamızdır.” Oysa Avrupa’da gazeteci (muhabir) olmak, özellikle de bir gazetenin, televizyonun temsilcisi olmak çok yorucu ama ayrıcalıklı bir iştir. Bu çalışmaları Türkiye’deki düzenle karşılaştırmak bile mümkün değildir. Bilmeme rağmen yılların deneyimli gazetecisinden duymak istiyorum. “
“Ben Hollanda’da Türk basınının kendi arasındaki ilişkileri epeyi kopuk olsa da, toplumuyla birlikte olduğuna ve onlarla bir bütünü oluşturduğuna; bunun da diğer Avrupa ülkelerinden farklı bir görünüm yarattığına inanıyorum. Ayrıca bu durumun da memnuniyet verdiğini söyleyebilirim. Avrupa’da eğer masa başı gazeteceliği yapmıyorsanız şartlar oldukça zordur. Sizi yorar, yıpratır.”
Yalçın Ağabey’in nasıl yıprandığına, gençlere taş çıkartan performansına, birlikte takip ettiğimiz birçok haberde şahit olmuşumdur. Buna rağmen birçok okuyucu bir iki dakikada okuduğu bir haber için altında imzası olan gazetecinin kaç saatini verdiğini düşünmez bile.
Her şey bir yana, gazetelere olan ilginin azalması diye bir durum söz konusu. Müşteri (okuyucu) her zaman haklıdır, şeklinde bir söz varsa ve bu doğruysa, gazetelere ilginin azalmasına, okur sayısının düşmesine ne diyecekti Yalçın ağabey?
“Gazetelere olan ilgisinin azalması doğru. Yalnız bu dünyanın her yerinde böyle. Bu gelişen teknolojiye paralel olarak kişilerin haber alma olasılığının genişlemesi ile kıyaslamak daha doğru olur kanısındayım. Ama bu durumu haber alma ilgisizliği olarak değerlendirmemek lazım. Bir de insanlar yorumdan daha çok kendisini ilgilendiren haberleri arıyor. Hollanda’daki Türk basın ordusunun burada yaşayan toplumumuza yeterince ulaşamadıkları, ulaşmak için çaba göstermedikleri ve toplumumuzu yakından ilgilendiren haberleri onlara ulaştırmadıkları kanısındayım. Ayrıca bu düşüncelerimi burada seslendirmiş oluyorum. Gazeteci öncelikle kendini iyi tanımalı, toplumun bireylerinden biri olduğunu hiçbir zaman unutmamalıdır. Az önce söylediklerimi unutmayan gazeteci de başarılı olur, başarılı gazeteci olur. Siz insanlara ne kadar yakınsanız, haber kaynakları size o kadar yakındır.”
Spor yapmayı çok sevdiğini, zamanında futbol başta olmak üzere, basketbol ve voleybolun yanısıra, yüzme sporu da yaptığını söyleyen Yalçın Ağabey, geçirdiği kalp ameliyatının ardından sporun her dalı için sadece iyi bir seyirci olduğunu sözlerine ekliyor.
“Benim için en güzel zaman dilimi dost sohbetlerinin olduğu zamanlardır.” diye başladığı cümlesini, “Ne yazık ki zamanın büyük bir kısmını bilgisayarın arkasında geçiriyoruz!” diye tamamlıyor, hayıflanarak…
Elli sekiz yaşına ve geçirdiği kalp ameliyetına rağmen bir günün kendisine yetmediğini yineliyor. Bizim için o hâlâ yirmi beş yaşındaki bir delikanlı. O yılların enerjisini taşıdığı her davranışından belli oluyor. Hollanda’ya bekar olarak gelen Yalçın Çakır, 1971 sonlarına doğru İstanbul’da Kadriye Hanımla evlenir. Biri erkek (Cemil) ikisi kız (Ceyda ve Banu) olmak üzere üç çocuğu var Çakır çiftinin. Cemil ve Ceyda ikinci kuşağa örnek gösterilebilecek başarılı gençlerimizden, ikisi de yüksek okul mezunu. Banu ise; “okuma gayreti içinde” diye cevap veriyor Yalçın ağabey.
YUSUF ÇINAL DA YALÇIN ÇAKIR’I YAZDI
Brüksel’de gazetecilik yapan değerli dostum Yusuf Çınal da Yalçın Çakır’ı yazdı.
