Bunun ‘hesabını’ kim verecek?
Dün cumhuriyet’te Aslı Aydıntaşbaş’da yazdı.
24 Haziran seçimlerinin ardından ‘muhalif’ katmanın ‘derin hüzün’ içerisinde olduğunu belirtiyor. Ayrıca ‘her şeyi kabullenişle’ karşı karşıya oluşunu…
Adana’da, Kozan’da, Horzum yaylasında görüştüklerimde de bir ‘edilgenlik’ egemen!
Artık ‘değişime’ odaklanmanın ‘zamanı’ der gibi!
Seçim öncesine değin verilen çabanın, alanları doldurmanın, rejim değişikliği için yapılan çalışmalara karşı koymanın, yerel seçime hazırlanmanın…
Hiçbir önemi yok artık!
Kurumları bir bir ortaya çıkan rejimin karşısında ‘duruyor’ olmanın bir gereği yok!
Muhalefetin ‘genel merkez’den yükselen çarpık, kendindenci, koltukçu yandaşı duruşunu alkışlamaya, savunmaya hiç gerek yok!
***
Horzum yaylasında görüştüğüm biri anlatıyordu…
‘Yarım yüzyılım geçti bu partinin ardında. Bana gelinceye dek büyüklerimi de sayarsam daha da çok! Ben hiç bir seçim sonunda sevindiğimi anımsamıyorum. Sevinsem bile kısa süreli… Onların ardından gelen seçimler ise tam bir yıkım! Suçumuz ne bizim ki? Biz mi, yoksa büyüklerimiz mi beddualıyız bilmiyorum ki…’
Aydıntaşbaş’ın ‘ekranlar artık kapandı, sosyal medya hesapları çürümeye bırakıldı, haber okumak bulaşık yıkamakla eşdeğer bir eziyet olarak görülüyor, siyaset konusunda ağızları bıçak açmıyor’ satırlarını anımsadım.
Çevremizdeki söyleştiğimizden ayrı bir şeyler değil bunlar.
Hep aynı kaygı, hep aynı edilgenlik, hep aynı yazgıcılık…
‘Herkes bizi tanıyor’ deyip, sözlerini sürdürüyor:
‘Atadan, babadan gelen bir düşünce yapımız olunca herkes bizi biliyor. Önceleri o denli olmasa da bugün için çok farklı… Bizi bıraktım, artık çocuklarımız düşüncelerimizden dolayı zarar görmeye başladı! Bizim dediğimiz yerler bizi tanımıyor, kapısının yanına yaklaştırmıyor, yaklaşsak uzaklaştırıyor. İktidar kendine yakın olanı kucaklıyor! Partime kayıt yaptır, diyor! Bundan sonra muhalefetlik yapma, diyor! Bu arada da bizimkiler dediklerimiz birbirini yiyor!’
Horzum yaylasının serin esintisi bile yetmiyor, içinden geldiği gibi konuşmasına… Alnından aşağı süzülen terini siliyor, elinin tersiyle!
‘Önce devletin cemaate teslimi, sonra gerisin geri cemaatin devletten temizlenmesi, çoğulcu demokrasini fikrinin yükselişi-düşüşü, darbe ile sonrasında yaşanan süreç, otoriterleşme, milletvekilleri ile gazetecilerin tutuklanması, batıdan sancılı kopuş, şimdilerde canlı yayında rejimin değişikliğini izlemek…’
Aydıntaşbaş’ın yazısından bu satırları okuduğumda bile sürdürüyor ‘bu kadarmış’ özlü tümcelerini:
‘Tüm bunları karşılaştıklarımıza anlattık! Bunları anlatırken de birilerini sırtladık meclise yolladık! Şimdi;
Seçim sonrasında tek sıra olduklarını
Seçim sonuçlarından hoşnut olduklarını,
Yerel seçimlere hazır olduklarını,
Örgütün arkasında olduklarını,
Yanlışların konuşulmasını yanlış bulduklarını,
Yanlışları konuşanların karşısında olduklarını söylüyorlar. Peki, arkadaş, yanlışı masaya yatırmazsan, iç sorunlarını çözmezsen, seçmenini kucaklamazsan nasıl hazır olursun yerel seçime? Yıllarını bu partiye adamış benim gibi insanları nasıl arkanda koşturacaksın, nasıl alanlarını doldurtacaksın… Kısaca dostum, işimize bakacağız! Çünkü yaşam sürüyor! Mecliste oturanlar konuşuyor, konuştuklarını savunmamız isteniyor! Ya sonra? Aç kalsam, susuz kalsam, işsiz kalsam n’olacak? Kendi çocuklarının geleceği güvence altında, ya bizim çocuklarımızın… Artık işimize, gücümüze bakacağız artık dostum!’
***
Eğer ekonomik yeterliliğiniz bulunmuyorsa,
Eğer çalışmak için önünüzde engeller varsa,
Eğer çocuklarınız da bundan etkilenmeye başlamışsa…
Bir ‘tavır’ koymanız gerekli değil mi?
Uzun boylu, önünün-arkasının konuşulmasına gerek yok! Yaşam denilen olgunun içinde bulunuyor, beklentilerinizden ‘hep’ kırık-kırpık dönüyorsanız eğer, ‘muhalif’ katmanın ‘derin hüznü’ abanıksa üstünüze ‘denecek söz’ yok!
Asıl bunun ‘hesabını’ vermeyenler düşünmeli, bundan sonra olacakların…
Seçmenin ‘içinde bulunduğu’ koşullarından dolayı ‘edilgen’ duruşunu suçlamaya kimsenin ‘hakkı’ yok!
230718
YORUMLAR