Bunca yaşananlara karşın ‘umudun’ var olduğunu düşünmek yaşamı anlamlı kılmaktadır…
Bunca yaşananlar, diyorum…
Hangisinden başlayayım ki?
Sokağı, çarşıyı, pazarı mı demeliyim,
Küçülen ekmeği mi demeliyim,
Gelişmişliklerden biraz daha uzaklaşmayı mı demeliyim,
Kırılan onurun kayıtsızlığını mı demeliyim,
Hırsı mı demeliyim,
Gerekçe oluşturma yarışını mı demeliyim,
Doyumsuzlukları, haksızlıkları, işsizlikleri, eve kapanışları, duymazlıkları mı demeliyim…
Hepsini, ya da daha çoğunu demeliyim…
***
Gerek bu köşede, gerekse de bulunduğum bazı ortamlarda kullandığım bir tümce var, yinelemek istiyorum:
‘İlk kez vardığınız bir kentte rengarenk ışıklarla albenisi artırılmış vitrinler mi, cam dış cepheyle giydirilmiş çok katlı beton binalar mı, yoksa sokakta gördüğünüz insanların yüzleri mi dikkatinizi çeker?
Benim dikkatimi sokakta gördüğüm yüzler çeker! Asık mı, tedirgin mi, rahat mı, dalgın mı, umutlu mu?
Ona bakarım.’
Açılan yollara, iki yakaya gerilen köprülere, bilbordlardaki görüntülere değil!
***
Basında sıkça yer alan, Adana’nın; etkinlikler, festivaller, şenlikler kenti olduğu yönünde öyle çok haberle karşılaşıyoruz ki…
Davul çalıp oynamadığımız için kızıyorlar zaman zaman…
Sevinç çığlıkları atmalıymışız da, önemsemeliymişiz de, gündemde tutmak için çaba harcamalıymışız da…
Her şenlik ya da festival ardından Adana’da kalana, Adanalıya bırakılana bakıyorum!
Bir edebiyat şenliğinin, bir portakal şenliğinin ‘seçilmiş’ konukları ağırlamaktan başka, bir de salt o günlerin içerisinde kalmasından başka ‘anlatılacak’ neyi kaldı ki?
Edebiyat şenliklerinde, birkaç Adanalı yazar ya da yorumcunun önü mü açıldı, yapıtları mı tanıtıldı-dağıtıldı, özenci olanlar sanata mı kazandırıldı?
Nasrettin hoca fıkrası gibi; dostlar alış-verişte görsünler…
***
Tüm bunlara karşın, ‘etkinliği’ tabana yayma adına düzenlenen ‘kitabını kap gel’ çalışması, diğerlerinden daha çok sevindirdi beni.
Daha çok umut verdi…
Diğerleri kadar reklamı yapılmamış, diğerleri kadar üzerinde durulmamış, diğerleri kadar günlerce bilbordlarda kalmamıştı…
Seyhan belediyesi ile Çelikten Spor kulübü ortaklaşa düzenlemişti bu etkinliği.
‘Farkındalık’ oluşturmak için düşünülmüştü…
Çok sayıda, genç yaşta katılımcının bulunduğu etkinlikte ‘kitap’ okunmuştu.
Başkan Zeydan Karalar ‘cehalet duvarını yıkan en önemli etken kitaptır’ demişti, ‘kitabını kap gel’ etkinliğine katılanlara.
Oysa biz, iktidara yakın olanlardan şunu duyuyorduk:
‘Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ülkeyi ayakta tutacak olanlar okumamış cahil halk. Türkiye’nin en tehlikeli olanları üniversite mezunları, olayları en rahat okuyanlar ilkokul mezunları.’
Burada ‘cehalet duvarını yıkmak için okuyun’ deniyor.
Yaşar Kemal Kültür merkezi önünü dolduran etkinlik katılımcıları, bir ünlüyü görmek, bir ünlünün dağıtılan kitabından almak için değil, ‘bilgilenmek, öğrenmek’ adına yaşama katabilecekleri olacağından dolayı gelmişlerdi, etkinliğe katılmışlardı…
***
Asıl gelecek, asıl umut da budur.
Başkan Karalar’ın şu tümcesi önemli:
‘Okumak insanın özgüvenini artırır. Okudukça, bilgilendikçe özgüven artar. İnsan okuduğu, bildiği zaman hiçbir şey bilmediğinin, eksiğinin farkına varır. Okuyan insan kandırılamaz, aldatılamaz. Okuyan insana mavra atılamaz…’
Onlarca kandırılmışlıklara tanık olduk, kandırılanların mavraları ile kandırılanların…
Bugüne değin yapılan birçok etkinliğin, şenliğin izi olmadığından!
‘Kitabını kap gel’ iz bırakacak…
Bunca yaşananlara karşın, adı umut olacak…
180418
YORUMLAR