Bütçe ile birlikte, “kesin hesap” yasa tasarılarını görüşmek için “Anayasa” ile kurulan Plan-Bütçe komisyonu çalışmalarına başladı.
Kırk üyeden oluşan komisyon, siyasi partiler ile bağımsızların oranlarına göre dağılım gösterir.
Toplantıda, “kalkınma planıyla” ilgili öneriler sunulurken;
Kamu harcamaları,
Kamu giderlerindeki azalış-artış,
TBMM’nin belirlediği öneriler konuşulup-tartışılır!
Tartışmaların ardından “hep” güzellikler beklenir!
Geçen bir yılın içerisinde yapılan yanlış harcamalar, yapılan yanlış harcamaların yurttaşı içine soktuğu zorluklar, yeni yılda “yanlışların” en aza indirilmesi için verilebilecek uğraşlar, yurttaşın “ekonomik özgürlüğünü” ortadan kaldıracak yaptırımları onaracak çalışmalar anlatılmaya çalışılır!
Yurttaş bütçe konuşmalarından çıkacak, yaşamını kolaylaştıracak gelişmeleri dört gözle bekler!
***
Demokrasilerde halk siyasilerin “kapitalidir”!
Halk, siyasilere “kapitali” yönetip-yönlendirme yetkisi verir!
Halk “bakın, bu bizim gücümüz, şunlar da sorunlarımız, bunları çözmeye adaysanız karşımıza çıkınız” der!
Siyasetçi de “olanakları biliyoruz, eldeki bulunanla yaşamınızı iyileştireceğimize, bugünden daha çok özgürleştireceğimize söz veriyoruz” diyerek yetki ister!
Yapılan seçim öncesinde verilen sözleri anımsayın…
“İktidardan”, muhalefete kimler “ne söz” vermediler ki?
Yurttaş mutlu olacaktı, emekçi aldığı maaşla gereksinmelerini sağlayabilecekti, taşeron işçiler kadro alacaktı, ulusal gelirde “eşit bölüşüm”e özen gösterilecekti, eğitim de çağ atlanacaktı, çalışma koşulları iyileştirilecekti, haksız kazanç önlenecekti, çalan cezalandırılacaktı, halk sağlığı için sıkı denetim yapılacaktı, savurgan harcamalardan uzak durulacaktı…
Aklınıza gelen “ne varsa” sayın sayabildiğinizce…
Her şeyden önce halk vardı, insan vardı…
***
Plan-Bütçe komisyonu çalışmalarına başlandığında bunlar konuşuluyor olmalı ki…
Onsekiz yıllık “iktidar” partisinin üyesi Uğur Aydemir’in, çalışanın aldığı ya da devletin kurumunun açıkladığı “açlık sınırı” altında maaş alan herkesi ilgilendiren “asgari ücret” konusunda yaptığı açıklama herkesi düşündürdü.
Gerek sosyal medyanın, gerek “muhalefetin”, gerekse tüm dar gelirlilerin “bu nasıl bir yaklaşım” demelerine neden oldu!
Aydemir, açıklamasında onsekiz yıl önceki “asgari ücretle” binyediyüz yumurta alınırken, bugün dörtbin üzerinde alınacağından söz etti; üstelik sırtaran, alaycı tavrıyla!
Yumurtayla “özdeşleştirilen” bir bakışla, Plan-Bütçe komisyonuna nasıl bir katkı verilebilir, kanımca bu sorgulanmalı!
Bunun en iyi “karşılığını” verecek olan “yumurta üreticisi” olmalı!
O yıllarda yumurta üretirken tükettikleri ile bugün tükettiklerini, ne denli harcama yaptıklarını, ne denli üretimden dolayı umutlu olduklarını, ne denli gelecek için “iyi” beklentiler taşıdıklarını…
Bugün girdilerdeki akıl almaz masraflardan dolayı tıkandıklarını, üretemez duruma geldiklerini, üretimi bırakacaklarını, dışalımla gelen yumurtalardan dolayı zorlandıklarını…
Evet, geçtiğimiz yıllarda CHP’li Ömer Fethi Gürer açıklamıştı.
İngiltere’den, Almanya’dan, Irak’tan yumurta alındığından söz etmişti, verdiği soru önergesinde!
***
Halkın, siyasilere yönetip-yönlendirme yetkisi vermesi sonucu gerçekleşen Plan-Bütçe komisyonu, elindeki tüm olanakları yerli-yerinde kullanarak, seçin öncesinde verdikleri sözleri yerine getirmekle sorumludur!
Halkın yaşadıklarını yok sayarak değil,
Halkın içinde bulunduğu çıkmazı yadsıyarak değil,
Yüz mimiklerine “alaysı” çizgiler koyarak değil…
Aydemir “bizim dönemimizde yoksul kimse yok” derken “yoksul yok, aç var” mı demek istedi bilinmez!
İlki geçtiğimiz günlerde, sosyal yapısı “muhafazakar” olan İstanbul-Fatih’te yaşanan bir olay tüm yurtta yankılandı. Dört kardeş, yazılanlara göre yaşadıkları ekonomik sıkıntılardan, yaşamlarının her anı “acılandığından”, sabahın ağarması yeni sorun anlamına geldiğinden dolayı yaşamlarına son verdi!
Hemen ardından, bu kez Antalya’dan gelen bir haberde ikisi çocuk dört kişilik bir ailenin yaşadığı evden yayılan koku üzerine cansız bedenlere tanık olundu. Bulunan notta “herkesten özür diliyorum, yapacak bir şeyim yok” sözleri okundu.
Yoksulluğun değil, açlığın sesi…
***
Plan-Bütçe komisyonu çalışmalarını sürdürürken unutmamalılar ki;
Ne emekli maaşı alan, ne asgari ücretli, ne üreten çiftçi, ne çalışan işçi, ne dar gelirli esnaf alım gücünün yetersizliğinden dolayı hoşnut değil; “açlığa” başkaldırarak yaşamını sürdürüyor!
Yoksulluk ne ki; bir yolunu bulur, yaşamını sürdürür!
Geçen yıldan bu yana yapılan düzenlemelerle artan verdiler, zorunlu gereksinmelere gelen zamlar, üretenin girdilerindeki artış, üretim alanlarının daralması, geçim sıkıntısı yaşayanların çoğalması, üniversite mezunlarının işsiz kalması, büyüyen mutsuzluk…
Toplantıda ortaya çıkacak olan tabloda “sırtarık-alaysı” tavırlar değil, halkı “açlık sınırından” kurtaracak çözümler olmalı.
Evet, bugün için “yoksul yok, aç var…”
111119
YORUMLAR