İki tür lider vardır;
İlki, başkalarının bozduğunu düzelten,
İkincisi, kendi isteyerek bozduğunu düzeltiyormuş gibi yapan!
Bunu uzun yıllar öncesinin tarihsel olaylarına bakarak da, yakın tarihimizden yararlanarak da, düşünürlerin sözlerinden yola çıkarak da örneklemek olası…
***
Bir lider vardır…
Yüzyıllar boyunca bilimden, gelişmelerden uzak kalmış…
Dünyada, gelişmeler çerçevesinde geleceğe kalıt bırakırken; çağına sırtını dönmüş, kardeş avına çıkmış, halkı kullaştırmış, şatafat içerisinde yaşamış…
Bunca bozulan “adaletin”, bunca “bilgisizliğin”, bunca “ben bilirimciliğin” ardından, kılıçlı korumalarıyla ayakta kalabilmiş bir yapının;
Dünyadaki gelişmelere dönük yapılaşma içerisine giremeyişi, halkın yaşamını zorlaştırması nedeniyle, tabanda başlayan “çatlamanın” büyümesi sonucu “kaçınılmaz” çöküşün ortaya çıkması…
Bu “kaçınılmaz” çöküşte, çöküşe neden olan tüm “kaynakların” yeniden değerlendirilerek, yok olmaya sürüklenen bir ulusun canlanabilmesi için bir lidere gereksinim vardı!
Yüzyıllar boyunca…
Salt bilim değil, günlük yaşamda gereksinen “sanat” konusunda da bile “yabancılık” yaşayan bir toplumu; içinde bulunduğu tüm eksik-yanlış olgular göz önüne alınarak onaracak, geleceğe hazırlayacak bir lider…
Yapmadığı yanlışların “bedelini” fazlasıyla ödeyecek, zorluklara karşı koyacak, her an karabasan gölgeleri arasında olduğunu düşünecek, sıkı sıkıya “geçmişe biat” eden grupların tepkisine göğüs gerecek bir lider…
Burada, kimse kendini Ata’yla karşılaştırmaya çalışmasın; yanlış yapar!
***
Ecevitli, Demirelli yıllarda yaşayanlar bilir…
Ecevit, bölük-pörçük hükümet olmuştur, ancak “iktidar” olamamıştır!
Demirel, Demokrat Parti’ye olan “özdeşliğiyle”, koalisyon ortaklarına olan “düşünce” benzerliğiyle “hep” iktidar olmuştur!
Çok partili sisteme geçişle birlikte, cumhuriyet değerlerinin birçoğunun “hiçe” sayılarak dışa bağımlılığın özendirilmesiyle oluşturulan “yeni yapı” günümüze değin uzanmaktadır!
Üretimden yerli mala, emekten sanata, bilimden “özanaparaya” değin birçok alanda yapılan değişiklikler yaşandı!
Aslında “bu”, bir anlamda kapitalizmin-sömürü sisteminin ayaklarından biriydi!
İktidarların, birkaç dönem rahatlık içerisinde hazineyi ya yabancı marka “montaj” sanayisine yönlendirerek, ya da haksız kazançlar nedeniyle “yetmiş sente muhtaç” duruma getirmelerinin ardından, çıkış için “hükümete” gerek duyulurdu!
Ecevitli, Demirelli yıllarda bunlar çok yaşandı!
Bölük-pörçük “hükümet” olan Ecevit hükümetleri, “hep” başarılı olduğu süreçlerde, dış “iktidarca” engellendi! Yağdan sigaraya, şekerden mazota, pirinçten çaya değin birçok zorunlu tüketim ürünleri kara-borsaya düşürüldü! Dış “iktidarın” yerli uzantılarının dokunulamayan stokları toplumu gerdi! “Hükümetin” istifasının ardından geçen “bir gün” bile piyasanın “çözülmesine” yetiyordu!
Demirel’de liderdi bir katman için, Ecevit’te…
Demirel “olanı” bozandı, Ecevit “bozuk” olanı düzelten!
Demirel, “yollar yürümekle aşınmaz” deme gereği duymuştu, kendini tanımlarken. Ecevit’te “bozuk düzene son” demişti!
***
Bugün gündem öyle dolu ki…
Kapıdan çıktığımda önce bu ülkenin insanını görüyorum, bu ülkenin insanının mutsuzluğunu, işsizliğini, alım gücü yoksunluğunu, eğitimini, üretimini…
Sokakta yürürken köşe başında beliren pazar kalabalığında ürünlerin fiyatları arasında zorlanan tüketiciyi, satamadığında zorlanacak satıcıyı…
Kış geldi-çattı… Doğal gaz fiyatlarına, elektriğe yapılan zamlar sonrasında bayağı üşütecek günler yakın!
İçte, dışta, kışta “dik” olabilmenin ilk koşulu “ekonomi” olmalı.
Onsekiz yıllık “iktidara”, bu sorunları “kimin” oluşturduğunu sormak istemiyorum…
Lider, var olan sorunları çözendir!
121119
YORUMLAR