SGDD-ASAM, Sığınmacı-Göçmenlerle Dayanışma Derneği Aralık 1995’de Ankara’da ilk oluşumunu gerçekleştirdiğinde dil, din, cinsiyet, ırk, cinsel yönelim, siyasi görüş ayrımı gözetmeden destek sağlayan, çalışmalar yapan bir kurum…
SGDD-ASAM, 2016 yılında ‘Avrupa Birliği tarafından Barışa-İstikrara Katkı aracı’ kapsamında desteklenen ‘Türkiye’deki Uluslar arası Koruma Başvurusu Sahipleri için Koruma Mekanizmalarının Güçlendirilmesi’ adlı projeyi yaşama geçiriyor…
Medya buluşmasında, konuşmacıların özellikle ‘hükümet dilini’ kullanmaları dikkati çekiyordu. Gerek dışarıdan gelen konukların, gerek yurtiçi konukların ‘hepsi’ hükümetin uygulamalarının ‘doğruluğu, yerindeliği, gerekliliği’ üzerinde yoğunlaşıyordu.
Yaşananların sosyolojik boyutu bile konuşulurken Suriyelilerin ‘mülteci’ oluşu, sözünona ‘kalıcılığı’ üzerine yoğunlaşılıp, Fransızca uyum yerine ‘entegrasyonu’ sağlanması gerektiği vurgulanıyor… Bu uygulamanın tüm dünyada tanındığı, bilindiği, benimsendiği doğrultusunda konuşmalar…
Habertürk Gazetesi yazarı Muharrem Sarıkaya… Konuşmasında ‘göçün’ salt bölgemizin, ülkemizin değil, tüm dünyanın sorunu olduğunu belirterek söze başladı. Bu göçün nedeninin ekonomik olmadığını, bir başka ülkede yaşama isteği olduğunu dile getirdi. Bunda medyanın, google arama motorundan ulaşılan bilinmeyen noktalardaki doğal güzellikler olduğunu, belirtti.
Sarıkaya’nın sözleri şöyleydi:
“İnsanların maddi durumları iyi olursa, ülkelerinden memnun mu olur, hayır! Medya aracılığıyla insana ‘öteki’ yaşananları gösteriyoruz. Bu da insanlarda içe büzüklük, mutsuzluk yaşatıyor. İnsanlar ideoloji peşinde değil, google haritası peşinde koşuyor. Bu değişim-dönüşüm politikacıların görüşlerini değiştirdi. İnsanlar ülkelerinin iktidarlarını değiştirmek yerine, artık yaşayacakları ülkeyi değiştiriyor! İnsanların modern teknolojiyle tanışması, gerçeğin kopyalanıyor olması değişimi hem etkiliyor, hem de hızlandırıyor. Bu yaşananlar ülkeleri farklı durumlara itekliyor, küreselleşmeyi tartışılır duruma getiriyor .’Ahlak’ kavramıyla , ‘etik’ kavramını birbirinden ayırmamız gerekir. Bizde ‘domuz’ eti yememek nasıl bir ‘ahlaki’ konuysa, Hindistan’daki ‘ineğe saygı duymayı’ bilmek ‘etik’ olmaktır. ‘Ahlak’ yerel, ‘etik’ evrensel değerlerdir. Bir şeyi anlamak için ‘dili’ kolaylaştırmak gerekir. En önemlisi de anlaşmaya göre Türkiye’deki ‘mülteci’ sayısı yalnız otuzüçtür, yasa ‘Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle’ diyor. Bu toplantılar otuzüç kişinin mi? Bu dili kullanmak doğru değil…”
Suriyelilerin, ülkemizde olmasının nedeni ‘bu’ sosyolojik konular olmasına dönüştürme çabası mı var? Suriye’de güçlü birkaç ülkenin silaha bürüyerek oluşturduğu savaş, Irak benzeri nükleer suçlamalar, Suriyelilerin ‘beni kesecek’ korkusuyla ülkelerini terk etmeleri, yolda hastalanan çocuklar, yürümekte zorlanan yaşlılar, açlık, susuzluk, yazgıcılık… Sarıkaya’nın konuşmasında bunlar başka yerlerdeydi! ‘Göçlerin nedeni ekonomik değildir’ dedi. Ya kaçışların, ya kaçışlara dünyanın diğer ülkelerin bakışları, ya kaçışları okyanuslarda boğdurmalar… Yanıtsız sorular!
Ya ‘mülteci’… Dilimize Arapça ‘multec’den geliyor. Türkçe karşılığı olarak ‘sığınmacı’ deniyor. Yine de yasadaki dil değiştirilmeliydi, Suriyeliler mülteciydi, kalıcılıkları düşünülmeliydi…
Buluşmanın ‘anlamlı’ bölümlerinden biri de foto-muhabirlerinin kameralarına yansıyan görüntülerdi. Geçtiğimiz yıl Bodrum açıklarında kıyıya vuran Aylan bebeğin görüntüsü salt ülkemizde değil, dünyada sarsılmaya neden olmuştu! Olmuştu olmasına da, ‘sahiplenme’ noktasında, ya da o bölgelerde barışın sağlanması yönünde hiçbir ‘göze çarpan’ adım atılmamıştı! Bölgemiz yine silah tüccarlarının silahlarıyla donatılmış, yine kurşunlar bebelerin üzerinde yalpalanmış, yine savunmaz-hazırlıksız binlerce insanı yerinden-yurdundan uzaklaştırmıştı! AB, kendinden başka ülkelere ‘bakın size yardım edeceğim, destek olacağım’ diyerek, bize benzer ülkelerdeki bazı kuruluşlarla işbirliğine girerek ‘enkazı’ kendinden uzaklaştırmayı ‘her zaman’ olduğu gibi yine bilmiş…
Reuters Haber Ajansı Foto Muhabiri Ümit Bektaş’ın yakaladığı fotoğrafları izliyoruz. Kamplarda oynayan, koşuşan, dikenli teller üzerinde ‘zafer’ işareti yapan, bir kaptan hep birden yiyen çocuklar… Bir yanda yaşlılar, bakışları uzaklara uzanmış yaşlılar… Bektaş ‘görsel her zaman tartışılıyor’ diyor. Bu ya da benzeri konularda foto-kamera muhabirlerinin farklı önemi olduğunu vurguluyor. Şunları ekliyor:’ Birçok konu fotoğrafla anlam buluyor. Aylan bebekte olduğu gibi. Fotoğrafın yanında politik bir duruş varsa daha kolay anlam buluyor. Düşünselliği olmayan bir fotoğrafın anlamı de çabuk yok oluyor. Burada yereldeki foto-muhabirlerine çok misyon yüklendiği kanısındayım. Çünkü yerel fotoların üzerine sonradan yazılanlar anlamı yönlendiriyor…’
Burada ‘Aylan bebek’ konusunda bu fotoğrafın çelip-çekilmemesi, Aylan bebeğin yakınlarının üzülmemesi gerektiği soru-yanıt biçiminde sürerken, ‘dünyaya ders’ verdiği gerekçesiyle yerinde de bulan oldu! Ders de, nasıl bir ders? Soruların içerisine Suriyelilerle ilgili yerel basında çıkan haberler, fotoğraflar da girdi! ‘Üzüntü’ oluşturacak haberler, denildi! Üzüntü oluşturacak fotoğraflar, denildi! Yerel basın ‘dikkat’ etmeliydi…
Sürecek…
YORUMLAR