Adana Altın Koza Film Festivali’nin ardından düzenlenen Üçüncü Uluslararası Lezzet Festivali kapsamındaki “Pozantı-Belemek Turu” bazı umutların yeşermesine de neden oldu.
Tura katılımın çeşitliliği, konuklara tanıtılan yerler “herkeste” değişik duygular oluşturdu.
Gerek tur boyunca gösterilen ilgi, gerekse tanıtılan doğal-tarihsel yerler bakımından konukların “geri-dönüş” yapma, “yeniden” görme, “gördüklerine” anlatma olasılığı göz ardı edilmemeli.
Bu düzenlemeyi kim yapmıştı, kimlerden destek alınmıştı, kimlerle çalışılmıştı, çalışmaya ne denli zaman ayrılmıştı; tüm bunlar, diğer etkinlikler için de yol gösterici olabilir.
***
Adana gibi her tür varsıllığı taşıyan bir kentin “festivallerinin” olması kadar doğal bir olgu yok!
“Festival” yapılırken kime, nasıl, hangi koşulda yaptırıldığı önemli…
Adına “festival” değil, başka ne ad verirseniz-verin; uygun isimler, uygun etkileşim alanlar, uygun koşullar yerine getirilmediğinde ya Portakal Çiçeği gibi fiyasko, ya da Altın Koza gibi tartışmalı bitişlere tanık olunması kaçınılmaz olacaktır!
Bölge halkı benimsemeyecek, kentin sokakları umursamaz olacak, yerel basını ilgisiz kalacaktır!
“Lezzet Festivali”, Adanalının ilgi odağı olmakla birlikte; dışarıdan gelen konukların da aynı duyguları taşıması altı çizilerek değerlendirilmeli…
***
Adana’nın bunca varsıllıklarına karşın işsizlikte, üretimde, gelişmede gerilerde olması bir yazgıdan daha çok; yaptığını, bildiğini, ürettiğini tanıtıp-satamamasından dolayı “bugünle” karşı-karşıya…
Tarımını geliştirecek bilgi var, güç var, yapacak emek var; gelişemiyor!
Sanayisini geliştirecek ürün var, ulaşım var, akademisyeni var; üretemiyor!
Sanatın geliştirecek konu var, tarihsel doku var, destanları var; tanınamıyor!
“Lezzetini” geliştirecek varsıllığı var, besini var, eşsiz tatları var; yeni bir şeyler yapılmaya çalışılıyor!
Tüm bunlar varken; bölgenin “yoksulluğu” halkı “edilgenliğe” sürüklüyor, gençlik umarsızlığın peşinde gelecek korkusu yaşıyor, üretici üretmemeye kapı aralıyor!
***
“Pozantı-Belemek Turu” sırasında ekonomist-yazar Meliha Okur, bir başına vagondan geçerken rastladık, tanıştık… Belemek’de de söyleşme fırsatımız oldu…
Ünlü konukların, yurttaşların arasında “bir başına” dolaşması, onlarla söyleşmesi önemli olmalı…
Kiminin “bilgiçlik” olsun diye, yabancı terimlerle anlattığı “ekonomiyi”; Okur’un köşesinde anlayarak, haz duyarak okurduk!
Tevi izlencelerinde de aynı dili kullanması “ilgi odağım” olmasına neden olmuştu.
Söyleşirken “bu” düşüncemi dile getirdiğimde “bizi dinleyen anlamalı” dedi. Yaşanan “bu günü” sorduğumda da “dün yaşananlar bu günlerde yaşananları getirdi, bu günleri yaşayacağız, ancak çalışıp aşmamız gerek” dedi. Adana’yı sorduğumda da, başını iki yana sallayarak “bu zorlukların üstesinden gelinecek, çalışmalıyız” demekle yetindi. Adana’nın yemekleri konusunda “bizde kilo sorunu yapacak” dedi, gülümseyerek.
En çok da “Adana güçlü, güzel, zengin bir kent” sözleri kulaklarımda…
Bunu “bir” bilip de, “tanıtım” konusundaki engeller aşılabilse…
***
Turda, gelen konuklar arasında yabancılar da vardı. Trenle Belemek’e varıncaya değin doğa manzarası ile tarihsel doku olan yerleri ilgiyle izlerken “şaşkınlıkları” gözden kaçacak gibi değildi!
Biz nelere “şaşırmıyorduk” oysa bunca yaşananlara karşın…
Milyonlar harcanan “etkinliklerden” Adanalı habersizdi örneğin; şaşırmıyorduk!
Gençler işsizdi, topraklar işlenmiyordu; şaşırmıyorduk!
Bizi bize “bizi bilmeyen” tanıtıyordu; şaşırmıyorduk!
Yapacaktık, üretecektik, çalışacaktık yaptırmadılar; şaşırmıyorduk!
Ancak buraya dek, bu “şaşırmadan” uzak durmamak gerek:
“Lezzet Festivali” şaşırtmalı!
051019
YORUMLAR