Düğme yanlış iliklenirse…/2

Oktay EROL Ne politikacılar, ne sivil toplum örgütlerinin yerel sözcüleri bir yandan “düğmeyi doğru iliklemek”, bir yandan da “sorunun çözümünü” gerektirecek etmenler üzerinde durmak yerine “günü kurtarmak” ya da “burada bir kez görünmüş olayım” anlayışıyla açıklamalar yapıyorlar! Örneğin “geçinememe” konusu ya da “şiddet” salt öğretmenler için mi, doktorlar için mi, beyaz yakalılar için mi, fabrika işçisi için mi? Hayır, ancak açıklamalar yapılırken sanki “bir” kendi kurumlarının içinde bulunanlar “alım gücüne” karşı savaşıyormuş ya da “bir” kurumlarında “şiddet” gerçekleşiyormuş gibi sözler kullanıyorlar! Şiddet konusu… Şiddeti yalnız kadınlar, yalnız çocuklar, yalnız sağlık çalışanları, yalnız sokak hayvanları mı yaşıyor? Ekonomik zorluklar nedeniyle “evin” tüm bireyleri de, ay sonuna dek aylığını yetiştiremeyip gereksinimlerini öteleyenler de, sağlık kuruluşlarında gereken ilgiyi göremeyen hasta da/ hasta yakını da, ev hanımı da… *** Şiddet, en kısa tanımıyla “kişilere, nesnelere yönelik düşmanlık; öfke duygusunun, yoğun, yıkıcı bir şekilde ortaya çıkması…” Şiddetin sosyal nedenleri olarak da; toplumda şiddetin hoş görülmesi, sorun çözme yöntemi olarak görülmesi, aile eğitiminin yetersizliği, medyanın etkisi, cinsiyet rolleri, yaşam sıkıntıları, göçler, küreselleşme gibi etmenler sıralanmış olsa da, ilk sırada “ekonomi” yer alıyor! Adana’da, “şiddet” konusunda art arda açıklama yapan Tabip Odası Başkanı Uzm. Dr. Selahattin Menteş’in de birbirine benzer açıklamalarına tanık oluyoruz! Örneğin son açıklamasında “Her ay sayısı katlanarak artan yüzlerce hekim bu kötü koşullar ve gelecek kaygısıyla ülkesini terk ediyor. Neredeyse hepimiz, çalışma yükümüzün yanında bu sağlık sisteminde ruhsal anlamda zorluklarla da karşılaşıyoruz. Daha geçen hafta üç meslektaşımız maalesef intihar etti” sözleri, sorunun “ekonomik” boyutunu kanıtlamaya yeter! *** Sözü edilen “ekonomik koşullar, gelecek kaygısı” herkesin sağlık sistemini, toplumsal davranışını, eşduyu yoksunluğunu da ortaya çıkarıyor! Kimi zaman kendine, kimi zaman aile bireylerine, kimi zaman da toplamda “farklı” reflekslerle ortaya çıkıyor! Özellikle “iktidara” yakın medyada en sık yer alan konuların başlında “şiddet” olayları gelmesine karşın, “yakalandı, ceza evine gönderildi, hesabı soruldu” ötesinde bir gelişme yer almıyor! Yaşanan “her” olayın bir “gerekçesi” olmalıdır! Kimse durduk yerde ne yolda giden bir yaşlının yeni bankamatikten çektiği “emekli” aylığını çarpmak ister, ne de kurulu ailenin bir bireyi durduk yerde/ önce eşine/ sonra çocuklarına/ ardından da kendi yaşamına son vermez! Bu tür olayların “nedenleri”; gerek mecliste, gerekse sivil toplum örgütlerinin yapıları içerisinde neden tartışılma, araştırılma gereği duyulmaz da, “yanlış iliklenen düğmenin” ardına sıralanır? *** “Düğmeyi baştan yanlış iliklemek” deyimi öyle yabana atılacak bir söz olmadığı gibi, yanlışı yinelemenin de yaşamımıza ne denli sorunlar kattığını göz ardı gerek! “İktidar” yapmak istediğini yaklaşık çeyrek yüzyıldır yaptı/ yapıyor; bir yandan “muhalefet”, diğer yandan sivil toplum örgütleri “yapılanlara karşı” nasıl bir tutum alıyor, o da önemli! Sözünü ettiğim “çığırtkanlık” değil, geçmişte söylenenleri yinelemek de değil! Doymayan, temel gereksinmelerini sağlayamayan, iyi yaşayamayan, çocuklarının gözünde edilgenleşen bir aile büyüğünün yaşadıklarının “nedeni” düşünün isterim! 041023
Benzer Videolar