Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Oktay Erol

Konuşulmasının istenmediğini biliyoruz!

 

“Sosyal devlet” denildiğinde, mahalle muhtarlarının listeye aldığı isimlere dağıtılan “kömür” gelir akla hemen!

Ardından da “şeker, pirinç, yağ, nohut, fasulye” gibi besin çeşitlerinin dağıtımı…

Bir de “çalışmadan” yaşamı sürdürebilmenin olanaklı olduğunu kanıtlayan, “çakı” gibi gençlerin aldıkları “yardımlar”…

“Sosyal devlet” anlayışı, “bizde” öğrenmemeyi, bilmemeyi, sorgulamamayı, hak etmeden almayı da peşinden getirdi!

Emek harcamadan, yorulmadan “yaşamı sürdürmenin” yolları aranır oldu!

Sokak köşelerinde, el cepte, gelip-geçenin dedi-kodusunu yapmak özendirildi!

Yeni “bir-şeyler” üretebilmek değil, olanı “en-çok” tüketebilmek için medyatik çalışmalar ardından koşuldu!

“Böyle gelmiş, böyle gider” ya da “tek başına sen mi düzelteceksin” kavramlarının diri kalması için çalışıldı…

Başarılı da olundu!

***

“Sosyal devlet” denildiğinde anlaşılması gereken neydi peki?

Tanımda, “yurttaşların ekonomik-sosyal durumuyla ilgilenen, zorda kalmayacak bir yaşam düzeyi sağlayan, sosyal güvenlik ile adaleti gerçekleştiren devlettir” diyor.

“Sosyal devlet” yurttaşlarının sorunlarını çözmek, yurttaşın yanında yer almak zorundadır!

Çalışacak “güçte” olanlara “yaşamlarını” sürdürebilmek için “iş” oluşturmakla birlikte, “çalışamayacak” olanların da “yaşamlarını” sürdürebilmeleri için “gereksinmelerini” vermek zorunda!

Yurttaşın, kimseye “el açmadan” yaşamasını sağlamak zorunda…

***

Geçtiğimiz günlerde “torba yasa” önerisi olarak gündeme getirilen, ancak “delinin kuyuya attığı taşı” sulandırılmış yinelemelerle ekrana taşıyanların tartışma konuları arasına almamakta diretmeleri görülebildi mi bilmiyorum…

Ne de olsa “delinin kuyuya attığı taş” işlerine geliyordu!

Yurttaşın cebini boşaltan, yurttaşın “karabasanlar” büründüğü bir süreçte “torba yasa” önerisini tartışmak sözcülüğünü yaptıkları “iktidarı” üzerdi!

Onun için de;

Milletvekilleri, cumhurbaşkanı yardımcıları, bakanların “tüm sağlık giderleri” dışında,

“Mevcut ve eski milletvekilleri ile açıktan atandığı bakanlık görevi sona erenlerin, ayrıca bakmakla yükümlü oldukları aile fertlerinin sağlık giderleri Meclis bütçesinden karşılanmasıyla ilgili yasa maddesinin…” diye süren bir tümce…

“Sosyal devleti” anlayışına göre sorun yok!

Bu ülkenin bir yurttaşı olarak “sağlık giderlerinin” sağlanması tartışma konusu bile olamaz!

Olamaz da…

***

“Sosyal devlet”, salt devletin üst katmanlarında “geçerli olacak” diye de düşünülemez!

Aile bütçesinin son bir yılda “aylık” beşyüzyirmiiki lira arttığı,

Gerçek işsiz sayısının sekiz milyona yaklaştığı,

EYT’lilere “verilen haklarının” engellendiği,

Ülkede on milyon işçinin, açlık sınırının altında yer alan “asgari ücretle” geçindiği,

Üniversiteli mezunlarda işsiz sayısının “tehlikeli” boyutta olduğu,

Dar gelirlinin günlük “besinlerini” karşılama düzeyinin düştüğü,

Çiftçinin yaşamını sürdürebilmek, ülke ekonomisine katkı sağlamak amacıyla işlediği toprağına küslüğü,

Yurttaşın “yaşam alanlarının” acımasızca kirletilmesiyle yayılan “kanserojen” mikrobunun bıraktığı hastalığı…

Yirmi-otuz asgari ücretli emekçinin “toplamından” çok aylık alanlara uzanan “sosyal devlet”, “tüm” krizlerde “en ağır” yükü taşıyanların yanından bile geçmiyor!

Konuşulmasının istenmediğini biliyoruz!

 

HİÇ BİRİNİ, BİR DİĞERİNDEN AYIRMADAN…

 

Kim ne derse-desin, yurttaşın asıl konusu “geçim”…

Kış aylarının soğuğundan nasıl korunacaklarını, akan çatılarını nasıl onaracaklarını, çocuklarını okula nasıl göndereceklerini, pazar masraflarını nasıl sağlayacaklarını, elektrik-su faturalarını nasıl ödeyeceklerini düşünüyor…

Uzun boylu konuşanların, yıllardır yurttaşların beynine kazıdıkları “o” kendinden uzaklaştıran yaklaşımlar artık “pirim” yapmıyor!

Kimin dikkatini çekmiyor ki? Bir yandan “iktidar”, bir yandan yerelde yönetimi ele geçirenler, topladıkları “bir salon” kalabalığa bozdukları doğayı, delik-deşik ettikleri çevreyi, döşedikleri kilit taşları “kocaman” bilbordlara gerilen “sevindirik” afişleri allı-ballı anlatmış olsalar da;

Yurttaş “geçim” diyor!

Alamadığı maaşını, maaşını isterse işinden atılma korkusunu yaşıyor!

Çocuğuna alamadığı şekeri düşünüyor!

Sabah gördüm birini, eve nasıl girdiğini, nasıl çıktığını bilmediğini söyledi!

Dört aydan bu yana evde herkesin kendine “küs gibi” olduğunu söylerken de gözleri doldu!

Biliyor musunuz, düzenlenen etkinlikte “kadın uygarlıktır” denilmiş, ayrıca “öğretmenlerimiz baş tacımızdır” diye de eklenmiş!

Hiç birini, bir diğerinden ayırmadan soruyoruz:

Ya insan…

 

281119

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Reklamı Geç