Özgür Özel “Savaş ilan eden taraf ne yapıyorsa biz de onu yapacağız” diyor.
Nihayet doğrudan ‘savaş ilanı’ terimi kullanılmış oluyor.
Oysa benim, yıllardır ‘bunlar savaş çıkaracak’ saptamam çoğu kişi tarafından abartılı bulunuyor ve akılları sıra gülünüp geçiliyordu.
Şimdi, umarım Özgür Özel CHP’si, yine ‘köprüden önce son çıkış’ gevezeliğine sapmadan, işin ciddiyetini kavramış olup gereğini yapacaktır.
Aksi taktirde, ‘Ülke’ gerçekten ‘köprüden atılacaktır’.
Dikkat edilirse ‘Devlet’ demiyorum ama ‘Ülke’ diyorum.
Çünkü ‘Devlet’in temeline zaten kibrit suyu dökülmüş bulunmaktadır.
Adı sözde AK olan, ‘Parti’nin ‘Alenen Kara’ olduğunu söylemek bile fazla.
Bir ara ‘Alaca Karanlık’ diyordum ama artık zifiri ‘karanlık’ olduğu her eylemiyle ortaya çıkmış bulunmaktadır.
‘Demokratik, Laik, Sosyal, Hukuk Devleti’ tanımından ise, önce ‘Demokratik’ olanı, ‘seçim hileleri’ ve ‘YSK üçkağıtları’yla ortadan kaldırıldı.
‘Laik’ olanı, Çankaya’ya ‘alnı secdeden kalkmayan’ ama namazda bile ‘gasp ve irtikap’ı aklından çıkarmayanların çıkmasıyla başlayıp, AKmerkez’e taşınmasıyla sonlandırılmış oldu.
‘Sosyal’ olanı, beşli, onbeşli ‘çete’ler yoluyla yerle bir edildi.
Bir ‘Hukuk’ kalmıştı, o da ‘Hukuk siyasetin köpeğidir’ yaklaşımıyla, Adliyeler Fransızcasıyla SPA’lara (Société Parotectrice des Animaux) dönüştürülerek halledilmiş oldu.
Efendim deniyor ki, Türkiye’de de ‘saygın hukukçular’ var.
Kuşkusuz ‘saygın hukukçu’lara saygısızlık edecek değiliz.
Ancak Türkiye’de ‘Hukuk savaşı’ ya da ‘Hukuk içinde savaş’ artık mümkün değildir.
Çünkü ‘Adalet’ artık ‘Saray’a taşınmıştır.
Adliyeler birer ‘küçük saray’ yani büyük ‘Saray’ın şubeleri olmuşlardır.
Oysa gerçek hukukçular kararlarını açıklarken, ‘Halk adına’ karar verdiklerini söylemektedirler.
Yani ‘Hukuk’ özünde ‘Halk’a üstün, onun üstünde bir ‘kurum’ değildir.
Kaldı ki, ‘Direnme hakkı’ evrensel insan haklarının başında gelmektedir (Anayasa Madde 19).
Ancak hukuk ‘siyaset’in emrinde ‘Halk’a saldıran ite dönmüştür.
Ben söylemeden siz söyleyin o zaman, demek ki bu ‘savaş’ artık bir ‘Halk Savaşı’ olmalıdır.
Demokrasi’yi, laikliği, sosyalliği ve ‘halkın hukuku’nu yeniden tesis etmeyi amaçlayan bir ‘Halk savaşı’.
Evet CHP ve tüm halkçı güçlerin bu ‘tiranlık’a karşı bir ‘halk savaşı’ vermesinden başka bir yolu ya da çaresi kalmamıştır.
Böylece, geldik mi benim ‘Terör’ün T’si’ başlıklı yazıma.
Diyordum ki bu tür bir savaş özünde ‘Erdem’ savaşıdır.
Nitekim Mustafa Kemal de ‘Cumhuriyet erdemdir’ demiyor muydu?
Robespierre ise şöyle diyordu; “Erdem, devrimci şiddet (Terör) olmadan miskin kalacak ve Terör, erdem olmadan yetersiz kalacaktır.” [“la vertu, sans laquelle la terreur est funeste; la terreur, sans laquelle la vertue est impuissante]
Ve ekliyordu: “Devrim hükûmeti, özgürlüğe karşı koyan tiranlık üzerindeki bir despotizmdir.” [“le gouvernement de la révolution est le despotisme de la liberté contre la tyrannie.”]
Lafı dolandırmanın gereği yok; bu AK-despotizmine karşı bir özgürlükçü despotizm uygulamanın zorunluluğu artık kendisini dayatmış bulunmaktadır.
İstenirse ‘terör’ denilsin.
Ancak ve ne var ki bu ‘Terör’, büyük harfle Tarih’in bir zorunluluğu olarak yine büyük harfle ‘Terör’dür.
En az on kez yazmıştım, bir kez daha yineleyecek olursam diyeceğim şu ki; Tarih’in her döneminde görülebilen küçük harfle ‘terörizm’, Robespierre’ci ya da Mustafa Kemalci büyük harfle ‘Terör’e ayak bağı olabilir.
Çünkü küçük harfle ‘terör’ demek, mafyatik, etnik, din dahil ideolojik, psikolojik ve halkın çoğunluğunu ürküten, korkutan ve bezdiren terördür.
İşte bu küçük harfle ‘terörizm’in ayak bağı olması, laik, solcu, yurtsever ve dolayısıyla anti-emperyalist kesimlerin yani halkın birlik olmasıyla aşılabilir.
Öte yandan, Türkiye’nin, bir ‘savaş’ olmadan bu Tiranlıktan kurtulamayacağını ileri sürerken, ‘savaş’ı başlatan tarafın Tiranlığın kendisi olacağını da söylemiştik.
Demek ki, bu ‘savaş’, Halkın bir ‘Nefsi müdafaa’ yani ‘özbenlik savunması’ savaşıdır.
Çoğu ‘siyasetçi’de zerresinin olmadığını biliyorsak da, şimdi kimde ve ne kadar ‘nefis’ olduğunu da göreceğiz demektir.
Çünkü, ‘nefis’, ‘onur’ da denilebilir, Tarih’in belli dönemlerinde, yeni bir ‘nefes’ olarak doğabilmektedir.
Yeter ki günümüzdeki gibi ‘reflux’ olarak dönen olmasın.
O zaman, haydi CHP, haydi ‘Devlet’in ve ‘Ülke’nin onurunu düşünen Cumhuriyetçiler; sol, sosyalist çevreler ‘vakit tamam’dır.
Bu ‘onur savaşı’nda olup olmadığınızı gösterme zamanıdır.
Bakalım ‘Halkçılık’ınız kaç okka çekmektedir?
Madalyonun öte yüzü, yani boş bir ‘savaş edebiyatı’nın, Tiranlık terörüne benzin dökmek demek olduğu da bir başka tarihsel gerçekliktir.