Zeki SARIHAN
Millet İttifakı 30 Ocak 2022 günü, seçim beyannamesi veya hükümet protokolü sayılacak uzun bir metni kabul ederek millete duyurdu. Ülkeyi gitgide yoksullaştıran ve Ortaçağ Karanlığına sürüklemekte inat eden Tek Adam rejimine karşı bu metin, umut ve moral verici bir rol oynadı. Bunun siyasi ibreyi Millet İttifakına doğru çevirdiği kanısındayım. Öyle mi değil mi bunu geniş katılımlı ve tarafsız kamuoyu yoklamaları gösterebilir. Oradan da umut verici rakamlar geliyor.
Bu gelişmeyi, Türkiye’nin çok partili bir rejim içinde bulunmasına borçluyuz. Tek adam yönetimi, her ne kadar siyasi yasaklar getirse, anayasal kurumları kendine bağlasa da anayasanın esası olan çok partili hayata son veremedi. Bunu yapmak isterdi fakat o zaman da bütün dünyada demokrasi ile ilgisini kesmiş bir diktatörlük olarak tanınacaktı. Göze alamadı, yalnız, siyasi partilerden birinin kazandığı hemen bütün belediyeleri elinden aldı, onu Meclis dışında bırakmak için de Anayasa Mahkemesini görevlendirdi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerini iptal ettirerek ve şimdi başkanına siyaset yasağı getirerek, ana muhalefet partisi başkanını linç ettirme girişimine zemin hazırladı. Meral Akşener’in kazandığı MHP kongresini iptal ettirdi. Seçimi kaybettiğinde muhalefetin hükümet kurmasına veya koalisyona gidilmesine engel olarak seçimi yenileme kararı aldı. Buna rağmen çok partili hayata son veremedi.
ERDOĞAN KESENİN AĞZINI NEDEN AÇTI?
Seçim tarihi yaklaştıkça Erdoğan, devletin kesesinin ağzını iyice açtı. İçinde ne varsa çeşitli halk katmanlarına dağıtmaya başladı. Asgari ücret artırımı, emekli maaşlarında alt sınırın artırılması, vergi afları, ertelenen vergiler, yeni kredi kolaylıkları, emeklilikte yaşa takılanların sürüncemede olan emeklilik hakları ve diğer vaatler. Bütün bunlar, önümüzdeki seçimlerin Erdoğan için heyet memat meselesi olduğunu gösteriyor. O bunu “Devletin bekası” olarak adlandırıyordu ve gerçekte bu zaten kendi iktidarının bekası anlamına geliyordu “Erdoğan’ın seçimi kazanmak için yapmayacağı yoktur” deniyordu. Bu iddia halen gerçekliğini koruyor. Önümüzdeki seçimler, muhalefet partileri ve hâlâ varlığı süren bir takım kurum ve laiklik gibi kavramlar için de var olma veya yok olma mücadelesine sahne olacak.
Erdoğan’ın ağzını açtığı keseden bol kepçe dağıttığı paralar, gene de hayat pahalılığının önüne geçemedi. Seçim hatırına da olsa emekçilerin kavuştuğu bu imkânların çok partili hayata borçlu olduğumuzu unutmayalım. İktidara yürüyen bir muhalefet olmasaydı, halkın ekonomik durumu bugün çok daha kötü olacaktı.
İKTİDAR KİMİN HAKKIDIR?
Siyaset, esas olarak hazinenin hangi sınıflar yararına kullanılacağı mücadelesidir. Siyaset sınıflar adına yapılır. Hangi sınıfın elinde daha çok mali imkânlar varsa, hangi sınıf daha örgütlüyse ve hangi sınıfın yönetme tecrübesi varsa, iktidar onun hakkıdır. Zenginlik kaynaklarına hükmedemeyen, örgütsüz ve yönetim tecrübesi olmayan emekçiler bu nedenle bin yıllardır devlet yönetiminden uzak kalmıştır. Bu nedenle iktidar, feodal veya kapitalist gruplar, çevreler ve aileler arasında el değiştirip durmuştur.
