Oktay EROL
Türkçe’nin varsıllığını bırakıp, başka dillere ulama yaparak ya da üzerinde oynanarak oluşturan sözcüklerin ilk sıralarında yer alanı, bugün için sıkça da konuşulan “kayyım” olmalı! Aslına bakarsanız “kayyım” mı, “kayyum” mu sorusunu da sormak istiyorum! Gazetelerden okuyoruz, televizyon haber kanallarında duyuyoruz, her şeyi bilen “çok bilmişlerin” her birinden ayrı ayrı dinliyoruz! “Kayyım” diyenden de, “kayyum” diyenden de geçilmiyor!
“Ne gerek var bunu büyütecek” diye sormak isteyen varsa, biraz susmalı; önce iyice dinlemeli! Özellikle de “Osmanlıca” denilen, Arapça/ Farsça ile harmanlanmış, “halk anlamasın/ anlarsa aydınlanır/ başımıza sorun oluşturur” denilerek Türkçe’yi yaşamdan çıkaran anlayışın zaman zaman tepki gösterdiği Harp Devrimi’nin amacı “aydınlanmaydı”! Peki, 1923 yılında okur/ yazar oranının yüzde 2,5, 1927’de yüzde 10,5, 1935’de yüzde 20,4 olduğunu duyduğunuzda neler düşündünüz? Neden Cumhuriyet’in yaşamımıza girmesinden önce okur/ yazar oranı parmakla gösterilecek denli bir sayı iken, neden dört yıl sonra dört katına çıkıp her yıl sayı ikiye/ üçe/ beşe katlanıyor?
***
“Atatürk devrimleri” denilince aklımıza gelenler şunlar: Saltanatın kaldırılması, Cumhuriyetin kazandırılması, halifeliğe son verilmesi, tarikatların varlığına son verilmesi, laiklik, kadın hakları… Bunların her biri “ayrı bir devrim” gibi görülse de, birbirini tamamlayan ögeler! Türkçeyi kullanmak yerine Osmanlıcayı diriltmeye çalışanların ısrarla devrim yerine “inkılap” dediklerini bilirsiniz! Aslında “inkılap” sözcüğündeki “a” harfi şapkalı, “p” harfi de Arapça’da “b” olarak yazılır! Sözcüğün yazılımına ilişkin bilgisi olmayanların zaman zaman “inkilap” dediği de bilinir! “İnkilap” sözcüğünün Arapça “kelp”, sözüm ona “köpek” anlamına geldiği akılları karıştırmaya yetmez nedense!
Şunu söylemek olası: Bizim dilimiz Türkçe, tarih boyunca birçok yazıtlar ortaya koymuş bir ulusun dili ne yazık ki Arapça/ Farsça arasına sıkıştırılmaya, yüzyıllardır yapıldığı gibi “yine” bozulmaya çalışılıyor! Bir yandan okunmasın, bir yandan yaşananlar anlaşılmasın, bir yandan “iktidarların” tutumu sorgulanmasın, halk “iktidarın” kulu olduğuna inandırılsın/ halka verilen her şey “iktidarın” sayılsın…
***
“İnkılap” sözcüğü için “devrim” demek doğrusudur; herkesin “doğrusunu” anlayabileceği, yazabileceği, söyleyebileceği bir sözcüktür! “Kayyım” ya da “kayyuma” gelelim! Arama motoruna baktığınızda TDK tarafından “kayyum, kayyım” olarak düzeltilmiş; nedenini bilmiyoruz! Sözcük, Arapça “kama= durmak” sözcüğünden türemiş, “yasalarla belirlenen bazı durumlarda, başkasının bir işini yapmak ya da bir malı yönetmek için atanan kimse” anlamına geliyormuş. Buna Türkçe bir sözcük olan “ödünççü” demek, “o işe ödünççü atamak” neden kimsenin aklına gelmiyor da, TDK’nın bile “ikirciklenmesine” neden olan bir Arapça sözcük kullanmak daha uygun oluyor? Nerede yaşadığımızı, tarihimizi unuttuk mu?
***
“Kayyım” ya da “kayyum” demek ikircikliği yaşamaktansa “ödünççü” demek daha akılcı kanımca! Sözcük kadar, “ödünççü atama” konusu da tartışmaya değer! Halkın “özgür istenciyle” seçilmiş olanların, yine halkın “özgür istenciyle” gitmesi gerektiğini toplumun her katmanı benimser! Görev süresi içinde yaptığı herhangi bir yanlış, herhangi bir kamu malına zarar veren varsa “hepsinin” birer birer “hukukun” önünde hesap vermesi herkes için yararlı olur! Öncesindeki yaşanmışlıkların, adaylık sürecinde yapılan soruşturmada “engel sayılmayan” olayların, göreve gelmesinin ardından karşısına çıkarılması, suçlanması, “her şeyi bilen” konuşmacıların yerlerinde diklenmesi hoş değil!
Dün duydum; sözde İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun da, Ankara’da Mansur Yavaş’ın da, Adana’da Zeydan Karalar’ın da yerlerine “ödünççü” atanması bekleniyormuş! Sakının ha, bunların doğru bir yaklaşım olmadığını, “demokrasinin” yalnız sayılan belediler için değil “herkes için” önem taşıdığını unutmayın! Görev sürelerinde “varsa” suçları söyleyin, ancak “iktidar” gücüyle sopa gösterme huyunuzu da değiştirin artık! Halk gerileceği değil, “sevineceği/ doyabileceği” haberler bekliyor artık! 091124
YORUMLAR