Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Zeki Sarıhan

Sosyalistler neden oy alamıyor?

Zeki SARIHAN 

Benim ikide bir sosyalizmden söz etmem üzerine sosyal medyada yazılarımı herhalde “ibretle” okuyan bir arkadaş, geçenlerde dayanamadı, sordu:

“Madem sosyalizm o kadar iyi bir şey, sosyalist partiler emekçilerden neden oy alamıyor?”

Bu soru kim bilir daha kaç kişinin kafasını kurcalıyor.

Bu sosyalistler için de yanıtlamaları gereken bir sorudur.  Öyle ya, madem ki halk için iyi bir şey, emekçiler neden seçimlerde sosyalist partileri kucaklayıp iktidar koltuğuna oturtmuyor veya sosyalistler meramlarını emekçilere anlatamıyor?

Bunun bir genel, bir de günümüzle ilgili özel iki nedeni var.

SOSYALİZMİN YASAKLANMASI

Genel olanı şu: İktidarın genel seçimlerle oluştuğu tam bir aldatmacadır. Hangi sınıf veya sınıflar güçlüyse iktidar onun hakkıdır. Güç ise esas olarak seçimlerden alınmaz. Tarih boyunca kanıtlanmıştır ki güç, mülk ve sermaye sahipliğinden, asker ve polisi elde tutmaktan ve yıllar içinde oluşmuş yönetme deneyimlerinden oluşur. Seçim sistemi de güçlü olanı, yani iktidar sahiplerini orada tutma hesaplarıyla düzenlenmiştir. Yani güç sahiplerinin seçimleri kazanması için her şey önceden ayarlanmıştır. Anayasa ile, yasalarla, seçim yasalarıyla, bunları uygulayacak olan yargı ve idare mekanizmasıyla.

Uzun yıllar, sosyalizm ve sosyalistler yasak kavramı içinde tutuldu. Sosyalistler sözlerinden, yazılarından, hatta ürettikleri sanat eserlerinden ötürü hapsedildi, işkence gördü, hatta öldürüldü. Eğer herhangi bir yasal imkândan yararlanıp kurulmuş bir sosyalist parti varsa, kapatıldı, yasaklandı. Bunların bir kısmının yasaklanmasına programında Kürt sorununa yer vermesi gerekçe gösterildi.  Doğrusu, Kürt sorununa yer vermeyen bir sosyalist parti de olamazdı.

O koşullarda, “sosyalistler neden oy alamıyor?” sorusu zaten abestir.

SOSYALİZMİN GEÇİCİ YENİLGİSİ

Bir süreden beri, ülkemizde “sosyalist” hatta “komünist” adını taşıyan partiler kurmak serbest hâle geldi.  Bunların bir kısmı seçime de giriyor. Ancak bunlar üzerinde devlet yaptırımının kalktığını söylemek mümkün değil. En yakın örneği Kürt merkezli olmakla birlikte sosyalizmi dışlamayan, yöneticilerinin çoğunluğu sosyalist olan partilerdir. Bunların başına gelmeyen de kalmadı. Konu gene Kürt sorunu. Tekrar edelim: Kürt sorununa çözümü programına almayan bir sosyalist parti olamaz. Ülkemizde böyle bir sorun olmasaydı bile sosyalistlerin önüne devleti elinde bulunduran burjuvalar için aşılmaz kaleler, geçilmez hendekler konulacağı beklenirdi. Öyle de olmuştur.

