Dün ‘Millet ittifakı’nın adayı Muharrem İnce Adana’daydı.
Mayıs ayının ‘amansız’ sıcağında Osmaniye’den gererek Adanalılara sesleniyordu.
Biz böyle;
Kendiyle barışık,
Alanı dolduranlarla barışık,
Yandan gelen seslerle barışık,
Yapılan eleştirilerle barışık,
Kendinden olmayanlarla barışık ‘sesler’ duymayalı ne çok olmuş denmek ki?
Genç kuşağın, ya da bir öncesinin gördüğü gibi;
Alanı dolduranlarla kavgalı,
Yandan seslerle kavgalı,
Yapılan eleştirilerle kavgalı,
Kendinden olmayanlarla kavgalı ‘sesler’ olunca…
Örneğin konuşmasında ‘herkesin cumhurbaşkanı olacağım’ diyor ya…
Ardından ekliyor, diyor ki ‘sorunları bir başımıza çözmeyeceğiz, bir başımıza karar vermeyeceğiz; örneğin üniversitelerin bölünmesi düşünülüyorsa, hocaları toplayacağız, aranızda tartışın diyeceğiz, kararınızı söyleyin diyeceğiz… Örneğin eğitim sisteminde çıkmazlar varsa, bu konunun akademisyenlerini çağıracağız, önerilerini soracağız, gelecek için yararlı olan neyse ona karar vereceğiz… Bir gecede, ben istedim olacak, demeyeceğiz. At izini it izine karıştırmayacağız.’
Onaltı yıldır gelinen ‘noktayı’ sorgularken, sorunun ‘bilgi alış-verişi’ biçiminde değil de, ‘anlık’ istemeyle ya da istememeyle oluşan kararların gerçekleşmesi sonucu olduğunun altını çizmekte yarar var.
Son yıllarda ‘bir gecede’ gerçekleşen hangi karardan söz edelim ki?
O kararların ‘beğenilmeyip’ kısa sürede değiştirildiğini bile…
Dün, Muharrem İnce mitingi ‘umut’ veriyordu.
‘Vaatleri’ kimine göre ütopik görünmüş olsa da ‘olmaması’ olanaksız değil.
Daha önce yazmıştım; dün Uğur Mumcu’da karşılaştığım, yarım yüzyıllık yaşamı geride bırakmış olanlar, seksen öncesinin Karaoğlan’ını anımsattığını, söylediler.
Adana mitingi öncesi, Osmaniye’ye giderken saman balyalayan çiftçinin traktörünü kullanması, korumasız kendini yurttaşın içine bırakması, onların coşkusuna katılıp halay çekmesi…
Tüm bunlar, mayıs ayının kırk dereceye yaklaşan sıcağında yüreklere su serpiyor.
Son yılların ‘alışılmış’ lider anlayışını titretiyor.
Tüm güzellikler için, Behice Boran’ın olduğunu öğrendiğim şu tümcesini yinelemek istiyorum:
‘Yolunuz, yolumuz açık olsun…’
EN SON 19 MAYIS GÜNÜ…
Bu ülkenin toprakları ‘kolay’ kazanılmadı!
Şimdi, ‘küçücük’ emekleri olmayanların ‘cömertçe’ harcadıklarına bakmayın!
‘Cömertçe’ sözcüğünü kullanmak yerine ‘savurganca’ demek daha da yerli olur!
Çevreyi talan edenler,
Kentleri beton yığınına döndürenler,
Bu ülkenin zor kazanılmış değerlerini peşkeş çekenler,
Çocuklarını, gençlerini, işçilerini, emeklilerini süründürenler,
Başları eğdirenler…
Bu uğurda neler yapıldı?
Bu uğurda ne canlar toprak oldu?
Bu uğurda ne geceler gündüz sayıldı?
Ah bir bilseler, ah bir bildiklerini önemseseler, diyorum; yok olmuyor!
Bu ülkenin, bu eşsiz yurdun var olabilmesinde atılmış adımların ‘yıl dönümlerinde’, ulusal günlerde; bu ülkenin ergilerini ‘cömertçe’ kullananların verdikleri, ya da yayınladıkları metinleri okurken titriyorum!
Ta o yıllarda, bu yurt uğruna gözlerini kırpmadan savaşanların verdiği uğraşı baltalamak isteyenler gibi, o tarihe ‘adlarını’ yazdıranları yok sayanlar…
Bugün, yıldönümlerinde ‘o’ kahramanların adları özenle yerlerinden çıkarıyorlar!
Bunu meclisin üst koltuğunda oturan yapıyor!
Bundan güç alan ‘alt’ koltuktakiler de yapıyor!
Yetmiyor; ulusal marka dediğimiz kurumlar da bunu yapmaya başlıyor!
Bu yıldönümü kutlamaları medyada geniş yer buldu!
En son 19 Mayıs günü yaşandı…
‘Atatürk’ adı olmadan kutlamak; öyle mi?
210518
YORUMLAR