Felaketler ayı Kasım…
İnternette şöyle bir gezelerken dikkatimi çeken kasım ayının felaketlerle dolu olduğunu fark etmem oldu.
12 Eylül 1980 darbesinden iki yıl sonra 7 Kasım 1982 yılın da Anayasa referandumunda %91.37 oranında kabul edilen “evet” oyu…
Nasıl kabul edilmesin ki, ordunun belirlediği şeffaf oy zarflarının dışından “ret” için kullanılan mavi pusulayı hangi yürek oylayabilirdi ki?
İşte korku kültürüyle yoğrulan Türk halkının o “evet” oyuyla, 1982 Anayasasının temel özelliği, otorite-özgürlük dengesinde ağırlığını belirgin biçimde otoriteden yana koymasıydı. Anayasanın daha sonra değiştirilen Başlangıç Bölümü’nde “kutsal Türk devletinin varlığına karşı Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir iç savaş ve ayaklanmanın gerçekleşme noktasında” Türk Silahlı Kuvvetlerinin müdahale ettiği yazılmıştı. Bu Anayasa'yla yasama-yürütme ilişkisinde yürütmenin güçlendirilmesi, temel hak ve özgürlüklerin ciddi biçimde kısıtlanması hedeflenmişti.
Ve öğündür bugündür hak ve özgürlükten yoksun, adil yargılanmaların olmadığı suçlunun elini kolunu sallayarak gezdiği, aydınların, bilim insanlarının dört duvara sıkıştırıldığı, güya bir hukuk devleti olmaya devam etmiyor muyuz?
Ya… Tarih kitaplarında adı geçen “Ekim Devrimi”…
20. yüzyılın başında dünyayı sarsan ve biçimleyen belki de en önemli hadise, 104 yıl önce 6-7 Kasım tarihlerinde cereyan etmişti. Jülyen takvimine göre −13 günlük fark yüzünden− Ekim ayına denk geldiği için, literatüre “Ekim Devrimi” olarak da geçen bu hareket, sadece sosyalist kuram ve uygulamaları değil, milletlerin ve insanların kaderlerini de etkilemiş, umut ve korkularını tetiklemişti. Eski rejimi tarihe gömen devrim; işçi ve asker Sovyetlerinin iktidarı almasıyla başlamış, 1918-21 arasındaki iç savaş ile sarsılmış, Avrupa’da yükselen hareketin bir türlü devrime dönüşememesi ile yalnızlığa gömülmüş, Stalin dönemiyle başlayan “karşı devrimle” birlikte yozlaşmıştı. İki bloklu dünyanın ve Soğuk Savaş döneminin ardından 1991'de yıkılan SSCB, 1917 ideallerinden çok uzaktaydı. İngiliz tarihçi Edward Hallett Carr, “Bazıları tarafından insanlığın baskıdan kurtuluşunun dönüm noktası olarak selamlanan, diğerlerince de bir cinayet ve felaket olarak tanımlanan Rus Devrimi de Fransız Devrimi gibi, daha uzun süre düşünceye özel bir yön vermeye devam edecektir” diyeli neredeyse 60 yıl oluyor…
En büyük felaket ise daha gencecik yaşında hayata gözlerini yuman, Türk’ün kimliğini, onurunu tekrar kazandıran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün göçüp gitmesi değil mi?
Çok erkendi ve yapacağı daha çok devrimler vardı…
Ruhun huzur bulsun Atam, biz hala senin öğretilerinle, senin ışığınla yolumuza devam ederken, senin gösterdiğin hedefe doğru çocuklarımızı yetiştirmeyi sürdürüyoruz…
Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!