“Krizi fırsata dönüştüren” insanlar…

  Felaketler... Tarih boyunca düzenin sarsıldığı savaş, açlık, deprem, salgın hastalık, yangın gibi büyük doğal ve sosyal afetlerde insanların bastırılmış güdüleri yüzeye çıkar; akıldışı davranışlar yaygınlaşır. Çaresizliğin yarattığı öfke ve umutsuzlukla yasalar, kurallar, dinî inançlar, hatta en güçlü tabular bile yıkılabilir. Bu tepkiler birebir aynı olmayabilir, çünkü tarihçi Marc Bloch’un söylediği gibi “Bir hastalığın ilerleyişi doktora bedenin gizli hayatını keşfetmesi için nasıl fırsat sağlıyorsa, büyük bir afetin gidişatı da o toplumun doğasıyla ilgili çok değerli bilgiler verir”. Yani felaketler, ortaya çıktıkları toplumun siyasal, ekonomik ve toplumsal düzeninin içine gömülüdür; gösterilen tepki bunlara bağlıdır. Krizin ardından insanlar bir günah keçisi bulup ona yükleniyorsa veya bir komplo teorisi üretiyorsa; bunun nedeni o toplumda zaten düşmanlık politikaları nedeniyle dışlanan, kuşkulanılan grup veya grupların var olmasıdır. Şuan da yaşadığımız felaketlerin günah keçisini bulma arayışımız gibi… Öyle güvensiz ve yorgunuz ki… Bütün ormanları birkaç saat içinde küle dönüştüren yangın karşısında, insanların bunu devrilen bir mangala, yere atılan sigara izmaritine, iklim kriziyle etkisi artan kavurucu güneş ışığına bağlamayı kolay kolay kabul edemediği gibi kundakçı arayışı tarihteki örnekleri gibi devam ediyoruz. MÖ 64’te Roma büyük bir yangınla neredeyse kül oldu. İnsanlar evsiz, yurtsuz ve canlarından olmuşlardı. Bu yangın bir hafta sürerek imparatorluğun başkentini cehenneme çevirdi. Yangın bittiğinde de Romanın büyük bir kısmı yok olmuştu. İmparator Nero yangın başladığında şehrin 50 kilometre dışında Antium’daki villasındaydı. Yangının ertesinde yardım çalışmalarına başlamak üzere kente döndüğünde, halk arasında Nero ve yandaşlarının yangını bilerek başlattığı söylentisi yayılmıştı bile. Kentle ilgili büyük imar düşlerine kapıldığını, Roma’yı mermerden yeni baştan inşa etmeyi planladığını herkes biliyordu. Komplo teorisi buna dayanıyordu. Üstelik az sonra, Roma yanarken Nero’nun bir yandan seyrettiği bir yandan da Troya’nın yanışıyla ilgili bir şarkı söylediği iddiası ortaya atıldı. Nero bu söylentileri duyunca öfkeye kapıldı, az sonra kendi komplo teorisini uydurarak suçu Roma’daki Hıristiyan cemaate attı. Nero’nun sonunu da hepimiz biliyoruz… Felaketler karşısında insan evladının tepkilerinin yüzyıllardır bu şekilde olduğu tarih kitaplarında yazar. Peki, şimdi bizde mi? komplo teorileri üzerine bu şekilde öfkeli ve ön yargılıyız. Elbette ki hayır! Zira güvendiğimiz, inandığımız, dürüst, bize hiç yalan konuşmayan bizi yönetenlerimiz olsaydı elbette ki hayır! Sen, sel felaketinde dalga geçer gibi çay dağıtırsan, sen yangın yerine giderken yolları kapattırıp itfaiyeyi bile durdurup,  çalışmaları zorla yarım bıraktırıp “beni karşılamak zorundalar” diyerek yine fütursuzca insanların yüzüne yüzüne çay fırlatırsan ve zobu gibi göçmenleri ülkeme sokup aynı, zaman diliminde  yasaları değiştirip afet bölgelerini turizm bakanlığına bağlarsan artık bu komplo değil… Gerçek, bilerek isteyerek ülke felaketine zemin hazırlamaktır. Önce bende bir terör saldırısı olarak düşünmüştüm, zira yine terör saldırısı bütün bu yaşananlar. Sadece saldıranlar düşman değil, dost gibi görülen vatan hainleri tek fark bu. Çünkü her saldırı gerçekleştiğinde mutlaka bu çapulcular gerinerek “biz yaptık” derken, şimdi hiç birinden bir açıklama gelmiyor. Niye? Ocaklar söndü, insanlar perişan, kriz üstüne kriz yaşanırken doğadaki bütün canlılar, insanlar telef oldu, yandı ve hala yanmaya devam ediyor… Bütün bu felaketler yaşanırken bir de Adana’da kaburga muhabbetti döndü durdu… Doğru mu, eğri mi hiç bilmem? Ancak sevimli görünme çabası adına danışmanlardan gelen bir reklam önerisiyse bu ki içlerinden böyle öneri yapabilecek kapasitede insancıkların varlığını az çok biliyoruz. İşte bu olmadı başkan! Adama demezler mi? “O kaburgayı nerede kırdın. Hayırdır cirit sporuna mı merak saldın, yoksa makamın da ağırlık falan mı çalışıyorsun?” Eğer bir aksiyon gerçekleştirecekseniz bunun tutar yanını da ispatlamanız lazım ki bizzat Adana’da yanan bölgelere gittiğimde yangının kontrol altına alınıp, belediyelerin, afet arama kurtarmanın, kolluk görevlilerinin, Kızılay’ın canla başla nasıl çalıştığına şahitlik ettim ve çok mutlu oldum. Başarınızı yalanla sahtekârlıkla neden gölgelendirdiniz? Bunu hiç anlamadım. Biz çok yorgunuz ve dürüst doğru yöneticilere hasretiz. Bu arada kargaşada gargara olan, Ziya Selçuk istifası (ki kim ne derse desin bu yönetimde gelmiş geçmiş en iyi bakandı ve doğru ise haberler çok bile dayandı), benim de üyesi olduğum TÜED emekliler derneğinde şaibeli seçim ve saçma sapan ayak oyunlarını da unutmadık… Biz kendimize dürüst olmadığımız sürece bu memleket daha çok felaketler yaşar, zira yine yeniliyorum. Bütün bu olaylar olduğunda beni temsil eden vekiller ne yapıyordu? Mesela deprem ve yangın bölgesi olan Adana için, beni temsil eden vekil, bu afetler olduğunda bakanlıkların ne tür hazırlıklarının olup olmadığını hiç sorguladı mı? Kuruluşların başına geçenleri, Afganların zobu gibi ülkemize geleceklerini, hiçbir afet tedbiri,ülke güvenliği hazırlığımızın olmadığını fark etmeyip, sorgulamadılar mı? Yahu dedikodu bile mi duymadınız! Ki biz bile duyuyoruz. Bakın bir belediye başkanının danışmalarının aklıyla yaptığını aynı gün, doğru ya da yanlış nasıl duyduk… Bırakın artık krizi fırsata dönüştürmeyi ve artık vekilimiz gibi davranın! Hırsızı suçlayıp duruyoruz da kardeşim kapıyı, pencereye açık bırakanın hiç mi suçu yok? Sözün özeti; atalarımızın kemiklerini sızlatan bir millet olduk ve bizden bir cacık olmaz… Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!
Benzer Videolar