Home office ya da Türkçe söyleyişle evde çalışılan alan… Önceleri hoş geliyordu, belki de havalı, ama giderek zorunlu… Küresel salgının hız kesmediği dünlerde kalan günlerde ya da endişeyle baktığımız gelecekte bizleri kim bilir ne bilinmez tehlikelerin beklediği bir dünyada EV kavramı daha da önemli oldu.
Evler bizler için yalnızca yuva değil artık, neredeyse tüm 24 saatimizi geçirdiğimiz bireysel küçük bir dünya… Ve bu dünyada her şey internetle parmaklarımızın ucunda ve gün geçtikçe daha da alışıyoruz bu yalın yaşama, yalnız yaşama koşullarına, yalnızlığa… Hiç yüz yüze gelmediğimiz, yan yana durmadığımız sanal dostlarımızla yepyeni, bambaşka bir yolculuğa çıkıyoruz. Bazen tartışıp, bazen ortak paydalarda buluşuyoruz.
Küresel efendiler sanırım pek mutludur, parçalayıp, bölüp ve belki de moleküllerine ayırıp, toplumsal yaşamdan sıyırıp son aşamada bireysel yalnızlığa mahkum edecekleri insanların umarsız geleceklerini kurgularken… Üstelik “yapay zeka” denetimli bir dünya olgusu da Demoklesin Kılıcı gibi hepimizin başlarının üstünde sallanırken… Tüm dünyalılar olarak bir bilinmeze doğru ışık hızıyla yol alıyoruz.
Bu bağlamda bir soru geliyor gündeme:
Şu küresel iletişim ağında ve pek çok kişiyle bağ kurduğunuz sanal kamusal alanda; ÜNLÜ mü olmak istersiniz, ÖNEMLİ mi?
Hiç düşündünüz mü acaba; ne olmak isterdiniz?
Özellikle de sanal ortamda “sosyal medya” platformlarında; daha dünlere deyin bir soru sorulduğunda, yüzü kızaran, ezilip büzülüp “fikrim yok” diye yanıtlar veren kırsal kökenli kadınlar ve erkekler; bin türlü sıradanlığı, saçmalığı, şarlatanlığı sergilerken oralarda… Onların her biri fenomen kimliğiyle varlıklarını tanımlarken… Beceriksizce bankamatikten para çekemeyip de sosyal medya ortamlarında ustaca canlı yayın açarken… Usuma düşüyor bu soru: ÜNLÜ mü olmak istersiniz, yoksa ÖNEMLİ mi?
Bundan birkaç yıl önce de “yazar fenomenler” salgını vardı. Önceleri blog yazarıydılar, daha sonra da güncel yaşamlarını, her türlü duygu durumlarını paylaştıkları yazılarıyla; her birisi YAZAR kimliği aldılar. Onlardan ne kaldı geriye? Onları anan, anımsayan… Yazdıkları “kitap bütünlüğündeki saçmalıkları” para verip alan, okuyan kim var bugünlerde? Sabun köpüğü baloncukları gibi bir parladılar ve ansızın sönüverdiler; yitip gittiler tüketim toplumunun, tüketilenler çöplüğünde…
Yazar deyince, yazmak deyince; tutkuyla yazmaya düşkünken varlığım, daha neler geliyor aklıma, neler?
Üstelik bizler o ünlü yazarlar gibi pervasız olamıyoruz, sefahat alemlerine dalamıyoruz ve artık Beyoğlu’nda gezemiyoruz, Çiçek Pasajı’na gidemiyoruz ama son yıllarda Kadıköy Meyhaneleri var diyoruz.
