“İktidar”, gönüllerde kalmak istiyorsa…
Pazarda son anları bekleyen, hesabına geçtiği anda aylığını nasıl harcayacağının hesabını yapan, kilolarla değil/ gramlarla alış-verişte gereksinmelerini sağlamaya çalışan, oturduğu odanın lambasını bile yakarken en aza düşürmeye çalışan insanlara “ekonomiden ne anlıyorsun, ayağını yorganına göre neden uzatmıyorsun, neden eskileri kullanmıyorsun, çocuğunu neden şımartıyorsun, neden elini taşın altına koymuyorsun, neden hesabını bilmiyorsun” diye sorulmayacağı gibi, “bu ülkede açlık/ doyumsuzluk yok” da diyemezsiniz!
Bırakın bunları, elektrik/ doğalgaz faturalarında, adına “hizmet” denilerek faturaya alt alta eklenen/ kimin cebine/ neden gittiği bilinmeyen bedeller yokmuş gibi, “gereken katkıyı yapmasak fiyat daha da yükselir” de diyemezsiniz!
Emekçilerin zorlu çalışma koşullarına karşın, bir ay sonunda eline geçenin ne olduğu bilinmiyor, ele geçenle bir ay boyunca gereksinmeleri karşılamanın olanaksızlığı görülmüyor gibi “biz en iyisini veriyoruz, Avrupa bizden daha kötü, yirmi yıl önce verilen neydi/ biliyor musunuz” da diyemezsiniz!
Derseniz…
Ya yaşananlar konusunda doğru bilgi sahibi değilsiniz demektir, ya da tüm yaşananları bilerek bunları söylüyorsanız duyu organlarınızda sorun var demektir!
***
Sokakta, pazarda, ekim alanlarında sorunların hangi boyutta olduğunu anlamak için sanki bolca kitaplar okunmalı, sanki öğrencisi olmayan/ rektörü, öğretim üyesi, birçok görevlileri hak etmeden aylık alan üniversitelerden birinden mezun olunmalı…
Toprağı eken, suyu kullanan, biderini atan, tarımsal gübresini/ ilacını karşılayan üretici hasatta ne alırsa kazanacağını bilmiyor sanki…
Bugün, tarihsel doruğa yükselen dolar kurunun, yakın gelecekte üreticinin yaşamını zorlaştıracak girdiler nedeniyle günlerinin üzerine karabasanlar çökmeyecek sanki…
Şunu bir anlayan varsa iyice anlatsa da, olanları benimsesek:
Corona virüs sürecinde tüm dünyanın ekonomik daralmalara sürüklendiği yineleniyor her zaman!
Doğrudur, ulusal ölçekli/ küresel firmalar özellikle kapanma döneminde ilki stokları eritememek, ikincisi yeni üretim yapamayarak bungunluk yaşadıkları gibi, tüketiciler de alım gücü yetersizliklerinden dolayı bir kısır döngüye girdiler!
Unutulmasın ki, bu firmaların arasında yerli Türk firmaları devede kulak!
Sözüm ona, eğer Türk firmaları bir yitirmişse, yabancı firmalar beş/ on yitirmişlerdir!
Neden öyleyse beş/ on yitiren yabancı ülkelerin para birimleri karşısında Türk lirası düşüyor?
Neden koca koca küresel işletmeleri kapılarına kilit vururken, koca İngiltere tır şoförü bulamadığı için yakıt sorunu yaşarken, koca süper güç raflarında temele ürünler bulunduramazken, Almanya’da kuyruklar varken (bize, alanlardan seslenenler böyle söylemedi) neden bizim para birimimiz değersizleşiyor, neden alım gücü daralıyor, neden girdi fiyatları el yakıyor, neden…
***
Sıkça yineliyorum: yirmi yıldır, ülkenin her taşını yerinden oynatacak gücü elinde bulundurması için destek verilen iktidarın, bugünkü yaşanan sıkıntıları başkalarının üzerine yıkmaya çalışmasının inandırıcılığı yoktur/ olamaz da!
Ayrıca, bunca geçen süreden sonra “yapa-cağız/ çöze-ceğiz/ vere-ceğiz” diye biten, önümüzdeki süreç için verilen sözlerin de inandırıcılığı yoktur/ olamaz da!
Kim nasıl düşünüyor, nasıl bir öngörü taşıyor uzun uzun konuşulur da; yurttaşın pazarda, sokakta, markette uzandığı her şeyin salt dokunan elini değil, tüm yaşam alanını etkilemesinin “sorumlusu” başkası değil; bu iktidardır!
Yurdun dörtbir yanında beton yapıların yükselmesinin de, Boğaz’da iki yakanın köprülerle bağlanmasının da, üretim üzerinde oluşan caydırıcılığın da, köylerde yaşamını sürdürenlerin kentlere kaçmasının da, genç işsiz sayılarının her gün biraz daha armasının da, çevre/ doğa üzerinde oyunlar kurgulanmasının da, ülkenin büyük çoğunluğu açlıkla sınanırken/ bir avuç yandaşın şatafatlı yaşamı da, değişen hukuk/ adalet anlayışı da, hırsızın/ haksızın/ suçlunun/ şiddet yanlısının/ kazanımların çar-çur etmenin ödüllendirilmesinin de, en duyarlı olması gereken kurumların politikleşmesinin de, bu denli orantısızlığın da nedeni bu iktidardır!
***
Yer yer eski taş plakların çalınması/ dinlenmesi hoş olabilir, dijital yaşamın uzağındaki koşullarla yapılan ses kayıtlarının cızıldayan sesi bile olsa “nostalji” sayılabilir, geçmişin yalınlığını anımsatabilir!
Ancak, politikada sıkça yinelenen “geçmişe” ilişkin sözler; “çıkışsızlığın” kanıtı olabileceği gibi, yolun sonuna gelindiğini/ inandırıcılığın sona erdiğini/ yurttaşa verecek bir şeyin olmadığını da gösterir!
“İktidarın” bugünkü konumu bu!
Bu öngörü içerisinde olanların yapacakları tek şey, toplumu bu denli germek/ ayrıştırmak yerine, bunca yaşanan yılların/ verilen güvenlerin/ desteklerin karşılığı olarak “hoşgörü” anlayışına katkı yapmalarıdır…
“İktidar”, ancak bunu yaparsa, gönüllerde kalmayı sürdürür; olanları yadsıyarak, hak arayanları alanlardan uzaklaştırarak, yoksulluğu yok sayarak değil!
121021