Bunun yanında içinde bulunduğumuz 50-60 yıllık dönem, dünyada ve Türkiye’de sosyalizme gülümsemiyor. Emekçilerin ayağa kalktıkları, dünyanın Rusya, Çin, Güneydoğu Asya, Küba, Doğu Avrupa gibi ülkelerinde iktidarı ele geçirdikleri sosyalizm rüzgârı dindi. Sovyetler Birliğinin yıkılmasından sonra, dünya emekçilerinin umudu iyice söndü. Çin Halk Cumhuriyeti bile sosyalizmini “kapitalizmin yöntemlerinden yararlan” yeni bir sosyalizm türü olduğunu ifade ediyor. Kabul ediyoruz: Emperyalist-Kapitalist sistem karşısında sosyalizm ağır bir yenilgi aldı. Bunda, sosyalist ülkelerde iktidarda bulunan kadroların yanlış uygulamalarının payını da göz ardı etmemek gerek. Kapitalizmin birkaç yüz yıl süren deneyimlerine karşılık,    kısa süren 1871 Paris komününü saymazsak, sosyalist uygulamaların en uzunu 70 yıl, birçok ülkede 40 yıldan civarındadır. Günümüzde ortalama insan ömrünün yarısı kadar. Bazı ülkelerin sosyalizmde direttiklerini ve onu güncellemek için çeşitli yöntemlere başvurduklarını da unutmamak gerekir.

TÜRKİYE SOSYALİSTLERİ

Türkiye’nin özel koşullarına gelince: Türkiye sosyalistleri, daha 1971 darbesinin uyguladığı işkencelerden, hele 1980 faşist darbesinden sonra iyice kabuklarına çekildiler. Bir kısmı mücadeleyi terk etti, bir kısmı daha emin gördükleri sosyal demokrasi programlarına, hatta, liberal ve sağcı partilere kapılandılar. Sosyalist bir iktidar yaratmanın uzun bir zaman ve zahmete bağlı olduğunu düşünemeyen, günü birlik yaşayan bu arkadaşların sabretmeye tahammülleri yoktu. Oysa, devletin bütün baskılarına karşı sabırla direnen, sayılarının azlığına bakmadan emekçilerin mücadele geleneğini devam ettiren bir mirasa sahiptiler.

SOSYALİZMİN İKLİMİ

İşçi sınıfı ne müttefiklerinin (yoksul ve orta köylülük, kent küçük burjuvazisi, gençlik ve devrimci aydınlar) iktidar olma şansları belki yüz yılda bir gelir. Sosyalizm, burjuvazinin ülkeyi az çok istikrarlı yönettiği, burjuva devlet kurumlarının işlevlerini sürdürebildiği dönemlerin değil, toplumun derin sarsıntılar, krizler geçirdiği dönemlerin ürünüdür. Hâkim sınıflar toplumu eskisi gibi yönetemez ve iflas bayrağını çekerse, halk kitleleri artık eskisi gibi yönetilmeye itiraz eder ve iktidarı ele almaya karar verirse orada sosyalizm toprağını, havasını ve suyunu bulan bir bitki gibi kısa sürede boy atar. Genlerinde bu özellikler bulunan bitki ekildiğinde nasıl bereketli ürün alınırsa, toplum içine ekilecek sosyalizm düşüncesi de güçlü ve iklime uygun genlere sahip olmalıdır.

Öte yandan çağımızda sosyalizme geçiş, ulusal kurtuluş savaşlarıyla ilişkilidir. Paris Komününden başlayarak, Rus, Çin, Güneydoğu Asya, Küba, hatta kendilerine sosyalist diyen birer orta sınıf rejimleri olan Arap ve Afrika sosyalizmleri de bağımsızlık mücadelesi süreçlerinin sonuçlarıdırlar. Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı yıllarında sosyalizmin büyük bir itibar kazanması da bunun örneğidir.

Sosyalizmin temel amacı iktidarı ele geçirip üretim araçlarını toplumsallaştırma olmakla birlikte, sosyalistler her durumda ve her zaman muhalefet görevini hakkıyla yapmak, topluma her konuda yol göstermek zorundadır. Emekçiler, bunun haklılığını ancak bu mücadele içinde kavrayabilirler.