İşte o meyhanelerden girince içeriye her yerde Orhan Kemal, Can Yücel, Orhan Veli… Ama ne yazık ki onlar gibi de olamıyoruz. Çünkü biz olmuşuz memleket aşkına deli, yaz babam siyaset… Bu adamların ömrü geçmiş sarhoş masalarında; her gece rakılı ziyafet… Olsa da pejmürde kıyafet… Onlar afili yazar. Bize değmiş nazar. Benliğimizde vatan millet aşkı azar da azar. Yok olmuyor; bundan böyle açıp şarabı yazacağım aşk romanı ya da çocuk masalları diyorum. Bir bakmışız ki bizim kitaplar da dört baskı yapar, kim bilir belki de poşete girer, üstelik daha çok satar. Ama ÜNLÜ mü, ÖNEMLİ mi olmak daha değerli sorusu; gezerken beynimizde, ne zor bir seçimdir bu böyle diyoruz. Dolayısıyla ne ÜNLÜ ne de ÖNEMLİ olamıyoruz.
Bu arada sizlere de bir seslensek iyi olur be kızlar…
Çünkü toplanamasak da alanlarda, agoralarda, meydanlarda… Buluşuyoruz ya sanal ortamlarda; KIZKARDEŞLİK olgusunu, algısını yayalım, güçlendirelim, geliştirelim. BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR bunu kesinlikle unutmayalım.
Ne merde, ne na’merde KADIN, KADININ KURDUDUR dedirtmeyelim diye düşünüyoruz.
Geçit vermeyelim kadınları yok sayan ne bir eyleme, ne de bir söyleme ve özellikle de çocuklara göz diken tecavüzcülere, kadınların canını alan katillere hep birlikte DUR diyelim diyoruz. Ama sizlere de ulaşamıyoruz.
Ne yazı ki sizler de umursamaz oldunuz; sorunlara duyarsız kaldınız. Neredeyse çoğunluğunuz “silikonlu dilber” kıvamında ÜNLÜ oldunuz ve ÖNEMLİ olmak gibi bir amacı çoktan bıraktınız. Sonuç olarak sizlerle de kıvançta ve tasada buluşamıyoruz.
Sırada kimler var?
Her ne kadar 70’lik rakı açmasak da soframızda ÜNLÜ YAZAR büyüklerimiz gibi, elbette ki sırada bizim gibi 70’likler var, elbette ki onlar için söylenecek sözlerimiz var.
Biliyorsunuz “yaş 70, iş bitmiş” dönemi çoktan geçti. Günümüzde 70; yolun yarısı…
Artık insan ömrünün 150 yıl olduğu kanıtlandı; erken ölenler, ölümlerinden kendileri sorumlu, suçlu. Biliniz ki günümüzdeki 70’likler, bilgelikleriyle, sağlıklı beyinleriyle ve bedenleriyle nice, nice gençleri gömer. Çünkü onlar gündüzleri hamburger-cola, geceleri türkü barda verilen mola arasında yaşamlarını tüketmez.
Kuşkusuz yaşamış olduğumuz küresel salgın döneminde ya da 2024 Emekliler Yılı günlerinde; onlar kendini sağlama alma, varlığını koruma yarışında en önde gittiler ve “Saldım çayıra, Mevlam kayıra” ya da “Ölen, ölür kalan sağlar bizimdir” düşüncesiyle salgını yönettiğini sananlara “asla” güvenmediler. Bu nedenle de kurallarını kendileri koydular, olumsuz dışsallıklardan kendilerini korudular. Sapasağlam yaşamda kaldılar.
İsteriz ki herkes sağlıklı olsun. Günü birlik ya da geçici bir süre için ÜNLÜ değil, yaşamları boyunca ÖNEMLİ olsun. Herkes yaşam bilgesi, ulu çınar, mentor, yol gösterici 70’likler gibi her türlü olumsuzluğa karşın varlığını, bedensel ve tinsel sağlığını korusun. Yaşam; bizlere sunulmuş tek kullanımlık bir olanak. Birileri kurmaya çalışsa da o çok değerli varlığınıza tuzak; inadına sağ kalın, sağlıklı olun. İnadına mutlu olun. Başkaları için ÜNLÜ değil ama kendiniz için ÖNEMLİ olun. Her sabah doğan güneşe neşeyle gülün.
Didim, 19 Ocak 2025