Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Oktay Erol

Bugün dün değildir…

Beş yılda bir belirledikleri yöntemle kendilerini seçtirenler, seçtirmenin ardından yurttaş için
karar alacaklarının sözünü verenler; neden seçilip, güç ellerine geçince başka biçimde
konuşmayı yeğlerler?
Emekliye daha ‘insancıl’ yaşayacağı maaş vereceklerini söyleyenler,
İşçiye daha ‘gelişmiş’ iş ortamı oluşturacaklarının sözünü verenler,
Öğrenciye daha ‘çağdaş’ eğitim sistemi kazandıracaklarının altını çizenler,
Çiftçiye daha ‘uygun koşullu’ üretim yapabilmeleri için destek olacaklarını belirtenler,
Bu ülkede yaşayan tüm insanlar için, ‘ülkeye’ yaşanılırlık kazandırmak için çalışacaklarını
sıkça yineleyenler…
Neden koltuklarına yerleştiklerinde verdikleri sözlerin ‘birçoğunu’ unuturlar?
***
Birkaç gün önce Türkiye İşçi Konfederasyonu’nun mart ayı açlık-yoksulluk rakamları
açıklandı.
Dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 1663 lira, yoksulluk sınırı ise 5416 lira olmuş.
Dört kişilik bir aileden söz ediyoruz.
Dört kişilik ailenin evine aylık 1663 lira girmemişse ‘açlık’ sınırında olduğu söyleniyor.
Dört kişilik ailenin her biri için 416 lira dolayında, günlük 14 lira dolayında…
Günlük 14 lirayla yatacak, yiyecek, barınacak, dinlenecek, giyecek…
Bir de aylık 1663 lira sınırını yakalayamayan aileler var; onlar için denecek söz yok!
Asgari ücret 1663 liranın altında…
Emekli maaşı 1663 liranın altında…
Ama büyüyoruz!
***
Her ay Türk-İş’in yayınladığı rakamların, rakamların içindeki verilerin yaşananları ne denli
yansıttığını, buna karşın halkımızın bu ‘koşullardan’ nasıl bir çıkış yolu bulduğunu
düşünürüm.
Ekonomiyle ilgilenen bir tanıdığım ‘çıkış yolu bulduğundan değil yurttaşın’ dedi. Sonra da
sözünü şöyle sürdürdü:‘insanımızın yaşadığı ekonomik sorun büyük. Kimi zaman aç uyumaya
çalışıyor, kimi zaman borç bularak yaşamını sürdürüyor, kimi zaman sahtekar oluyor, kimi
zaman sokak değiştiriyor. Açıkçası dört kişilik bir ailenin bir yerlerden almadan yaşamını
sürdürme şansı yok, eğer kiracıysa hiç yok!’
***
Ülke kaynakları iyi kullanılmıyor.
Ülkenin doğal yapısının hızla bozulmasının önüne geçilemiyor.
İçeride, dışarıda güvenlik sorunu var.
Lira değer yitiriyor.
Yatırımcılar ülkeyi terk etmek için zaman kolluyor.
Benzine-mazota zam gelince iğneden ipliğe fiyatlar değişiyor…
Tüm bunlara karşın da bu ülkenin toprağını, değerlerini anlamlandıranlar; işler, memurlar,
çiftçiler, emekliler, emekçiler yaşamlarını sürdürmek için verilen pastanın her gün biraz daha
küçüldüğüne tanık oluyorlar!
Ne yukarıda saydıklarım, ne de sonuç olarak verdiklerim yalan!
***
Şunu söylüyorum:
Biz cumhuriyeti şöyle tanımlıyoruz:
Halkın egemenliğini elinde bulundurduğu, hükümeti belli bir süre için seçtiği, belirli yetkiler
verdiği yönetim biçimi. Yapılan seçimlere göre yasama, yürütme, yargı erklerinden oluşan
sistem içerisinde halkın temsilini, ya da doğrudan söz sahibi olmasını sağlar…

Demokrasiyi de şöyle:
Bireylerin devletin yapısına, yönetimine, işleyişine eşit şekilde katılabileceği yönetim biçimi
olarak tanımlanırken ‘yurttaşın doğrudan ya da seçim yoluyla aralarından temsilci seçerek
hükümet oluşturulmasına dayanan yönetim şekli’ olarak da söylenebilir.
Konunu içerisinde hep ‘halk’ vardır, hep ‘birey’ vardır…
Yapılacak çalışmalar ‘halk’ için, ‘birey’ için yapılmak zorundadır; sistemin halkın
egemenliğine dayalı olması, bireyin devlet yapısında belirleyiciliği söz konusu olduğunda
‘başka’ söz de kalmıyor!
‘Milli irade’ denilen güçle ortaya çıkan hükümetler, öncelikle ‘milli iradeyi’ önlerine alarak
düşünmek zorundalar…
***
Önce yerel, ardından da genel seçimler önümüzdeki yıl yapılacak…
Onaltı yıldır iktidarı elinde bulunduran iktidarın ‘milli iradeyi’ nereden nereye getirdiğini
enine-boyuna konuşması, tartışması, sorgulaması gerekir.
Bununla birlikte içeride-dışarıda yaşanan olumsuzluklardaki ‘yerini’ unutmaması, üstelik
‘aldattılar’ bandında dolaşmaması da gerek.
Ekonomik ‘büyüme’, ya da ‘bu rekor büyüme’ diye adlandırılan ‘boyalı’ sözcüklere hiç gerek
yok!
Yurttaş cebinden çıkanı, aybaşında cebine gireni, doyumunu, açlığını, yoksulluğunu,
tokluğunu, sıcak evini, söylenen yalanı, ‘çok iyi’ biliyor!
Yaşam şunu çok iyi öğretti:
Bugün dün değildir, yarın da bugün olmayacak!
280318

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER