Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Oktay Erol

“Kral çıplak” diyebilenler var!

 

Hepsi bu ülkenin pazarını, sokağını, alım gücünü, kazanımını göz ününde bulundurarak “çalışanların” ücretlerinin ne denli olması gerektiğini söylüyor…

Bu ülkenin içinde bulunduğu koşulları, bir insanın tüketmesi zorunlu gereksinmeleri düşünerek…

TÜİK’de öyle söylüyor,

Kamu-Sen’de öyle söylüyor,

DİSK’de öyle söylüyor…

Ne “açlık sınırı” olarak belirlenen miktar, ne de “yoksulluk sınırı” denen miktar birbirine uymadığından;

Asgari Ücret Belirleme Komisyonu da “kendine” yakın olanı dinliyor!

Çalışana verecek maaşı belirlerken; “emekçinin” geçinip-geçinmemesini değil, patronun geceleri uykusunun kaçıp-kaçmamasının üzerine vurgular yapılıyor!

Sözüne kulak verilmeyen, “eli açık” bekleyen “hep” emekçi oluyor!

***

Birkaç gün önce Kamu-Sen; geçtiğimiz aralık ayında dört kişilik bir ailenin “asgari geçimi” için altıbindokuzyüz liraya gereksinim olduğunu belirlerken, tek kişinin yoksulluk sınırının üçbindörtyüz lira olduğunu belirliyor!

Halk arasında “bu ülke çok zengin, biz çok zenginiz; baksanıza yollar sıfır kilometre araçlarla, boş arsalar çok katlı yapılarla dolduruldu” diyenlere tanık oluruz!

Ülkenin varsıllığından kimsenin kuşkusu yok!

Ancak “adil” paylaşım olmayışı nedeniyle ülkenin yarısı “açlık sınırı” altında maaşla yaşama tutunmaya çalışırken “yurttaşın varsıllığından” söz etmek aptalca…

Bu ülkenin yurttaşı bırakın “varsıllığı-yoksulluğu”, açlık sınırının altında eline geçen geliriyle “belirsizliğe” yol almakta!

***

Tek kişinin yoksulluk sınırı üçbindörtyüz lira…

Bu yıl için komisyondan çıkan “asgari ücret” ikibinüçyüz küsür…

Bu listeye emeklilerin “geçinebilmeleri” için belirlenen rakamı da ekleyelim…

“Bu ülke çok zengin” diyenlerin “ilgisine” sunalım…

“Bu ülke çok zengin” oluşunu yadsımayalım; peki, yurttaşların bundan yararlanmamasının, ülke “büyürken” yurttaşların küçülmesinin-daralmasının sorgulanması gerekmiyor mu?

Üç günlük yağmurda çöken koca koca yollar yapılıyor,

Çok katlı yapılara uygun olmayan, en küçük sarsıntıda korkulu anlar yaşatan alanlara imarlar veriliyor,

Salt arapseviciliği nedeniyle metropol kentin ortasından kanal açılması için yapılmadık “dala-vere” bırakılmıyor, kanalın her iki yakasında sevicilerin rant kazanması sağlanıyor!

“Bu ülke çok zengin”, doğru!

Bu ülkenin emekçilerinin dışında olanlara yarıyor!

***

Yapılan araştırmada, dört kişilik bir ailenin ortalama beslenme-barınma giderinin ikibinbeşyüz liranın üzerinde olduğu belirleniyor!

Bunun içerisinde konuk ağırlamak yok, ayda bir kez dışarıda yemek yok, sinemaya gitmek yok, bir kitap almak yok; salt barınma-beslenme…

Odanın köşesinde bulunan “saksı çiçeğinden” ayrı durur yanı yok emekçinin…

İçeride dört milyon sığınmacıya kırkmilyar harcandığı yetmiyor gibi, kapıya dayanan üçyüzbin sığınmacı için “kardeşlerimiz” sözleri edilmeye başlandı bile; “bu ülke çok zengin” ya, bu ülke varsıllığını kendi insanına değil “dışa” dünyaya açmış ya…

Yaşasın…

***

TÜİK…

Kamu-Sen…

DİSK…

Bu ülkenin pazarını, sokağını, alım gücünü, kazanımlarını, yitimlerini çok iyi biliyor!

Halkın arsına iniyor, yemek yaptığı mutfakta yaşadıklarına tanık oluyor, ay sonuna ulaşmayan maaşını görüyor, doyumsuzluğun oluşturduğu mutsuzluğu yaşandığını da…

“Kral çıplak” demek o denli zor geliyor kimine;

“Kral çıplak” demekten uzak durmak, yetmemesine karşın “yettiğine” herkesi inandırmak! Bu da “iktidarın” en çok hoşlandığı durum olsa gerek!

İki saatte sonuçlanması gerekirken, günlerce “polemik” yapılması bundan dolayı değil mi?

Ancak bu ülkede “kral çıplak” diyebilenler var!

 

KARALAR “SÖZÜNÜ” YERİNE GETİRDİ…

Sabah, Belediye Ekmek büfesi emekçisi biriyle söyleştim. Geçtiğimiz ay içerisinde yerinde duramayan, ne yapacağını bilmeyen, rüzgar savurmasına kapılmış gibi yalpalayan adam gitmiş, yerine mutluluktan uçan biri gelmişti.

Her görüşmemizde “yılbaşından önce alacağınız kalmayacak” desem de, “ah bir inanabilsem” demekten uzak durmazdı. Yaşadığı sıkıntıyı, ödeyemediği borcu, evdeki mutsuzluğunu anlatırdı.

“Haklıymışsın” dedi sabah! Bir başkası vardı yanında son aldığı maaşını ikiyüz lira eksik aldığını, söyledi. Nedenini bilmiyorum.

Ama şunu gördüm:

Ekmek büfesi emekçisi, Anakent Belediyesi’nin ödeme yapmasının “sevinç” yaşadı.

Bu durum Başkan Karalar için de, aylar önce verdiği “sözü” yerine getirmesi bakımından önem taşıyor…

 

140120

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER