Şu söyleniyor:
‘Çukurova’nın oldukça güçlü bir iklimi, ulaşım avantajı bulunuyor. Türkiye’nin en büyük limanı olan Mersin Uluslar arası Limanı, Adana Uluslar arası Havaalanı, TEM yollarına, demiryollarına sahip olan Çukurova, Türkiye’nin Akdeniz, Ortadoğu, Afrika’ya açılan kapısı olarak önemli bir lojistik avantajı da sunuyor…’
‘Gerek Adana’da, gerekse Mersin, Osmaniye, Hatay’da üretim faktörleri açısından dev bir yatırım potansiyeli var. Çukurova bölgesine yapılacak yatırımların Türkiye’nin ekonomik büyümesine, yabancı yatırımcıların kar payının yükselmesine, yatırımcı şirketlerin dünya çapında prestijlerinin artmasına katkı sağlayacaktır…’
***
Yukarıdaki sözler Adania Yatırım Başkanı Cihangir Son’dan…
Bölgemizin, Çukurova’nın ekonomik önemini ‘her’ değerlendirmemizde bunları yer yer bu köşede yazdım.
Salt bunlarla da kalmayıp çeyrek yüzyıl önce, komşu iller için olsun ilçeleri için olsun ‘umut kapısı’ ya da ‘örnek alınacak’ konumdayken, günümüzde en yoksul iki komşu kent özelliği taşımamızı da yazmıştım.
***
Şunun görebiliyoruz:
Adana, Mersin, Osmaniye, Hatay bölgesi ülkemizin verimli topraklarını barındıran, nadassız ekimi yapılan, yılın her döneminde dış alanlarda çalışılabilen, herkesin yapabileceği çalışma ortamının sağlanacağı bir bölge…
Bundan başka…
Bölgenin özelliklerine göre üretim çeşidi bulunan bir bölge…
Ancak Çukurova Üniversitesi’nin tarım sektörüne ivme kazandıracağı bilinen Ziraat Fakültesi mezunları boş-işsiz…
Bölgemize gelen gerek yurt içi, gerekse yurt dışı konukların ‘buradaki yoksulluk doktora tezi olacak nitelikte, bunu nasıl başarıyorsunuz’ dediklerine tanık olmamız bir garip acı…
***
Ülkenin insanları açlıkla-tokluk arasında bocalarken ‘ekonomik büyüme’ denen aldatmayı anlamam oldukça zor!
Kim anlıyor ki çok kazanan işadamlarından, bankalardan, iktidarın soluğuyla ihale kovalayanlardan başka?
Bu büyümeye biz, ülkemizin ‘ekonomik büyümesi’ adı veriyoruz, ya da vermeye zorlanıyoruz!
Adanalı, Mersinli ülkenin en yoksul kentlileri olması ortadayken…
Ne zaman ki TÜİK’in araştırmaları ile ortaya çıkan açlık, yoksulluk sınırındaki geçim çıtası aşılır, ne zaman ki yurttaş vitrini sokak yerine içeriden görme olanağı bulur…
İşte o zaman ülkemizin ‘ekonomik büyümesi’ inandırıcı bulunur…
***
Adına ‘ne’ denildiğinden çok ülkeye, insanlarına, geleceğe yapacağı katkıları düşünerek; bölgemizin öneminin bilinmesi yetmediği gibi, bölgemizin önemli değerleri ile birlikte bölgeyi konuma taşıyanların da ‘taşıma gerekçelerinin’ bilinmesi-sorgulanması zorunludur.
Yurt dışına giden tanıdıklar anlatıyor, diyorlar ki ‘üçbin-beşbin nüfuslu yerlerde koca koca fabrikalar, otuz-kırkbin kişilik stadyumlar var’ diyorlar. ‘Böyle bir yerde metropollerde yaşamak sürgün sayılır’ diye de ekliyorlar…
Biz ne yapmışız peki? Yirmi konutluk köyleri, köylülere avlularındaki boş toprağı da kullandırtmayıp kente almışız, kentte işsizler ordusuna eklemişiz, köylerde çalışacak genç insanlar kalmamış!
Kim, neden yaptı bunları?
***
İklimimiz var…
Toprağımız var…
Genç nüfusumuz var…
Ulaşım kolaylığımız var…
Üstelik çok konuşan, ama bir şeyler yapmak yerine gündemde kalmak için çaba harcayan siyasetçilerimiz, işadamlarımız, oda başkanlarımız, yerel yöneticilerimiz, bürokratlarımız da var…
Büyüsün haydi bölgemiz!
160118
YORUMLAR