Çoğu zaman parklarda gün geçirenler arasında geçen bir konuşma olduğunca, kimi zaman halka açık alanlarda çaylarını ısmarlayarak söylediğini dinlettiği kalabalığa bastırarak konuşurlar…
Derler ki:
“Kardeşim, kim demiş bu ülkede yoksul var? Bakın herkesin elinde cep telefonu var! Şu caddelerden geçen arabalara bakın! Eskisi yok; acente malı çoğu… Ya şu apartmanlara ne demeli? İşin en güzel yanı da, herkes alabiliyor! Memuru da alıyor, işçisi de alıyor! Esnafı da alıyor! Bu ülkede yoksul var diyen gelsin bana anlatsın!”
Adamın ısmarladığı çayı yudumlayanlar geçen araçlara bakarlar, ya da yükselen çok katlı yapıları düşünürler…
İşin ilginci de, geçtiğimiz yıla değin, günlük tüketilen “zorunlu gereksinim” gibi sürümü boldu. Yeter ki bilinen bir yüklenici olsun, geçmişinde nitelikli iş yaptığı yaygınlaşsın; daha temelde, daha iskeletken, duvarları çıkmadan elde kalmıyordu…
Yine araçlar, bırakın galeriden beğendiğinizi gününde almayı, günlerce beklenildiğine tanık olunuyordu! Tüketici, “eskisi olup da” iki yıllık aracını veriyor, yenisini almak için de üstüne ödeme yapıyordu, geçtiğimiz yıla değin…
Şimdi ilginç ama “kim demiş bu ülkede yoksul var, araçlar, arabalar” diyen politikacılar da var artık!
***
Evde buzdolabını, televizyonu göz önünde bulundurarak, ya da bindiği aracı, ya da kullandığı telefonu dillendirerek “yoksulluk-varsıllık” değerlendirmesi yapmak yaşananlara “aptalca” yaklaşmaktan başka anlam taşımaz!
Çalışanların kazançları ortada, çalışan emekçilere “geçinsin” diye verilen maaş da ortada…
Devletin kurumu TÜİK aylık verilerini açıklarken gizlemek bile istemiyor; doğrudan söylüyor!
“Açlık sınırı” olarak belirlenen rakamın altında, “asgari ücret” belirleniyor!
Bunun başka açıklaması var mı?
“Yoksulluk sınırı” denilen rakam, üç “açlık sınırı” bedel!
Devletin kurumu bırakın “yoksulluğu”, “açlık” sınırında olduğunu gösteriyor halkın…
***
Aklımız “bunca araç, bunca apartman, bunca cep telefonu” diye başlayan tümceye takılacak…
Yollar “yeni” model yabancı marka araçlar, ağaçlık alanlar çoraklaştırılarak çıkılan yapılar, avuç içine sığan telefonlar nasıl oluyor da alınıyor? Nasıl oluyor da “açlıkla” sınanan toplum bunlara ulaşabiliyor?
Geçtiğimiz yıllarda “iktidarın” zaman zaman yinelediği bir tümce vardı, “İMF’ye bile borç verecek durumdayız, kıskanıyorlar bizi” derdi! Parkta bankta zaman bitiren, açık bir alanda ısmarlanan bir çay için anlatılanları dinleyenlerin “ne güzel bir sisteme sahibiz biz böyle” dedirtecek tümce…
O yıllar da bile olsa, gerçekten “İMF’ye borç verecek” denli varsıllık içerisinde olan bir ülkenin yurttaşlarının neden “açlık sınırı” altında çalıştırıldığı ya sorulmadı, ya da soranların ağızları tıkandı!
İMF ile sorun olmamış olsa da, yurdu saran küresel bankalar, İMF’den alınabilecek kredilerin daha çoğunu dağıtıyorlardı; karşılığında taşınırını, taşınmazını, bahçesini, tarlasını tutu almaktaydı. Yaşanmamış yılların kazanımlarını alabilmek için her tür reklamın yapılması da suç değildi! Yeter ki bankalar kasalarındaki paraları satsınlar, yeterli yükleniciler apartman dairelerini elden çıkarsınlar, yeter ki son model araçlar tüketilebilsin, yeter ki…
Yeter mi ki?
***
“Bizi aldatıyorlar” diye bir söz vardır! Yaygınca kullanılmaz, duyulunca ürpertir, birilerini “aldatan” olarak gösterdiği için de söylenmekte kaçınılır çoğu zaman…
Anımsamak gerekir, geçen yıl ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek “damda çatlak var” dediğinde, “ayağımıza kurşun sıkılıyor” denilerek eleştirilmişti “iktidar” içinden! Bazı kırılmaların yaşanacağı o günlerde bilinmesine karşın, önlem alınmayıp sonralara sarkıtılması sonucunda yaşananlar ortada…
O caddelerde gezinen araçlar, o alanlara dikilen yapılar, o ellerde taşınan telefonlar “kredilerle” dağıtıldığını, kredileri bankaların tutu karşılığında verdiğini bilmeyen yok; aldatmayın bizi!
Şu an açıklanan veriler dudak uçuklatır biçimde. Deniyor ki:
Bankalar Aralık 2017’de altmışdört milyar liralık krediyi “tahsil” edemezken, bu rakam Mart 2019’da yüzaltı milyar liraya ulaşıyor. Aralık 2017’de doksanüç milyar yakın izlemeye düşerken, bu rakam Mart 2019’da ikiyüzdoksan milyar kiraya varıyor. Sorunlu krediler Aralık 2017’de yüzaltmış milyara yakınken, Mart 2019’da dörtyüz milyara dayanıyor!
***
Banklarda, ağaç altlarında, alanlarda görülen renklilikleri “kim demiş bu ülkede yoksul var? Bakın herkesin elinde cep telefonu var! Şu caddelerden geçen arabalara bakın” diyerek “iktidarı” haklı çıkarma girişimleri bir yere dek dinlenebiliyor!
Dar gelirli yurttaşın “bir hevesle” aldığı, bugün ödemekte sorunlar yaşadığı-karşılayamadığı banka borcundan dolayı suçlamak işin “ucuz” yönü; hem albenilerle yaşamına yerleştirip, hem de alım gücü elinden alınarak ne yapabilirdi ki başka!
Üretmeyen toplumun, tüketim “hevesinin” başka sonu olması düşünülemezdi! Yurttaşa “senin” diye sunulan, aslında o malın “koruyucusu-kollayıcısı” olan, üstelik mala karşılık bir borçlandırılan bir yapı bu!
Öyledir! Bu ülke çok varsıllıdır!
140719
YORUMLAR