Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Oktay Erol

“Gayretullaha dokunmak…”

 

Nelerle uğraşıp, nelerle ilişkilendiriyoruz olayları böyle…

İçi yanan, yüreği yangın yerine dönmüş, acısıyla baş-başa kalan yurttaşların içerisinde bulunduğu olguyu yadsırcasına…

Belki de “doğru” yapılan “bir-kaç” eylemden biri olmasına karşın…

Üniversitede profesör(*) olmuş,

Bir başka “deyişle”, o “unvana” layık görülmüş,

Öğrencilerine “bildiklerini” anlatması istenmiş,

Yaşamı, olayları “bilimsel” sorgulatması beklenmiş…

Elazığ-Malatya depreminin ardından yaptığı paylaşımda şu tümceyi yazıyor:

“Avustralya, Çin gayretullaha dokundu azap geldi. Maazallah, biz de zinayı, liyatayı yasallaştırarak, Allah’ın helal kıldığı yaşta evliliği tecavüz sayarak, mutlu yuvaları bozarak gayretullaha dokunmayalım. Az kaldı.”

***

Üniversite profesörünün esinlendiği tümce şu olmalı:

“Onlar günah ve isyanda sınırı aştıkları için gayretullaha dokundu, Tanrı da onları helak etti.”

Avustralya’da, Çin’de olanlar sözde “gayretullaha dokunduğu” içindir!

Tanrı onları “helak” etmiştir!

Biz mi?

“Zinayı, liyatayı” yasallaştırmışız ya,

Üstelik bir de “helal kılınan evlik yaşını tecavüz” saymışız ya,

Bir de “mutlu yuvaları bozarak gayretullaha dokunmuşuz” ya…

Avustralya’da, Çin’de olanlar “bizde” olmasına “az” kalması…

***

Bilim depremi konuşuyor, orada canları yananları konuşuyor, soğukta evsiz kalanları konuşuyor, eksik malzeme kullanılarak yapılan evleri konuşuyor, çalanı konuşuyor, çarpanı konuşuyor, her dönemde ortada “fır” dönem fırsatçıları konuşuyor…

Üniversitede profesör “unvanına” tutunan biri de “zinayı” konuşuyor, “çocuk yaşta” evliliği konuşuyor!

Nerede, kimlerle yaşadığımızı anlamıyorum doğrusu…

***

Yurttaşın, yukarıdan “emirler” yağdıran gücün, iki dudağı arasından çıkacak “sözcükle” nerelere savrulduğunu görmeyen-duymayan göze, kulağa, beyne “bilim” denir insanaşkına?

İnanın “helal kılınandan” uzaklaşması, ona dokunması salt kendi istemi ile gerçekleşebilecek bir durum mu?

İnsan açlıktan, yokluktan, doyumsuzluktan, günlük zorunlu gereksinmesini karşılayamamaktan yaşamı törpülenirken…

Yağlı besinlerini, “hiç de” hak etmedikleri rahat yaşamlarını, insanların “arı duygularından” damıtarak sağladıklarını;

Açığa vurmamak,

Bu güne değin “uyuşturucu” örneği zehirledikleri beyinleri korumak,

Her olguyu cinsellikle bağdaştırmak “helal kılınan” olmamalı…

Çocukların evliliği “helal kılınan” olmamalı…

***

Salt Elazığ-Malatya depreminde değil, bir süre önceki yoğun yağış nedeniyle de yaşamları zora sürüklenen için “ülkemizin insanı” gerçek duygularını ortaya koydu!

İnsanların bu tutumunu “gayretullaha dokundu” biçiminde yorumlayıp değerlendirenlerin gerici davranışının bir dayanağı olmamalı…

Kentin yerleşimini dere yataklarına yönlendirirseniz,

Sonradan doldurulmuş alanlara “imar” izni verirseniz,

Yapıları denetlemeyi bilmezseniz,

Kullanılan niteliksiz malzemelere göz yumarsanız,

Göğü yaran yapıların “rantını” severseniz…

İşte size bunlar gibi bir yığın örnek “helal kılınan” için…

***

Yıllardır “liyakat” sözcüğünü ağızlarına sakız yapanların, bilimsellikten ıramış paylaşımlarını yaşananlarla nasıl ilişkilendirildiğini düşünmek yorucu, kırıcı…

Yalnız deprem bölgesinin değil, yurdumuzun her yerinin içi yanıyor, yüreği yangın yeri…

Öyle beyinleri “zaptetme” yarışına gerek yok…

“Liyakatı” ters-yüz eden “bilim” dayanıksız düşünceleriniz size kalsın!

Bırakın insanlar “acısına” özgürce yansın!

(*) Yıldız Teknik Üniversitesi Prof. Bedri Gencer

 

TOPLU TAŞIMADA…

Kent yaşamı sürdürenleri toplu taşımaya özendirecek çalışmaların yapılmasını her zaman önemsedim, ancak “toplu taşıma” araçlarını kullananlarını davranışlarını “her zaman” olumlu görmedim…

Yaz aylarının “sarı sıcağının” yaşandığı günlerde, koca otobüslerin “havalandırmalarını” kullanarak sözde “ödevlerini” yerine getirdiklerine tanık olmuştum!

İklimleme, her nedense “hep” arızalı olmuş, o nedenle de kullanılmamış, aradığım “durum bildirme” telefonu ilgileneceklerini söylemelerine karşın “es” geçmişlerdi ki; daha sonraları da tanık olmuştum!

Sabah bir başka olaya tanık oldum otobüste… Bindiğim durağın sonrasındaki durakta ayaklarını sürükleyerek yürüyen bir yaşlı elini kaldırdığında, önce duracakmış gibi yapan otobüs sürücüsü yolunu sürdürdü.

Hemen arkasında oturduğum için, “neden” durmadığını sordum. “Duracak zamanım yok” dedi. Sonra az ileride durak olmayan yerde elini kaldıran bir gencin yanında durarak otobüse aldı!

“Bakın” dedim. “Bu tutumunuzla ilgili olarak çok şikayetler alıyoruz, bu bir. Otobüse almadığınız yolcunun sizden sonraki otobüsü bekleme zamanı var mı bilmiyoruz, bu iki. Her durakta yolcuyu alan dek beklemek zorundasınız, bu üç…”

Başını eğince “Dahasını” söylemeyip sustum!

Oldu mu şimdi?

280120

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Reklamı Geç