Emekçi sınıfların örgütlenerek iktidar mücadelesine başlamaları, şunun şurasında yüz yıllık bir olaydır. Başarısızlığa uğramalarının nedeni de kapitalist bir dünya ile çevrelenmiş olmaları, emekçilerin yeterince yönetme deneyiminin bulunmayışıdır. Bu nedenle günümüzde yönetim mücadelesi, esas olarak hâkim sınıflar arasında bir mücadele olarak sürüp gidiyor. Kuşkusuz bu hep böyle gidecek değildir. Bizim sabrımız tükendi ama tarih, sabırlıdır.
ÇOK PARTİLİ HAYATIN FAYDALARI
Bir tarafta aşırı zenginlerin Tevfik Fikret’in İttihatçılar için kullandığı yağma sofralarında yedikleri önlerinde, yemedikleri arkalarındayken, halk kitlelerin yoksulluktan bunaldığı dönemler, muhalefetin yasaklandığı dönemlerdir. Osmanlı döneminde Türkiye zaten çok partili bir hayat görmemiştir. Tek Parti döneminde halkın çektiği yoksulluğun nedeni de muhalefetin yokluğunda aranmalıdır. 1930’larda ve 1940’larda muhalefet partileri bulunsaydı, her halde vergi memurları, vergisini ödeyemeyen köylünün sağmal ineğini veya mutfağındaki tencereyi alıp götüremezlerdi. 1945 sonrasında halkın geçim durumunun geçmişe göre bir parça düzelmiş olmasının nedenlerinden biri de muhalefet partilerinin ortaya çıkmasıdır. CHP’nin uygulamalarına DP itiraz etmiş, 1950 sonrasında da DP iktidarını dengeleme görevini CHP yapmıştır.
İktidar sahibi hiçbir lider veya parti, halka bir şeyler vermeyi sevaba girmek için yapmaz. Halkın isyanını önlemek için de bir şeyler yapmak zorundadır. Her iktidarın halk tarafından sevilmeye, övülmeye ihtiyacı vardır. Fakat bunlar, zenginliklerin paylaşılmasında esas nedenler değildir. Zaten, sistemin ayakta durabilmesi için de halkın açlıktan ölmemesi gerekir. Halkın karnı iyi kötü doyacak, çalışacak, üretecek, vergi verecek, sanayi mallarını satın alacaktır. Sanayicinin, bankaların, tüccarların varlıklarını devam ettirebilmesi için de halkın eline bir şeyler geçmesi gerekir. Fakat bu olgular da çok partili hayatta muhalefet partilerin işlevini üstlenemez.
MİLLET İTTİFAKI EMEK İTTİFAKI DEĞİLDİR
Millet İttifakı’nı mutabakat metninde önemli eksiklikler, boşluklar vardır. Laiklik, zorunlu din dersleri, emperyalist dünyadan kopmayı göze alamamak gibi bazı konuların bulunmayışını eleştirsek de bunun devrimcilerin programı olmadığını bilmeliyiz. Metne rengini veren, bugünkü Türkiye’nin sosyolojisidir. Bu, bir sosyal demokrat-merkez sağ ittifakıdır.
Ona bir halk ittifakı gözüyle bakmak hatadır. Günümüzde, Türkiye siyasetine, nüfus çoğunluğunu oluşturan emekçiler değil, burjuva kesimler yön veriyor.
İktidarın AKP’den alınarak Millet İttifakına geçmesi, halk kitlelerine bir parça nefes aldıracaktır. Durum, 12 Mart rejiminden çıkmamızı sağlayan Ecevit-Erbakan koalisyonuna benziyor.
Önümüzde mücadele edeceğimiz uzun yıllar, kazanacağımız daha çok şey var. (1 Şubat 2023)