Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Oktay Erol

AH ŞU KARARTILAR-1

Tokat’ın Reşadiye ilçesinde yedi canın katledilmesiyle birlikte gelişen olayları üst üste koyduğumuzda, DTP’nin kapatılmama gibi bir seçeneğinin olmadığını anlarız.

Parlamentoyu benimseyen bir parti,  sorunlarını yine ‘parlamento’ ile çözmek zorundadır!

Hem kendini seçen-oy veren seçmenin ‘özgür istencine’ karşılık vermiş olur bu tavrıyla, hem de ‘sistemin’ içerisinde var olmasını sürdürür.

Sistem içerisinde, bir ‘muhalefet’ güç olarak varlığını sürdürebilmek, ‘anarşizm’ kategorisine girecek eylemlerden kaçınmakla olasıdır.

Burada şu soruyu sormak gerekiyor:

-DTP var olma uğraşı verdi mi?

-Hayır, sistemin çıbanbaşısı olmayı, görüldüğü yerde başı ezilmesi gereken bir yılan gibi olmayı yeğledi!

Sonuç, bizden daha ileri düzeyde demokrasi taşıdıklarını söyleyen ülkelerde de bundan ayrı olmayacaktı!

Ama yine de kapanma olayı demokrasi için bir ‘yitimdir’ bunu da bilmek gerek!

 

* * *

Akşam, 1924’deki İzmir suikastından günümüze dek uzanan yıllarda yaşanan ‘komplo’ denecek olayları anlatan bir kitap okumaya başladım.

Daha yapıtın önsözünde ‘tarihin kendi düzeneğinde oluştuğu yanılgısından kurtulmamız gerekiyor, çünkü istenileni daha önceden kurgulayan bir güç hep var ülkemizde’ diyordu.

Nedeni de şu:

Coğrafi varsıllığımız…

Evet…

Şu an kafamda şöyle bir şablon oluşmakta:

Ülkemizdeki siyasi partiler, ne yazık ki, hep bu kurgunun içerisinde var olmuşlardır.

DTP’nin kapatılması ile birlikte, belki daha da çok ‘kapattırılması’ bu yapılaşmanın en büyük göstergesi…

 

* * *

Yaşamımın her evresinde tanık olduğum terör, zam, geçim sıkıntısı, işsizlik; bugün bile aynı biçimde varlığını korurken, hiçbir zaman ‘iktidarların’ çözeceği sorunlar olmadı.

Bir de büyüdü!

Her ay açıklanan ‘açlık sınırı’ bedeli gibi…

Her gün biraz daha işsizliğin artması gibi…

Her gün geçimin zorlaşması gibi…

Her gün yaşamın çekilmez oluşu gibi…

Her gün canların yitirilmesi gibi…

Her gün ‘bizim’ bildiğimiz oylarla, ‘bizim’ bildiklerimizin, yine ‘bizim’ için hiçbir şey yapamadıklarını görmek gibi…

Bu saydıklarımdan birini yadsıyan; çıkar, ‘iyiye’ gittiğini kanıtlar!

Yadsımak yoksa ‘şu’ soruyu sormak düşer bana da:

Yaşamım boyunca, yaşamımın her evresinde olan ‘iktidarlar’, sorunların üstesinden gelemiyorlarsa, çözüm üretemiyorlarsa, açlığı, yokluğu, terörü, işsizliği artırıyorsa bir ‘yanlış’ anlaşılmadan söz etmek olası değil mi?

Bizdeki ‘iktidarların’ da iktidarı olduğu ‘gerçeğini’ kanıtlamıyor mu?

 

* * *

Akşam’da Serdar Akinan, iki gün önce Öcalan ile yapılan bir konuşmadan söz etti…

Öcalan konuşmasında, 1925 Şeyh Sait isyanında Binbaşı Noel’in el altından destekliyormuş gibi yaparak binlerce Türk’ün, Kürt’ün ölmesine, ayrıca da Musul’un yitirilmesine neden olunduğundan söz etmiş…

Sonra da şunları eklemiş:

*1990 yılında, ABD ‘savaşın, sizi destekleyeceğiz’ dedi.

*Aynı zamanda İngilizler Doğan Güreş’e yeşil ılık yaktı… Binlerce köy boşaltıldı. Yüzlerce Kürt ve Türk öldü.

*1999’da da yakalanıp teslim edildik…

Amerika bu!

 

. . .

Burada duralım isterseniz…

-Hukuk olan yerde, hukukun işlediği yerde zayıf-şişman olmaz. Hele hele güçlü-güçsüz hiç olmaz. Bunların varlığından söz etmek ‘hukukun’ özüne terstir.  Yaşam da, kazanç da, bölüşüm de, sosyal güvence de, akla gelen insanı ilgilendiren her şey hukuku ilgilendirir, ilgilendirmelidir de…

 

Hukukçu, ‘hukukta sorunlar var’ diyorsa; bu çok önemli bir konudur.

Çünkü…

İçinden biridir…

-Obama’nın, işaret parmağını sallayarak ‘Ermeni sınırını açın, Kürt sorununu çözün, ruhban okullarını açın’ direktifinin, bende oluşturduğu ‘ezikliği’, bu ezikliğe suskun duran AKP’yi…

 

-İnsanımızın içerisine sürüklendikleri bilinmezliğin, her şafak başka kuşkulara gebe olduğunu…

-Ekonomik krizin, kendi tutarsızlıklarından fazlasıyla etkilenmesine karşın, ‘en az zararla aşmaya çalışıyoruz’ aldatmacasından uzak durmadıklarını…

-Artık ilköğretim ders kitaplarında bile ulu önderi anmaktan rahatsızlandıklarını…

-Kendi sistemlerini egemen kılma çabalarında, ‘çığırtkan’ bulma zorluğuna kapılmadan ‘liberalist’ tutkunlarını önüne katacakları konusunda tüm güvenceyi ellerinde bulundurmalarını…

Şimdi…

AKP’nin iktidarı elinde bulundurduğu dönemde; gerek AKP’nin, gerek AKP’li seçmenin, gerekse muhalefet partileri ile partililerinin yaşadığı ‘kıyasıya’ ayrışma-kendindenleşme çabalarının sonucu olarak, ekonomiden kopuşların yaşandığı bir ortamda ‘AKP Siyaset Akademisi’  kapsamında daha yararlı olmaları için ders verecekler!

Biz de buna inandık!

Görülen köy liberal kılavuzlar gerek değil mi ki?

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Reklamı Geç