Yüz yıldır kangren olmuş bir yaranın yeni siyasi bir ameliyatla iyileşeceği haberi hiç beklenmeyen bir kişiden geldi. Başına taş mı düştü nedir, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Meclis’te bir anda DEM Parti sıralarına yönelerek Kürt milletvekillerinin elini sıktı. Herkes “Ne oluyor?” merakı içindeyken düğümlenmiş çorap sökülmeye başladı. PKK Silah bırakırsa Abdullah Öcalan İmralı’dan çıkarılarak ev hapsine alınacaktı.
DEM Partililer İmralı’ya giderek Öcalan’ın bu işe ne dediğini sordular. Onun görüşlerinden özetledikleri ipuçlarını kamuoyu ile paylaştılar. Şimdi partileri tek tek ziyaret ederek yeni Kürt Açılımı konusunda görüş alışverişinde bulunuyorlar.
Olur mu?
“Bundan bir şey çıkmaz” demeyelim.
Ya çıkarsa!
Umutsuz olmak kötüdür.
Kürtlerin temsilcilerine, önder bildikleri kişilere, hatta geniş anketlerle kendilerine ne istedikleri sorulsa, silahlar sussa, artık kan akmasa, şiddet ortadan kalksa, analar ağlamasa, korku ve nefrete son verilse kötü mü olur?
PKK’nın tek taraflı olarak silah bırakması için Öcalan’a “umut hakkı” bahşedilmesinin yeterli olmayacağını herkes hesap etmiş olmalı. Başka nelerin verileceğine ilişkin elde yazılı hiçbir program yok. Yalnızca TV programlarında konuşanların tahminleri var. Onların bir kısmının görevi de işi zora sokmaktan ibaret. Kabuk bağlamış yaraları kaşıyıp duruyorlar. Kürtlerin yüz yıllık yaralarını dile getirmek hâlâ sakıncalı ve bölücülük sayılıyor. Gene de “Kart Kurt Kürt” söyleminden “Haydi barışalım” düzlüğüne çıkmak büyük bir ilerleme sayılmalıdır.
Cumhur İttifakı’nın, Tayyip Erdoğan’ı ömür boyu Cumhurbaşkanı seçtirmek, bunu sağlayacak anayasa değişikliğine Kürtleri razı etmek için böyle bir numaraya başvurduğunu söyleyenlerin sayısı az değil. Yeni açılım Cumhur İttifakının işine yaramasın diye muhalefet çevreleri, konuya kuşkuyla yaklaşıyor. DEM ile seçim iş birliği yapmış olan CHP bile işi yokuşa sürerek milliyetçi oylara oynuyor. Şehit ailelerinin duyguları siper ediliyor.
Fakat konunun önüne kütük yığınların söylemine asıl yön veren, on yıllardır kamuoyunun şartlandırıldığı nefret ve korkulardır. Kürtlerle aynı ülkede yaşamak zorunda kalmak bile bazı kesimleri mutsuz kılıyor. En mutsuz olanların başında Vatan Partisi geliyor. Onu MHP dışındaki öteki milliyetçi partiler, ADD ve onun yayın organı hâline gelmiş olan gazete izliyor. Laiklik iyi bir şeydir de onun temel birçok sorunu çözmeye niyetli olmadığını bu olayda bir kez daha görüyoruz. Hem laik hem halkçı-demokrat olmanın zorunluluğu kendini dayatıyor. Sorunu çözmeye soyunmuş söz sahibi çevrelerde bu ikisini birden taşıyanları ara ki bulasın. En kıt bulunan, karaborsası yaşanan empati duygusu.
Tayyip Erdoğan, yıllar önce bir Güneydoğu mitinginde Türk milliyetçiliğinden rahatsız olan Kürtlere yaptığı konuşmasında “Her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık!” demişti. Kürt milliyetçiliği devlet nezdinde zaten ayaklar altındaydı; onun kast ettiği Türk milliyetçiliği idi. Ancak başka bir milliyetçilik onun her hücresine sinmiş bulunuyordu: İslam milliyetçiliği. Kürtler ve Türkler milliyetçiliği terk edip İslam kimliğinde birleşmeliydiler. Hâlâ bunun için uğraşıyor. Ancak bu, seçimleri kazanmasının güvencesi olamadı. Oyu düşmeye başladı. Erdoğan, Türk milliyetçiliğinin sembol partisi MHP’yi yanına almak yoluna gitti ve bu iki parti Kenan Evren tarafından icat edilmiş “Türk-İslam Sentezi”nde buluştular. İktidar hırsı, sen nelere kadirsin!
İçinde bulunduğumuz sürecin temel söylemleri olan Türk-Kürt kardeşliği ve barış “paradigmaları”nın MHP tarafından dile getirilmesi, en şaşırtıcı olanıdır. Bazen öyle olur. Sorunu yaratan taraf sorunu çözme iradesini ortaya koyuverir. Diğerlerimizin ağzı açık kalır. Hatta mızmızlanmaya başlarız. Barış anlaşması için bir araya gelenler arasında “Katil, terörist, sensin asıl terörist, sen şu kadar öldürdün, hayır asıl sen şu kadar öldürdün!” diye bir atışma yaşanmaz. Barışmak, geçmişe sünger çekmekle, yeni bir sabaha besmele çekmekle mümkün olabilir.
PKK ve türevlerinin silahlarını bırakması karşılığında Kürtler ne elde edeceklerdir? Henüz belirsizdir. Yazımdan oluşan ve basılması tam da zamanına denk gelen “Kart Kürt Kür®t” kitabında bunları ucundan bucağından anlattım. Bu konuda karar verecek olan “Milletlerin kendi kaderlerini tayin” ilkesi gereğince Kürtlerdir. Güney sınırlarımızın ötesinde yaşayan Kürtler için de bu geçerlidir.
Sürecin başındayız. İyi olur inşallah!