“Desinler, Bizde de Var Desinler”: Ekstra-Modern Görünme Çabalarının Kısırdöngüsünde Kent Konseyleri, Tokenizm ve İliberal Demokratik Yapı Arasındaki Gerilimli İlişki
Giriş
Modernleşme, gelişmekte olan ülkelerde gelişmiş Batı toplumlarına benzeme ve onlarla aynı statüye ulaşma arzusunu tetikleyen bir süreçtir. Bu arzu, toplumsal ve siyasi alanlarda Batı’da var olan kurum ve uygulamaların taklit edilmesine yol açmaktadır. (1) Ancak bu taklit sürecinde, çoğunlukla bu kurumların özünün ve felsefesinin tam olarak anlaşılmaması ve içselleştirilmemesi, yüzeysel ve biçimsel bir benzeşmeye neden olmaktadır. Bu durum, “ekstra-modern görünme” çabası olarak adlandırılabilir. Türkiye’de de modernleşme sürecinde Batı’daki kurum ve uygulamaların taklit edilmesi yaygın bir şekilde görülmüştür. Kent konseyleri de bu bağlamda değerlendirilebilecek kurumlardan biridir. Yerel yönetimlerde katılımcı demokrasiyi güçlendirmek amacıyla kurulan kent konseyleri, Türkiye’deki siyasi ve toplumsal yapı içerisinde işlevsizleşme eğilimi göstermektedir.
Bu çalışmada, kent konseylerinin Türkiye’deki işleyişi, “ekstra-modern görünme” çabalarının yarattığı kısırdöngü bağlamında incelenecektir. Kent konseylerinin kuruluş amaçlarından uzaklaşarak sembolik bir katılım mekanizmasına dönüşmesi, “desinler, bizde de var desinler” anlayışının bir sonucu olarak değerlendirilecektir. Bu durumun, kent konseylerini iliberal demokratik yapının bir parçası haline getirdiği ve gerçek bir demokratik katılımın önünde engel teşkil ettiği savunulacaktır.
1. Kent Konseyleri ve Katılımcı Demokrasi: Teorik Çerçeve
Kent konseyleri, yerel yönetimlerde katılımcı demokrasiyi güçlendirmek, yerel halkın karar alma süreçlerine katılımını sağlamak amacıyla kurulan platformlardır. 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 76. maddesi, kent konseylerinin “kent yaşamında, kent vizyonunun ve stratejik planlarının hazırlanması ve uygulanmasında, kentin hak ve menfaatlerinin korunmasında yerel yönetimlere yardımcı olmak ve bu konularda görüş bildirmek üzere” kurulduğunu belirtmektedir.(2) Bu bağlamda, kent konseyleri, farklı toplumsal kesimlerin temsilcilerini bir araya getirerek, kent yönetimiyle ilgili konularda görüş alışverişinde bulunmalarını, ortak kararlar almalarını ve yerel politikaların belirlenmesine katkıda bulunmalarını hedeflemektedir.
Katılımcı demokrasi, demokratik yönetimin temel ilkelerinden biri olarak, vatandaşların karar alma süreçlerine aktif olarak katılımını öngörür. Carole Pateman (1970), katılımcı demokrasinin bireylerin siyasi karar alma süreçlerine katılımını sağlayarak, onları daha iyi vatandaşlar haline getirdiğini ve demokratik değerlerin içselleştirilmesine katkıda bulunduğunu savunur. (3) Katılımcı demokrasinin temel amacı, vatandaşların kendi yaşamlarını etkileyen kararlara katılmalarını sağlayarak, demokratik süreçleri güçlendirmek ve toplumsal adaleti sağlamaktır. Bu noktada, Iris Marion Young (2000), kapsayıcı demokrasinin önemini vurgulayarak, marjinal grupların ve farklı seslerin karar alma süreçlerine dahil edilmesinin gerekliliğini savunur.(4) Kent konseyleri, katılımcı demokrasinin yerel düzeyde hayata geçirilmesi için önemli bir potansiyele sahiptir. Ancak, bu potansiyelin gerçekleşmesi, kent konseylerinin yapısının ve işleyişinin demokratik katılım ilkelerine uygun olarak düzenlenmesine bağlıdır.
2. “Ekstra-Modern Görünme” Çabaları ve Tokenizm: Kent Konseyleri Bağlamında
“Ekstra-modern görünme” çabası, gelişmekte olan ülkelerin modernleşme sürecinde Batı toplumlarını taklit etme çabalarını ifade eder. Bu çabalar, genellikle Batı’daki kurum ve uygulamaların yüzeysel bir şekilde benimsenmesiyle sonuçlanır. Anthony Giddens (1991), modernleşme sürecinde “sembolik düzenlemeler” ve “gerçeklik yanılsamaları” yaratıldığını belirtir. (5) Bu bağlamda, kent konseyleri, “Batı’da var olan bir kurum bizde de olsun” anlayışıyla kurulmuş ve işlevsizleştirilmiş olabilir.
Tokenizm ise, bir gruba veya topluluğa, gerçekte sahip olmadıkları bir temsil veya katılım hakkı verilerek, görünüşte eşitlik ve çeşitlilik sağlandığı izlenimi yaratmaktır. Chantal Mouffe (1993), tokenizmin, farklılıkları ve çatışmaları gizleyerek, hegemonik bir güç yapısını sürdürmeye hizmet ettiğini savunur. (6) Kent konseyleri bağlamında tokenizm, sivil toplum kuruluşlarının ve farklı toplumsal grupların temsilcilerinin kent konseylerine dahil edilmesi, ancak bu temsilcilerin karar alma süreçlerine gerçek anlamda katılımının engellenmesi şeklinde ortaya çıkabilir. Bu durum, kent konseylerini demokratik katılımın bir aracı olmaktan çıkararak, sembolik bir platforma dönüştürür.
3. İliberal Demokratik Yapı ve Kent Konseyleri: Türkiye Deneyimi
İliberal demokrasi, demokratik kurum ve prosedürlerin varlığını sürdürdüğü, ancak özgürlüklerin ve insan haklarının kısıtlandığı bir yönetim biçimidir. Fareed Zakaria (1997), iliberal demokrasilerde seçimlerin düzenlendiğini, ancak hukukun üstünlüğü, güçler ayrılığı ve sivil toplumun özgürlüğü gibi demokratik ilkelerin ihlal edildiğini belirtir. (7) Türkiye’de son yıllarda yaşanan siyasi gelişmeler, ülkenin iliberal demokratik bir yapıya doğru evrildiğini göstermektedir. Bu yapıda, kent konseyleri de etkisizleştirilmekte ve gerçek bir katılım mekanizması olmaktan çıkarılmaktadır.
Kent konseylerinin, yerel yönetimlerin kontrolü altında, sembolik bir katılım platformuna dönüştürülmesi, iliberal demokratik yapının bir göstergesidir. Örneğin, yerel yönetimler, kent konseylerinin gündemini belirleyebilir, üye seçimlerine müdahale edebilir ve kararlarını görmezden gelebilir. Bu durum, kent konseylerinin bağımsızlığını ve etkinliğini zedeler. Ayrıca, sivil toplum kuruluşlarının üzerindeki baskı ve otosansür, kent konseylerinde gerçek anlamda bir katılımı ve müzakereyi engelleyebilir.
4. “Desinler, Bizde de Var Desinler” Anlayışı ve Kent Konseylerinin İşlevsizleşmesi: Bir Kısırdöngü
Türkiye’de kent konseylerinin kuruluşunda ve işleyişinde, “desinler, bizde de var desinler” anlayışının etkili olduğu söylenebilir. Bu anlayış, Batı’da var olan kurum ve uygulamaların, özleri ve felsefeleri tam olarak anlaşılmadan ve içselleştirilmeden taklit edilmesine yol açmaktadır. Kent konseyleri de bu anlayışın bir sonucu olarak, gerçek bir katılım mekanizması olmaktan çıkarılarak, sembolik bir platforma dönüştürülmüştür.
Bu durum, bir kısırdöngü yaratmaktadır. Kent konseylerinin işlevsizliği, vatandaşların katılım konusunda isteksizleşmesine neden olurken, bu isteksizlik de kent konseylerinin daha da etkisiz hale gelmesine yol açmaktadır. Sonuç olarak, kent konseyleri, yerel yönetimlerin meşruiyetini artırmak için kullanılan bir araç haline gelirken, gerçek bir demokratik katılım ve toplumsal dönüşüm potansiyelini gerçekleştirememektedir.
5. Sonuç
Türkiye’deki kent konseyleri, “ekstra-modern görünme” çabalarının yarattığı kısırdöngü içerisinde, tokenizm ve iliberal demokratik yapının etkisiyle işlevsizleşme eğilimi göstermektedir. Kent konseyleri, kuruluş amaçlarından uzaklaşarak sembolik bir katılım mekanizmasına dönüşmüştür. “Desinler, bizde de var desinler” anlayışı, kent konseylerinin gerçek bir katılım platformu olmasını engellemekte ve iliberal demokratik yapının bir parçası haline getirmektedir.
Gerçek bir katılımcı demokrasinin inşası için, kent konseylerinin işlevselliğinin artırılması ve gerçek bir katılım mekanizması haline getirilmesi gerekmektedir. Yerel yönetimlerin, kent konseylerinin bağımsızlığına ve etkinliğine saygı göstermesi, vatandaşların karar alma süreçlerine aktif olarak katılımını sağlaması ve kent konseylerinin kararlarının bağlayıcı olması, bu süreçte atılacak önemli adımlardır. Ayrıca, sivil toplumun güçlendirilmesi ve demokratik kültürün yaygınlaştırılması, kent konseylerinin demokratik katılımın gerçek bir aracı haline gelmesine katkı sağlayacaktır.
Dipnotlar
- Bu çalışmada, “ekstra-modern görünme” kavramı, gelişmekte olan ülkelerin modernleşme sürecinde Batı toplumlarını taklit etme çabalarını ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu kavram, Homi K. Bhabha’nın “mimikri” kavramıyla benzerlikler taşımaktadır. Bhabha, sömürgecilik bağlamında, sömürgeleştirilen halkların sömürgeci güçleri taklit etme eğilimini analiz ederken, bu taklidin asla tam ve mükemmel olamayacağını ve bir “taklitçilik” ve “alaycılık” içerdiğini vurgular. (Bhabha, Homi K. (1994). The location of culture. London: Routledge.)
- Türkiye Büyük Millet Meclisi. (2005). 5393 sayılı Belediye Kanunu.
- Pateman, Carole. (1970). Participation and democratic theory. Cambridge: Cambridge University Press.
- Young, Iris Marion. (2000). Inclusion and democracy. Oxford: Oxford University Press.
- Giddens, Anthony. (1991). Modernity and self-identity: Self and society in the late modern age. Stanford, CA: Stanford University Press.
- Mouffe, Chantal. (1993). The return of the political. London: Verso.
- Zakaria, Fareed. (1997). The rise of illiberal democracy. Foreign Affairs, 76(6), 22-43.