SOSYAİSTLER TOPLUMA YOL GÖSTERİCİDİR

Ayrıca unutmamak gerekir ki sosyalistler bu mücadeleyi verirken burjuvazinin eli de pancar doğramıyor. O da çeşitli propaganda araçlarıyla sosyalistleri kötülemekle kalmaz, onun elinden bazı kozları da almaya çalışır. Burjuva partilerinin sözüm ona halka refah dağıtmak konusunda birbirleriyle yarıştıklarını hatırlayalım. Avrupa burjuvazisi de işçilerin sosyalizmin etkisinde kalmaması için bizim gibi ülkelerden kazandıklarını bir kısmını işçiler arasında bölüştürüyor ve onları düzenin içinde tutuyor.

PSİKOLOJİK ÜSTÜNLÜK SOSYALİZMDE

Gene de unutmamak gerekir ki, günümüzde bir ütopya gibi görünen sosyalizm ile kapitalizm arasında psikolojik üstünlük sosyalizmdedir. Dünyanın ve ülkemizin önde gelen aydınları sosyalisttir veya en azından sosyalizme karşı değildir. Siz hiç adında “Burjuva” veya “kapitalist” yazan bir parti duydunuz mu? Çünkü kitleler açısından bu iki sözcük son derece antipatiktir. Oysa sosyalistler partilerinin adını “İşçi”, “İşçi-Köylü”, “Emek” “Emekçi” gibi sınıf veya “Kurtuluş” “Sosyalist”, “Komünist” gibi ideolojilerini ifade eden sözcüklerle ifade ediyorlar. Burjuva partileri ise halkı aldatmak için “Adalet”, “Demokrasi”, “Kalkınma” “Sosyal Demokrat”, (Avrupa’da) “Hıristiyan Demokrat”, “Sosyal Hristiyan” gibi adları kullanıyor.

Dünyada bazı burjuva partilerinin kendilerine ad olarak kullandığı “İşçi” ve “sosyal demokrat” adlarının da geçen yüzyıldan kalma, burjuvalaşmış komünist partilerinden geldiğini biliyoruz. Hitler bile Almanya’da faşizmi kurarken işçileri aldatmak için ele geçirdiği partideki “İşçi” sözünü atmamış, ona “Milliyetçi” sözcüğünü eklemişti. (Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi!) Bizdeki “Halk Partisi”nin adının da 1920’lerde Bolşevik devriminin etkisiyle ona ayak uydurmuş görünmek için verildiği açıktır. Halk Zümresi’nden Halkçılık Beyannamesi’ne, oradan 1921 Anayasası’na ve 1923’te Halk Fırkasına giden yol, bu süreci ifade ediyor. CHP, geçenlerde parti programında 1920 tarihli Halkçılık Beyannamesi’ni esas alacağını açıkladı. Bu bile halkçılığın hatırının hâlâ sürdüğünü gösteriyor.

“Sosyalizm” adını taşımasa bile onun temsil ettiği değerler emekçi halk arasında tarih boyunca yerini koruyor. Emekçiler sınıf mücadelesini güçlerini birleştirerek fiilen harekete geçme biçiminde yapamıyorlarsa da ebedî adalet için Tanrıya yalvararak, zalimlere beddua ederek, Masallarında Keloğlan’a, halk türkülerinde Köroğlu’na çeşitli görevler yükleyerek yaparlar. Halk edebiyatımız sayısız sınıf mücadelesi taşıyan ögelerle doludur. Cennet bile bir bakıma sosyalizmin uygulandığı mekân değil midir? Ancak modern zamanlarda ara sıra görüldüğü gibi halk, iyice uyanıp ayağa kalkmadıkça burjuvazi karşısında bir zavallı olmaktan öteye gidemez. Cennet de yoksulun avuntusu olarak kalır.

Emekçiler öyle bir ideolojik bombalama altındadır ki, bu durum yüksek öğrenim yapmış ama öğretim hayatı boyunca burjuvazinin ona anlattıklarından başka bir hayatın olduğunu öğrenememiş olanların bile “Madem sosyalizm iyi bir şey, sosyalist partiler emekçilerden neden oy alamıyor?” dedirtiyor.

Hele dur bakalım arkadaş, tarihin acelesi yok. gün doğmadan neler doğar… (1 Aralık 2024)

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER