Esnaf dertli…
İşçi, memur, emekli ay sonunu getiremiyor…
Akademisyenler kaygılı…
Öğrenciler eğitimden yana sorunlu…
Çiftçi isyan noktasında…
İşsizlik dorukta…
Kadınlar, çocuklar, yurttaş sokağa çıkarken korkulu…
Tüm bunların yaşanmasına karşın, iktidarın sözcüleri bir başka yerde yaşamlarını sürdürüyormuşçasına, bambaşka tablolar çiziyor, o da yetmiyor olanları çıplaklığıyla gözler önüne serenleri susturmaya çalışıyor!
Halka yansımayan bir ‘büyümeyi’ öne çıkararak, gerçekte büyüyen sektörlerin bilançoları altında ezilen yurttaşın insanca yaşayamamasını görmüyorlar sanki, görenler ‘sussun’ diyorlar sanki!
***
Diyorum ki bazen…
Burada yazılanları unutun, üstelik biraz daha ileri giderek ‘kınayın, yerden yere vurun’ , dahasını da yakın; yok sayın, yalanlayın!
Tamam…
Yaşadığınız kentin marketine, lokantasına, okuluna, parkına giderken kullandığınız sokak yolunda baktıklarınızı görün; anlamayın…
Karşınızdan gelen; tanıyıp tanımadığınıza takılmadan yüzlere bakın! Yüzlerdeki gözlere bakın! Gördüğünüz i canlılığı, edilgenliği, umudu, çöküşü, beklentiyi, bitmişliği seçmeye çalışın…
‘Gözler yalan söylemez’ der hem şarkılar dizelerinde, hem de birçok ozan şiirinde; çünkü günün, haftanın, ayın, yılın acıları yüklüdür gözlerde.
Oradan işyerinin üstünde oturan mahalle bakkalının içinde yaşadığı yeri görün! Ne yapıyordur acaba? Hemen biraz ileride küresel anaparadarların ‘mahalleli bilmez’ marketlerinin arasında sıkışıp kaldığından beri yaşamını nasıl sürdürebiliyordur, küresel ekonomiye nasıl karşı durabiliyor acaba?
Her ailenin emeklisi, memuru, işçisi vardır. Emeklinin, emekli maaşıyla geçinemediğinden dolayı iş arama peşinde olduğunu, işçinin-memurun tek maaşla eğitim gören çocuğu da varsa günleri nasıl tırmaladığını görüyorsundur!
Bir ülkenin bilim adamlarına verdiği önem, gelişmişliğiyle orantılıdır. Gelişmemiş toplumlar, aslında bilimden de, düşünce adamlarından da yoksun olan toplumlardır. Bilimine, önem veren toplumların gelecekleri de aydın, umut doludur. Düşüncesini açıklamaktan, açıkladıklarını savunmaktan başka yaptıkları olamayan akademisyenlerin yaşadığı kıskaç gözler önünde! Dik duruşlarından, ödün vermeyişlerinden, eğilmeyişlerinden dolayı baskı altında! Bu gün ilk bakıldığında, ya da ilk başta düşünüldüğünde kimilerine göre gözlemlenemeyecek birçok ‘iyi’ gelişmeler onlarla oluşmuştur oysa!
Bu ülkenin çiftçileri, gençleri, işsizleri de vardır… Mutfakların vazgeçilmezi domatesten maydanoz değin toprağı ekerek yetiştirenler, bu ülkenin yarını olan bilinenler, genç yaşlarına karşın ellerine yapacakları her hangi bir iş verilmeyenler… Çevrenizde yok mu gerçekten?
Adana’dan hangi yöne giderseniz gidin, bugünlerde yemyeşil halıya benzeyen ekin tarlalarının arasından geçerek gidersiniz. Bu üreticinin emeğidir. Ama ne emek? Daha toprağa tohumu düşürmesiyle birlikte karşılaştığı masrafların üstesinden gelmek için çabalar. Tohumu yabancı markalıdır, ilacı yabancı markalıdır, gübresi yabancı markalıdır, mazotu yabancı markalıdır. Üretici tüm bu ‘yabancı’ patentli girdilerin karşısında direnerek hasat zamanına ulaşır. Belirlenecek taban fiyatını bekler. Sonra bir de iktidarın hasat ürününü dışalımla sağlamasına da tanık olur! Düşünebiliyor musunuz, bugün ülkemizin topraklarında, yerli tohumla ekim yapılabilmek birçok yerde olanaksız. Ayrıca ülkemizin topraklarında üretilen ürünlerin birçoğunun dışalımı yapılıyor! Çiftçinin ‘başkaldırmamasının’ anlamı var mı?
Politikacılar, en çok gençler üzerine kurgularlar kendilerini. Beklenti ‘hep’ gençlerdedir! Çünkü gelecek odur, çünkü dinamik odur, çünkü koşacak odur, çünkü enerji odur… Bu böyle olmasına karşın, gençliğin beştebirinin işsizliğinden söz ediyor devletin kurumu. Bağımsız araştırmalar bunun daha da çok olduğunu söylüyor! İnsanın en dinamik, en enerjik, en dinç döneminde ‘çalışamaması’ salt ona olmadığını bilmeyen yok! Bulunduğunuz sokağı baştan sona dek gitmenize de gerek yok! Her an karşılaşabileceğiniz bir olgu…
Yaşadığınız kentin marketine, lokantasına, okuluna, parkına giderken kullandığınız sokak yolunda baktıklarınızda bunları göreceksiniz işte…
***
İktidarın ‘her’ konuşma kürsüsünde gündeme oturtturmaya çalıştığı ‘ekonomik büyüme’ nerede diye sorulmalı, bilene anlattırılmalı!
Esnaf, işçi, memur, akademisyen, emekli, öğrenci, çiftçi; bu ülkenin yurttaşları büyümeden ‘ne’ pay olacak ‘o’ sorulmalı…
Yapılan asfalt yollar, boğazı bağlayan köprüler, kentleri saran beton yapılar, daracık alana sığdırılmış koca hastaneler ‘büyümenin’ değil de, günümüz insanının gözlerinin boyanmasıdır aslında; köprülerin, şehir hastanelerinin ‘güvence’ altında yap-işlet-devretçileri koruduğu da unutulmamalı.
Yurttaşın kaygısı anlaşılmalı…
250318
YORUMLAR