Devlet Bahçeli’nin işaret fişeğini attığı ‘çözüm’ün nihayet ‘içerik’i belli oldu.
Analar ağlamasın, babalar ağlamasın feryatları, DEM Parti heyetinin Abdullah Öcalan’la yaptığı görüşmeden sonra, artık ‘paradigma değişikliği’ biçiminde sürdürülecektir.
Abdullah Öcalan ne demiş?
Eğer Gazze ya da Suriye olmak istemiyorsanız, ‘Meclis’te ‘demokratik çözüm’e evet diyeceksiniz.
Önce ‘Meclis’te kürtlerin ‘statü’sü yasal güvence altına alınmalıdır.
Benim yazılarımı anlamakta güçlük çekenlere hak veriyorum. Çünkü bir gün ‘Terör’ün T’sini yazıyorum, bir başka gün ‘Statü’yü, bir başka gün Cumhuriyet ve Demokrasi üzerine felsefî aşırılıklar falan.
Oysa, yineleyeyim, tüm yazılarım Türkiye üzerinedir, güncel sorunlara bir bakış getirmeye çalışmaktadır ve Türkiye’deki ‘siyasetçi’lerin söylem ve eylemlerini yorumlamaya yöneliktir.
Şimdi Abdullah Öcalan ne diyecek diye ortalığı vaveylaya verenlere söyleyeyim; Abdullah Öcalan yeni bir şey söylemeyecek.
Elli yıldır cephe gerisinden söylediklerinin artık ‘Meclis Kürsüsü’nden söylenmesini isteyecektir.
Burada üzerinde durulması gereken sözcük ‘Meclis’tir.
Bu ‘Meclis’, Türkiye Büyük Millet Meclisi değildir.
Yapılacak yasal ve anayasal değişikliklerle, kibarca ‘Meclis’ denilerek önce ‘Lozan ilkeleri’ tartışmaya açılacaktır.
‘Paradigma değişikliği’ demek tam da bu demektir.
AKP ve MHP’nin ‘Türkiye Yüzyılı’ sloganı da bu anlamdadır.
Bu, kendi terimleriyle, yanlış bir biçimde ‘Ulus-Devlet’ dedikleri ‘tarihsel/toplumsal kategori’nin aşıldığı ve günün koşullarına uydurulması gerektiğinin dillendirilmesinden başka bir şey değildir.
Bir başka deyişle, Türk, Kürt, Çerkez, Ermeni diye başlayan ‘Halklar’ın ‘demokratik cumhuriyeti’ne geçilecektir.
‘Millet’ yerine ‘ümmet’ diyen AKP ve türevi parti yöneticilerinin söylediklerinin bir başka söyleniş biçimi yani.
‘Türkiye Halkı’ yerine ‘Türkiye halkları’ denilmiyor mu?
Bu, ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir’ formülünün yeniden formüle edilmesinden başka bir şey değildir.
‘Türkiye halkı’ yerine ‘Türkiye halkları’ demekle çok şey mi değişmiş olacaktır?
Evet.
Önce T.C’ye bir ‘düşmanlık’ tohumu ekmekle başlanmıştı.
Sonra ‘Andımız’!
Ergenekon, Balyoz ve ardından 15 Temmuz, ve bugünlerde ‘Teğmenler’ konusu hep bu bağlamda düşünülmelidir.
Konunun ‘öz’ü demek ki neymiş?
Geçen yüzyılın başında girilen ‘Millî Demokratik Devrim’ler çağı kapanmış, Türkiye özelinde 1925’te denenen ‘Şeyh Said’ hareketi, yüzüncü yılında yeniden canlanmıştır.
AKP ve MHP’nin ‘Türkiye Yüzyılı’ işte tam da budur.
‘Meclis’e Apo da gelsin, cüppeli Ahmet de, ad ve sanlarını anarken iğrendiğim ne kadar tarikat-marikat varsa onlar da gelsin, ‘halklar’ ve ‘inançlar’ özgürleşsin.
Adlarını anmaktan iğrendiğim ne kadar AKP’li ‘bakan-makan’, ‘siyasetçi’, ‘yönetici’ varsa bugün bu ‘Meclis’te değil midirler?
Apo gelirse yer yerinden oynayacak değildir.
Devlet Bahçeli onun elini sıkıp yanağını öpebilir.
Ve “bugüne kadar söylediklerim için umarım kırılmamışsınızdır, biliyorsunuz siyaseten söylemiştim” diyebilir.
Bu, Apo’nun ‘Meclis’e giremeyecek kadar kötü olduğu anlamına gelmez, Devlet Bahçeli ve şürekasının ne kadar ‘dönek’ olduklarının açığa çıkması anlamına gelir.
Abdullah Öcalan’ın ‘paradigma değişikliği’ önerisini ayrıca açacağım ve olabildiğince felsefî, sosyal ve politik yönlerine değineceğim.
AKP ve MHP’nin ‘çözüm’ önerilerinin ise, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yıkmak projelerine Apo’yu da katmaktan başka bir amacı olmadığını söylemek durumundayım.
Abdullah Öcalan kuşkusuz önemli bir figürdür ve etkin olabilir.
Ancak AKP ve MHP ile ‘işbirliği’ yapmasını ‘sosyalist sol’a nasıl açıklayacaktır?
Yoksa Türkiye’de ‘sosyalist sol’ olarak bilinen kesimlerin ‘sosyalist sol’la bir ilişiklerinin kalmadığı mı söylenecektir?
İran’daki ‘Molla Devrimi’ne alkış tutan ‘sosyalist solcu’lar konumuna düşmemelerini dileyelim.
‘Paradigmanın kralı’ işte tam da bu durum için geçerlidir.
O arada, yoksa CHP’nin Cumhuriyet’in başına geçirmek için çabaladığı ‘Tac’ da bu mu idi diye sorulabilir?
Eğer öyleyse, Golanlı Ahmet’in Suriye’de giydiği ‘Tac’dan ne farkı vardır?
İşte ‘Demokrasi’ adına dökülen kanların Cumhuriyet çınarını kökünden kurutmaya yarayan bir ‘kirli su’ya dönüştüğünü görmemize yarayan son örnek Golanlı Ahmet’in giydiği ‘Tac’dır.
Demek ki, sadece ‘Demokrasi’ demekle olmaz, nasıl bir demokrasi olacağını da bilmek gerekmektedir
YORUMLAR