Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Habip Hamza Erdem

Sıra iran’da mı?

Adı ‘çözüm’ olmasa bile, Türkiye’de başlatılan ‘süreç’in bir ‘iç dinamik’ sonucu olmadığını söylemeye bile gerek yok.

Örnek olsun, Golanlı Ahmet’in, -ki bence hiçbir zaman ‘sayın El Şara’ olmayacaktır, başlattığı hareket Halep’de kalsa ve Esad dirense idi hem ‘Suriye Sorunu’ bugünkü gibi olmayacak ve hem de Türkiye’de ‘Apo’ya özgürlük’ süreci başlatılmayacaktı.

Ne var ki, ne Ümit Özdağ gibi ‘süreci baltalama’ ve ne de Davutoğlu gibi ‘süreci destekleme’ yönünde bir görüş ileri sürecek değilim.

Sadece bu ‘süreç’in  iç dinamiklerin bir gereği olarak başlatılmadığını söylemekle yetiniyorum.

O zaman ‘dış dinamikler’in neler olabileceğine bakmak gerekecektir.

Örneğin, çözümlemelerine güvendiğim Prof Hasan Ünal bir konuşmasında, on-onbeş gün içinde İran’a bir saldırı olabileceğini söyledi.

Yani Trump’ın resmen göreve başlamasından önce, dış dinamikler Suriye’deki gibi bir oldu-bittiye başvurabilirler diyordu.

Hatta, o arada Trump’a bir suikasttan bile söz edilebilir diyor.

Gerçekten çevremizde ve dünya genelinde olaylar öylesine hızlı gelişiyor ki, en babayiğt stratejistler bile olanlar karşısında apışıp kalabiliyorlar.

Bununla birlikte, iyi satranç bilen Rusya ve İran, en azından bu ustalıklarından dolayı kimi hamleleri önceden görüp önlem alacaklardır denilebilir.

Nitekim Rusya ve İran, Trump gelmeden, 17 Ocak 2025 günü, kapsamlı bir ‘stratejik ortaklık’ anlaşması imzalayacaklar.

Demek ki, onlar da önümüzdeki onbeş gün içinde bir şeylerin kotarılabileceğini görmüş bulunuyorlar.

Burada biraz durup, Türkiye’deki ‘akıldane’lerin Suriye işi tamam, şimdi sıra İran’da demelerinin, özünde ‘iç’ değil ama ‘dış dinamikler’in bir parçası olduklarının ayırdında olmadıkları söylenebilecektir.

Uluslararası ilişkiler uzmanlık alanıma girmez ama, İran’a bir saldırının, bölgesel değil ama acunsal, ya da o cafcaflı sözcükle global bir ‘kaos’a yol açabileceği apaçıktır.

Bununla birlikte,Trump, Netanyahu ve sizinkinin bu tür gözü dönmüşlüklere girişebilecekleri de olasılık dışıdır denilemez.

Ancak, ‘iç dinamikler’ söz konusu olur ve özellikle, Devlet, Ulus, Devlet-Ulus, Ulusalcılık, Milliyetçilik, Halkçılık konularına dönülecek olursa, şu değerlendirmeler yapılabilecektir:

Son yazımda eğer bir ‘çözüm’den söz edilecekse, sorunun ‘güncel maddi sorunlar’a indirgenmesi gerektiğini yazmıştım.

Şimdi Apo şu ya da bu şekilde çıkarsa, yani ‘süreç’ planlandığı gibi sürecek olursa; asgari ücret mi yükselecek, enflasyon mu düşecek, sokaklardaki mafyatik eylemler mi azalacak, yargı kararlarını ‘gerçek yargıç’lar hukuk ve yasalara göre mi verecekler, atamalar liyakate göre mi yapılacak, tekke ve tarikatlar mı kapanacak ve saymakla bitmeyecek bu ‘sorun’ların hangisinde ne ölçüde bir ‘değişim’ yaşanacaktır?

Türkiye’de son yirmi yılda ‘yettim hakkı’ndan gaspedilen triliyon dolara el mi konulacaktır?

Tüyü bitmemiş sabilerin geleceğine el koyan ‘mafyatik sözleşmeler’ iptal mi edilecektir?

Türk, Kürt, Ermeni, Rum her ne ise doksan milyonluk Türkiye halkının hangi sorununda mercimek büyüklüğünde bir iyileşme olacaktır?

Bütün bu konuların herhangi birinde bir ‘iyileşme’ olmayacak ama artık ‘analar ağlayamayacak’mış.

Siz onu gidip Golanlı Ahmet’in çıkardığı sarığına anlatın.

Bu konuda daha çok yazılacağı için burada keserek, bu ‘çözüm süreci’nin, Türkiye’nin ‘içi’ ile ilgili değil ama ‘dışı’ ile ilgili olduğunun altını bir kez daha çizelim.

Türkiye’nin ‘iç’ini ilgilendiren biricik konu ise, sizinkinin rabia işaretli elinin havada kalmasına  ne kadar yardımcı olacağıdır.

Oysa Türkiye’nin öncelikli sorunu tam da bu duruma bir çözüm bulamamasıdır.

Ki, bu konu DEM’in umurunda bile değildir.

DEM’cilerin gerçekte ‘demokrat’ olmadıkları ve hele ‘solcu’ olmadıklarını boşuna söylüyor değilim.

Apo çıktığında, ilk iş olarak Ayasofya’da şükür namazı kılarsa şaşırmayın o zaman.

Onu alnından öpecek olan ilk kişi de Ali Erbaş olacaktır, değil mi ama?

Eğer öyleyse, sıra bu kez, Apo’nun, İranlı mollaları öpmesine mi gelecek diye merak ediyorum.

 

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER