Suriye’deki iktidar değişikliği sonrasında HTŞ lideri, Türkiye Dışişleri Bakanı ile kucaklaşması sırasında Türkiye’den götürülen siyah takım elbise ile görüntülendi. Colani’nin Batı’ya şirin görünmek ve İslamcı bir terör örgütü olmadığını kanıtlamak için kılık değiştirdiği anlaşılıyor.
Ne var ki, bir kulaç kara sakalı gene de onun kişiliğini ele veriyor.
Batı’nın hayat tarzı, giyim kuşamı bütün milletleri etkilemiş ve hâlâ etkiliyor olsa da uygar olabilmek için Batılı bir giyime bürünmek şart değildir. Devrim mi diyelim, değişim mi diyelim, esas dönüşümün beyinlerde olması gerekiyor. Örneğin Türkiye ilk toplumsal değişim sürecine memurlarına fes giydirerek başladı. Namık Kemal gibi hürriyetçilerimizin başında püsküllü fesler vardı. Kurtuluş Savaşımıza kalpaklılar önderlik etti. Türkler, bu kalpaklarla yalnız bağımsızlık savaşını zafere ulaştırmakla kalmadılar, başlarındaki aynı kalpaklarla padişahlığı kaldırdılar, cumhuriyeti kurdular, halifeliği kaldırdılar, medreseleri yasakladılar, öğretimi birleştirdiler. Batılılara şeklen de benzemek için 1925’te diğer başlık türlerini yasaklayarak başlarına şapka geçirdiler.
Genel durumumuza bakılırsa, bu gibi değişikliklerle gene de uygarlık yolunda aldığımız mesafenin fazla olmadığını söyleyebiliriz. Çünkü bu değişimin önce beyinlerde olması gerekir.
Bunun için Batılılara benzemek de şart değildi.
AŞAĞILAYARAK OÇ ALMAK
Suriye’deki gelişmelerle ilgili haberlerde televizyona yansıyan görüntüler arasında yeni rejimin insanlık ve uygarlıktaki yerini gösteren bir manzara sık sık göze çarpıyor. Yeni rejimin taraftarları, Beşar Esat’ın heykellerini yıkıyorlar. Esat’ın fotoğraflarını çiğniyorlar. Bunu yalnızca yeni rejimin silahlı elemanları yapmakla kalmıyor, silahlarını teslim etmek için sıraya girmiş eski rejimin askerlerinin geçeceği zemine de bu posterleri sermişler. Silahlarını teslim edenler Esat’ın posterlerini çiğneyerek kapıdan girmek zorunda kalıyorlar. Boyunları kıldan ince hâle geldiği için kimse buna itiraz etme cesaretini gösteremiyor. Çünkü Colani’nin kılıcı artık bütün kılıçlardan keskindir!
Ne yazık ki, Türkiye’nin en haklı olduğu Kurtuluş Savaşı yıllarında da benzer olaylar yaşandı.
Bunlardan tarih yazıcılarının inkâr edemediği en bilinenleri Sakallı Nurettin Paşa’nın, İzmir’in kurtuluşunun hemen ertesinde, kendisini ziyarete gelen İzmir Metropoliti Hrisostomos’u sivil giyinmiş erlere parça parça ettirdiğidir. Aynı şeyi, yargılanmak üzere Ankara’ya götürülen gazeteci Ali Kemal’i İzmit’te gene askerlere linç ettirerek yapmıştır. Onun askerlik yeteneği hakkında söz söylemek bu işin uzmanlarına düşer fakat medeni bir insan olamadığını en
azından bu iki hareketi kanıtlar.
Mustafa Kemal Paşa’nın İzmir alınınca ayaklarının altına serilen Yunan bayrağını çiğnemeyi reddetmesi, bayrakların milletleri temsil ettiğini belirterek kaldırtması bugün göğsümüzü
kabartıyor.
ONURLA OYNAMAK
Milletlerin birbiriyle savaşlarında ve iç savaşlarda yenen kuvvetin insanlığını, yenilen tarafa yaptığı muameleden anlamak mümkündür. Tarih, Timur gibi yenen komutanın yenilen
Osmanlı padişahı İkinci Beyazıt’ın karısını içki meclisinde saki olmaya zorladığını da yazıyor.
Bu onur kırıcı hareket Beyazıt’ın intiharına sebep olmuştur. Bir kişinin “adam” sıfatı taşıyıp taşımadığını anlamak için onun tutuklulara ve esirlere davranışına bakmak yeter. Türkiye’de tutukevleri ve cezaevleri, böyle pek çok olaylara tanıktır.
Silistre Savunmasının sonunda teslim olmak zorunda kalan Gazi Osman Paşa’nın Ruslar tarafından kılıcının alınmaması ve misafir muamelesi görmesi de var. Büyük Taarruz’da esir edilen İki Yunan Komutanının Türk Başkomutanı tarafından teselli edilmesi ve isteklerinin sorulup yerine getirilmesi de millet olarak övünç vesilemizdir. Uygarlıktan nasibini almamış bir çöl toplumu olan Libya’da devrik lider Kaddafi’ye uygulanan onur kırıcı hakaretler ise tam bir ilkellik örneğidir.
Suriye’deki iç savaşta, muhaliflerin çok haksızlık gördükleri, işkencelere uğratıldıkları doğrudur. Muhaliflerin Esat rejimine karşı iyice kinlendikleri, şimdi bunun öcünü aldıklarını söyleyenler olabilir. Ancak sorun tam da buradadır. Sana yapılanı sen de başkasına yaparsan ondan ne farkın kalır? Heykelleri parçalamak ve posterleri kurşunlamak ve ayaklar altına serip çiğnetmek ilkelliğin bir sonucudur. Böyle bir rejimden uygar bir yönetim beklenemez. İtalyan marka takım elbise ve ayakkabı giyerek uygar olunmuyor.
Macaristan’da sosyalizm yıkıldıktan sonra yeni Macar yönetimi bu konuya şöyle bir çözüm bulmuş. Sovyet yönetimini sembolleri olan heykel gibi 41 eseri başkent dışında açık bir alana taşıyarak “Hatıra Müzesi” hâline getirmiş. Böylece ülke tarihinde bir kopukluğa meydan vermemiş.
Esat’ın kötü yönetiminin alternatifi uygarlıktan nasibine almamış kökten dinci bir rejim değildir. Takım elbise giyerek uygar olunamadığını günümüzdeki Türkiye’ye bakarak de anlayabiliriz. Türkiye’deki bir kısım medyanın Esat’ın posterlerinin çiğnenmesinden nasıl da hoşnut oldukları, verdikleri haberlerin dilinden anlaşılıyor. Ne de olsa Suriye’de yönetime gelenlerle aralarında ideolojik akrabalık var… (30 Aralık 2024)
YORUMLAR