Doğada yaşanan, yaşayanları ‘hoşnut’ etmeyen sel, deprem, kasırga, tsunami benzeri olaylar gibi…
Oluşunun ‘habersizliği’, bilgisizliği, karşı karşıya gelinmesiyle yaşanan bunalımlar…
Son günlerde önce İstanbul yağmuru, ardından Bodrum depremi, yeniden İstanbul yağmuru…
Önceden bozulmuş, bozulmasına ‘izin’ verilmiş, ‘o anı’ kurtarmak uğruna ödünler sunulmuş, birilerinin yaşamı ‘ranta’ dönüştürmesine göz yumulmuş…
Nereden bakarsan yarınsızlık,
Nereden bakarsan talan,
Nereden bakarsan ‘sezaryen’ gereksindiren bir olgu…
***
Doğa ‘ne çok’ şeye duyarlı böyle?
Kesilen bir ağaç, doldurulan bir dere yatağı, gereksiz kullanılan enerji…
Zarar verici ‘neler’ yapılmışsa, hiç biri karşılıksız değildir!
Akşam eşim söyledi;
‘Eskiden yağan yağmurun düştüğü toprak vardı. Burcu burcu kokması ne güzeldi öyle? Bak şu yaylaya, hortumla sulanmasıyla birlikte verdiği güzelliği anlatamıyorum. Kentlerin evleri beton, sokakları-caddeleri asfalt, dere yatağı diye bir yer kalmamış, ‘yağmur’ biz olsak ne yaparız ki? Önümüze geleni yıkıp götürürüz! Doğa da bunu yapıyor; şaşırmamak gerek!’
‘Doğa ana’…
Doğa ‘ana’ gibidir…
Ana ‘doğa’ gibidir…
***
Doğaya ‘elinden’ gelebilecek ne varsa yapan bir toplumun ‘kadına’ bakışı-yaklaşımı nasıl olabilir ki?
Doğa bildiğiniz gibi…
Bunca yaşananlardan sonra ‘gezi parkı’ olayına bindirilmek sürer ya!
Sonra da ‘bunca olanlar iki ağaç için miydi’ diye sorarlar ya!
Sanki yüzlerce insan zorla çağrılmıştı öncesinde; zorla nöbetteydiler, maaşlıydılar sanki…
Taşı, sopayı ‘ellerine’ tutuşturanlarla uğraşmak yerine; ‘ağaçlara dokunma’ diyenlerin cezalandırılması, terörist sayılması, hayin sayılmasının sonucu ‘doğada bugün yaşananlar’…
Yetmedi, kadınlarımızın yaşadıkları…
***
Hani yağmur yağsa; yolunu bulsa gitse, ulaşsa ırmaklara,
Hani rüzgar esse; çam ağaçlarının arasından dans ederek uzaklaşsa,
Hani yaz gelse; güneş ağaçların arasında süzülse,
Olmaz mı? Zor mu?
Ne götüreceklerini, ne yiyebileceklerini, neye sarılabileceklerini, ne kadar alana sığabileceklerini ‘unutanların’; daha ‘çok’ malları, daha kabarık banka hesapları, daha yüzsüz yaşamları olsun diye verilen çaba kimin umurunda?
Doğası bozulan bir ülkede ‘kadının’ yeri…
***
Kadın; eştir, yoldaştır, sırdaştır…
Kadın; doğadır…
Doğa kendine iyi davrandığın, koruduğun, kendi yasasını bozmadığın sürece tüm ‘hünerini’ gösterir.
Toprağına attığın ‘tohumu’ yeşertir, çiçeklendirir, meyveye dönüştürür; canlı yaşamının sürekliliğini sağlar.
Kadın…
Doğaya davrandığın gibi davranırsan, korursan, varlığını-önemini yadsımazsan ‘istediğini’ verir.
Mutluluğu, sevinci, yarını…
Doğa gibi ‘rant’ aracı olarak düşünülmediği sürece…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan ‘ sezaryen soykırımı yaşanıyor’ diyor!
Öyle; doğrudur!
Normal koşullarda yapılacak doğumlar, birilerinin ‘rant’ aracı olmuşsa, daha doğrusu ‘toplumun’ buna yönelmesinin önü açılmışsa; zorunlu sezaryen durumlarının bilinmesi unutturulmuşsa, bunu yapanlara ‘değer’ kazandırılmışsa…
Bizde doğumların yarısından fazlasının ‘sezaryen’ olduğu söyleniyor ya…
Erdoğan sözünü şöyle sürdürüyor:
‘Doğumevleri çoğu insanın hayata gözlerini açtığı özel mekanlardır. Burada yaşananları özellikle anneler hayatları boyunca asla unutmazlar. Dünyaca ünlü doğum uzmanı Michel Odent, doğum şeklinin ve ortamının medeniyeti şekillendirdiğini söylüyor. Bir hayat kurtarma ameliyatı olarak bilinen sezaryen artık tercih edilebilir bir doğum şeklini almıştır.’
***
Evet…
Doğada yapılan talan, katliam neyse…
‘Sezaryenle’ yapılan soykırım aynı…
310717
YORUMLAR