Seray LEVENT
“11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü” Ne yazık ki bütün toplumlarda farkındalık yaratma adına sürekli özel bir gün kutlanmaya çalışılıyor ve bu üzücü durumu, var olan bütün canlılar için kutluyor ya da anıyoruz. Umarım bir gün Dünya ülkelerinde böyle günlerin kutlanmasına gerek kalmaz…
Peki, bugün nedir ve nereden çıktı?
“11 Ekim, Dünya Kız Çocukları Günü olarak Birleşmiş Milletler (BM) tarafından ilan edilen ve her yıl kız çocuklarının karşılaştığı sorunlara dikkat çekmek amacıyla kutlanan özel bir gündür. İlk kez 2012 yılında kutlanmaya başlanmıştır.
Dünya Kız Çocukları Günü’nün Tarihçesi:2009 yılında Kanada merkezli bir sivil toplum kuruluşu olan “Plan International”, kız çocuklarının eğitimi, sağlık hizmetlerine erişimi ve eşit haklar için bir farkındalık kampanyası başlattı. Bu kampanya kapsamında, 11 Ekim’in “Dünya Kız Çocukları Günü” olarak kabul edilmesi talep edildi.
2011 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Kanada’nın önerisiyle 11 Ekim’i resmen Dünya Kız Çocukları Günü olarak ilan etti. Bu karar, dünya genelinde kız çocuklarının haklarının korunması ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için bir adım olarak kabul edildi.
Her yıl bugünde, BM ve birçok kuruluş kız çocuklarının eğitimi, zorla evlendirilme, çocuk işçiliği, şiddet gibi konulara dikkat çekerek farkındalık yaratmaya çalışmaktadır. Günü kutlamanın amacı, kız çocuklarına eşit fırsatlar sunulması, onların güçlendirilmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmektir.”
Ne üzücü değil mi? Canlıları sınıflandırmak ve Yaratıcının doğal verdiği yaşam haklarını hatırlatmak için tarihe geçen özel günler…
Bu bütün ülkelerin erkek egemen toplum olduğunun zaten açık kanıtı ve bu yüzyıla gelmemize rağmen, sanki yaratıcının erkeği özel kılmış izlenimiyle toplumlara yapılan baskı…
Yıllar önce aklımda kalan bir replik, hep düşündürür beni. Kız çocuğu annesinin ve kendisinin ağabeyden, küçük erkek kardeşten ve babadan yedikleri dayak sonucu ki evdeki bütün erkeklerin “bizim hakkımız, Tanrı bunu bizden istiyor” söylemiyle yola çıkarak. Annesine; “anne, galiba Tanrı’da erkek, yoksa bizi onların elinden kurtarmaz mıydı?” çaresizce sorduğu soru, hep aklıma gelir.
Peki, erkeğin üstün olduğunu Dünya toplumlarına kimler empoze etti? Bu sorumun cevabını biliyorum ki benden çok daha iyi biliyorsunuz.
Toplumları cehalete sürüklemek kimlerin ekmeğine yağ süre? Bunu da biliyorsunuz açmama, açıklamama hiç gerek yok, diye düşünüyorum.
Peki, biz analar bu durumda “ne yapmalıyız, evlatlarımızın daha insani yaşam sürmeleri için” diye mücadele ederken, hepimiz özellikle kız çocuğu yetiştirmekte şirazeyi sizce kaydırmadık mı?
“Sevgiyi elde görmesin” dedik, prenses muamelesi yaptık ve bu prensesler gerçek hayata girdiklerinde, tavşan gibi ışığa baktılar.
Müdürü prense gibi davranmadı, evlendi evin içinde bir prens bir prens taht kavgasına girişti.
Zira ana-baba “kendini ezdirme” demedi mi? Ancak, “kendini ezdirme” onlara; “kimseyi dinleme, ortak nokta arama, gerekirse çatır çatır çemkir, sen her şeyi biliyorsun, onlara ihtiyacın yok” gibi algılandı.
Bizden önceki nesil nedense ki aslında onlarda kendi ailelerinden öyle gördüğü için, gelin olan kıza ellerinden gelen eziyeti yapınca, bizim nesil korkusundan kızlarını da öyle yetiştirdi. Şimdiki nesil, özellikle erkek tarafından uzak ve ilgisiz davranarak aslında çekirdek aileyi oldukça etkiliye, aile büyüklerini hiç olarak görmeye başladı. Çünkü biz kızlarımıza bunu öğrettik, “sen kocanla iyi ol, boş ver anasını danasını” dedik. İyi olan kocayı o boş verdikleri ananın büyüttüğünü unutarak…
Sonuç olarak; Biz tehlikelerden kızlarımızı korumaya çalışırken, karşımıza otoriteyi(her toplumda kural kaide olmak zorundadır yoksa şuan ki kaosların bitmesi mümkün değil) hiçe sayan, kılık kıyafet düzenini abartan, özgür düşünce-irade diyerek örf-adet-anane tanımayan, kendi kültüründen uzaklaşan ve erkekvari kız çocuklarını yetiştirip, sosyal-ekonomik hayata girmeye başladıklarında bocaladıklarını, dışlandıklarını görmeye başladık. Ve bunu da çocuğun suçu olarak algıladık. Onlara vermediklerimizi, onlardan isteme hakkımızın olmadığını kavrayamadık.
Biz her zaman olduğu gibi kız çocuklarını yetiştirirken, yine ayarı kaçırmayı sürdürdük ki aslında yetiştirmeye, hak-hukuk meselelerine kızlardan değil erkek çocuklarından başlamalıydık. Erkek egemen toplumlarda, önce erkek çocuklarımızı insani değerleri öğreterek büyüteceğiz ki kızları zaten o vakit, sadece ahlaki açıdan yetiştirmemiz yeterli olacaktır.
Ruhsal problemi yoksa daha bir kızın bir başka canlıya istismarda bulunduğunu pek duymadım. Ancak… maalesef… yanlış yetiştirmekten kaynaklanan akran zorbalıkları, yaralama, dövme hadiseleri… medya da her gün okuyacağımız durumlar haline geldi.
Anlayacağınız onları koruma kollama adına, aslında korumaya çalıştığımız insanlara dönüşmelerine tanıklık etti.
Günün sonunda, “bana sesini yükseltti”, yok “bekârken yaptığım hiçbir şeyi yapamıyorum” diyerek yılı geçmeden evlenip ayrılanlar, işe girip üç gün sonra “beni çok yoruyorlar” deyip işten çıkmalar, hep bizim eserimiz…
Biz ebeveynler, artık prens ve prenses yetiştirmenin doğru çocuklar yetiştirmek olmadığını bilmeli ve insan yetiştirmeliyiz.
Yoksa daha çok kutlanacak, anılacak günler, arkasından ağlayacak evlat acıları yaşarız…
Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı koruyamaya çalışın!
YORUMLAR