Oktay EROL
Anlaşılması “zor” günler yaşanıyor!
Bu ülkede, seçmenin özgür istenciyle işbaşına gelen bir “iktidarın” olduğuna, “iktidarın” yurttaşın sorunlarını çözmek için uğraş verdiğine, ülkenin her katmanı gibi “kendi elini” de taşın altına koyduğuna, aynı gemide “eşit özveriyle” bulunulduğuna inanan var mı gerçekten?
“Seçmenin özgür istenciyle” diyorum, çünkü seçmenin “istediğini seçme özgürlüğü” olduğu belirtilir, en kötüsü de “buna” herkesin anlanması beklenir!
Eğer öyle bir şey olsa, sözüm ona, “seçmenin” özgür istenciyle “iktidarı “ belirleme olanağı olsa, milletvekilini/ belediye başkanını seçebilse bugün koltukta olanların “kaçı” orada olurdu acaba?
Milletvekilini, belediye başkanını, meclis üyelerini “mahalle muhtarını” belirler gibi “siz” belirleyeceksiniz; işte o zaman ona “ulusal istenç= milli irade” denir, bizdekinin adı bambaşka bir “sultanlık”/ genel başkan ile yanındakiler kimi isterse seçilecek de o!
***
“Zor” günler yaşıyoruz gerçekten!
Burada A ya da B örgütleri demiyorum; hepsi bu işleyişten hoşnut, sistemden hoşnut, yurttaşın bunları benimsemesinden hoşnut, sesini yükseltenin üzerine gidilmesinden hoşnut, sindirilmişlikten hoşnut!
Oturdukları yerden “kalk” diyen yok, her seçim öncesinde listeye girmesinin önünde bir engel yok; listeye giremeyen aday adayları iki gün söylendikten sonra susuyorlar nasılsa, ayrıca bir sonraki seçime ne kaldı ki şunun şurasında?
Genel merkezin belirlediği, seçilecek sıraya koyduğu, seçmenin “tıpış tıpış” oyunu verdiği isimlerin yanına seçmenin gidebilmesi de zor!
Yaşadığı sıkıntıyı anlatabilmesi de zor!
“İktidarın” Adana’da kaç milletvekili var? Haydi, yurttaş yıllardır yaşadığı zorlukları ıkınmadan/ sıkılmadan kapısını çalsın da anlatsın!
Kapıdaki görevliye adını verse tanımaz, yüz yüze gelse bakışlarını çevirir, anlatsa sözünü dinletemez…
Zaten istenen de bu değil mi? Seçmeni tanımayacaksınız, bilmeyeceksiniz, sözünü duymayacaksınız…
Adı da “ulusal istenç” olacak!
***
Bu ülkede yirmi yıldır bir “iktidarın” olduğunu herkes biliyor kanımca…
Yaşları “yolun yarısını” geçenlerin bile “yaşananlar” karşısında şaşkın olduğunu da herkes biliyor!
Yaşı yarımyüzyılı geride bırakanlar, daha ileri yaş gruplarını yazmıyorum bile…
Şimdiki gibi, akşamdan sabaha temel besinlerin bu denli zamlandığına, yine temel besinlerin bu denli alım gücüne zorluk yaşattığına geçmişten “bir tane” örnek vermekte bile zorlanıyorlardır kanımca!
Darbeler yaşamış, yetmiş sente el açar olmuş bir ülke düşünün; hiç birinde bu günkü gibi yurttaş zorlanmamış, açlık sınırı altında kalmamış, ucuz raflar aranmamış…
Bu yaşananları anlatacak birini bulamıyorsunuz, işin acılı yanı bu!
Ya bir kapalı salonda buluşup konuşuyorlar, ya bilindik/ önceden belirlenmiş kalabalığa sesleniyorlar, ya da “iktidara” omzunu dayamış çokluklara…
“İktidar” sözcüsü, bunca yaşanan sıkıntıları yalanlarcasına “yurttaşlarımıza her tür desteği yapıyoruz, bu ülkede işsizlik yok, siz bize güvenin, ekonomiyi biz uçuracağız göreceksiniz” diye konuşuyor, bulunduğu kalabalık ayakta alkışlıyor!
“Ulusal” değil, “doymuşların istenci” demek daha doğru olur!
***
Bırakalım hepsini, bu ülkenin bir para birimi var, en önemlisi de “ulusal parayı koruma yasası” diye bir yaptırım var!
Peki, ülkenin yeraltı varsıllığı olan maden, kayalarından öğüttüğün çimento, güneşinden/ rüzgarından elde ettiğin elektrik, toprağından elde ettiğin mısır/ buğday/ ayçiçeği neden dövize endeksli hiç düşündün mü?
İçtiğin su, temizlikte kullandığın tuvalet kağıdı, şeker, et, süt, yumurta; aklına ne geliyorsa…
Peki, bunları dile getirebileceğin, “ulusal parayı neden bu denli değersizleştirdin” diyebileceğin, gelen zamların hesabını soracağın, en önemlisi de “sözünü” dinletebileceğin vekilin var mı; onu öğrenmek istiyorum!
***
Bu ülkede “zor” günler yaşanıyor!
Yaşanan “zorluğun” nedeni “iktidar”…
Yurttaşların büyük çoğunluğunun asgari ücretle ya da altında bir aylıkla yaşamını sürdürdüğünü biliyor! Yine gençliğin büyük bir bölümünün işsizlikle sınandığını, psikolojik sorunlarla iç içe olduğunu, belediye ekmek büfelerinin önünde uzun ekmek kuyruklarının olduğunu biliyor!
Bakınız daha dün elektriğe/ doğalgaza gelen zam, üzerine bir de yeni yılla birlikte geleni ekleyin, buna haftada birkaç kez zam gelen akaryakıtı, şekere/ yağa/ ete geleni de ekleyin…
Yirmi yıllık “iktidarın” bunlara çözüm üretmek için gecesini/ gündüzüne katması gerekirken, haftalık toplantılarda konuştuklarını duyuyorsunuz…
Sanıyorum, bu ülkede “iktidardan” kötü söz duymayan bir kişi bile kalmamıştır, yanındaki doymaz/ açlarından başka; bir onlar geçimlerini sorun etmiyorlardır, bir onların ekmek sıkıntısı yoktur…
Bu yurdun insanlarına “ne” denildiğini tek tek sıralamak istemiyorum!
“Zor” günler yaşanıyor gerçekten!
010622
YORUMLAR