Çınal’ın, “Hollandalı Türkler, Gazeteci, bir spor adamı Yalçın Çakır’ı kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyor” başlıklı yazının girişi şöyleydi.
“Hollanda’da gerek spor, gerekse sosyal kültürel alanlarda olduğu kadar, arkadaşlarının telkini ile adım attığı gazetecilik mesleğinde zirveye çıkanlardan biriydi Yalçın Çakır..
25 Yaşında geldiği Hollanda’da, vatandaşlarının organizasyonu, uyumu ve yaşamı için gecesini, gündüzüne feda edenlerimizdendi elbette Yalçın Çakır..
Onu, tedavi gördüğü hastanede önceki gece kaybettik. Acılı haberi gazeteci meslektaşları paylaştı bir, bir.. Onu tanıyanlar, haberlerin altına taziye mesajları düştüler..
Muhterem eşi, çocukları, torunları kadar, Hollanda’da yaşayan Türkler, gazeteci ve bir spor, bir gönül adamı Yalçın Çakır’ı kaybetmişlerdi.. Elbette üzüntüleri büyük idi..
Son günlerinde dahi, gazeteci arkadaşları ile spor platformundan tanıdığı dostları ile bir araya gelerek eski günler yaddediliyordu.. Yalçın Çakır’ın son günlerde tekrar hastalığı nüksetti. Hastaneye kaldırıldı, tedavisi uzun sürmedi ve hayata gözlerini yumdu.. Muhterem eşi Kadriye Çakır, haberi ailesi ve dostları ile paylaşmanın acısını ve hüznünü yaşadı.”
…Ve işte o Yalçın Çakır yok artık.
O’nu çok özleyeceğiz.
ÇINAL’IN GAZETECİLİĞİNİ DE BEN KEŞFETMİŞTİM
Yıl 1986. İki yıllık Türkiye maceramdan sonra dönmüş olduğum Hollanda’da, SABAH Gazetesinin Benelüks temsilciliğini yapmaya başlamıştım. Gazetenin Genel Müdürü bir ziyaret için Hollanda’ya gelmişti. O sırada Brüksel muhabirliği yapan Emre Aygen’den memnun değildi Genel Müdür.
Genel Müdür, “Hadi İlhan, şöyle bir Brüksel yapalım” demişti.
Gittik Brüksel’e. Hüseyin Demirel’in beyaz eşya satılan dükkânında, kalburüstü kişilerle görüşmüştük. Bu kişiler Emre Aygen hakkında iyi konuşmuyorlardı. Genel Müdür, duyduklarından sonra bana, “İlhan, yarın Brüksel’e tekrar gel, Emre’ye hoşnutsuzluğumu anlat ve burası için yeni bir muhabir bul” demişti.
Genel Müdür’ün dediğini yapmıştım. Konuyu Emre’ye anlatışım çok zor oldu ama, ne yaparsın, sonunda ben de bir emir kuluydum. Muhabirlik için önce Nusret Özgül’e teklif yaptım. Zira o zaman Hürriyet’te Şerif Sayın Brüksel temsilcisydi. Nusret de ikinci muhabir. Nusret bu teklifimi kabul etmemişti.
Hüseyin Demirel bana, “Adapazarı’nda gazetecilik yapan bir tanıdığım burada şimdi sebze satıyor. İstersen O’na gidelim” demişti. Hemen oraya gittik. Sebze satan kişi Yusuf Çınal’dı.
Adapazarı’nda başarılı bir gazeteci, sebze tezgâhının arkasındaydı. Böylesi bir değeri tesadüfen buluşum beni çok mutlu etmişti. Muhabirlik teklifimi kabul eden Yusuf Çınal, benden aldığı basın kartı ile Avrupa Birliği’ne hemen akredite oldu ve gazeteciliğini burada sürdürmeye devam etti.
Yusuf Çınal, daha sonra Hürriyet, Tercüman ve Sabah gazetelerinde de başarılı gazeteciliğine devam etmişti. Çınal, şimdi de BelHaber’i yönetiyor.
Bakınız, nereden nereye geldik. Üç dostumuzun ölüm haberlerini duyururken, iki dostumun gazeteci olarak nasıl keşfedildiklerini anlatma fırsatı doğdu.
Geride kalanlara sağlıklı uzun ömür diliyorum.