Eylül ortalarından Ekim ayına doğru yaklaşırken ‘yayla sezonu’ da bitti!
Nasıl bitmesin ki, Horzum yaylacıları kentlerine dönerken pisliklerinin, atıklarının, birikmişlerinin ağzını açıp dereye bırakınca, olan bir-kaç gün daha kalmak isteyenlere oldu!
Hava biraz daha soğuk, akşamları otururken ceket giyiyoruz ya…
Ormanın çam kokusu yayılıyor mini esintilerde…
Ama sivrisinekler…
Sivrisineklerin arayıp da bulamadıkları bir ortam; pislik dersen var, atık dersen var, kirlilik dersen var!
Bir de sayılı yayla evinin ışıkları yanarken ne yapmalıydı ki sivrisinekler?
Havanın ısı derecesi ‘gelişme’ ortamlarına uygun değil, diye düşününler yanılıyor olmalı; hem daha iriler, hem daha besililer, hem daha can yakıcı…
Bu ‘yayla sezonu’ bitmeli demek ki…
Sanırım yeni yıla değin ikiyüzelli gramı bir lira yirmibeş kuruştan satılan ekmeği özleyeceğim…
Taç fırında, bir metre uzunluğunda çam odununun ısıttığı fırında pişen pideyi, somunu…
Ekmeğin kokusu, tadı bile bir başka…
İlk çıkışında yanında domatesi, peyniri katık yaparak ye; tadına doyulmaz hani…
Adana’da yazdan kalma sıcak vardı. Parklarda uzun dallı ağaçların gölgesinde dinlenenler vardı. Bir de sokaklar ‘birinden’ korkup da kaçmışlar gibi sessizdi.
Dövizdeki kur yükselmesi mi, ulusal paramızın değer yitirmesi mi, az üretip çok tükettirmenin bedeli mi… Adına ne denecekse artık!
Çalan çaldığınca büyüyor, çaldıran çaldırdığınca küçülüyor!
Öyle ya, iktidarımız ‘kim’ büyüyor, demişti? Ekonomimiz mi? Demek, ‘çalanımız’ ekonomi, ‘büyüyenimiz’ ekonomi…
Öyleyse ‘ekonomi’ kim? Ben mi, sen mi, işçiler mi, emekçiler mi, asgari ücretliler mi, öğrenciler mi, tutuklular mı, şiddet gören kadınlar mı, tecavüze uğrayan çocuklar mı, küresel anaparadarların arasında boğulan esnaf mı? Kim?
Bir acılı toplum olduk!
Asılmış yüzlerin cilanmış, botokslanmış yanlarını bize ne de ‘güzel’ gösteriliyor oysa… Krizden kurtulmuşuz, krizin nedeni ‘uygulamadaki’ yanlışlar değilmiş, kriz ‘dış’ odakların işiymiş…
Yapmayın ama…
Güçlü, kökleri derinlere uzanmış çınar ağacını kim sarsabilir söyleyin? Ekonomisi güçlü bir ülkeyi kim etkileyebilir? Cari ‘fazlası dörtyüz milyar olarak açıklanan Almanya’yı sars haydi sarsabilirsen!
Kentlinin, Ferdi Tayfur’un ‘köyümüze geri dönelim’ şarkısını hem söyleyip, hem de kaçmasına ne kaldı ki?
Sabah pide fırını önünde kuyruktayım. Bir liralik ikiyüz gramlık ekmek bir lira yirmibeş kuruş olmuş! Cama da asılmış bekleyenler önceden bilsin diye. Önünde bulunan ‘beş liraya beş ekmek alırken, şimdi dört ekmek alacağım’ diye söylendi! Onun önündeki de ‘çalmıyoruz diyorlar da, bu ne öyleyse’ diye sordu!
Birlikte sorduk! Pide ekmeklerinin bir özelliği bakkala dağıtma kaygısı yok, dağıtmak için birini çalıştırma zorunluluğu yok, üstelik satılmayanı geri alma sorunu hiç yok! Sıcak satış! Ver pideyi, al parayı…
Fırının yakınındaki mahalle bakkalına uğradım. Birkaç eksiği alırken, bir müşterinin somun ekmeğe bir lira ödediğinde sordum:
‘Ekmek bir lira mı?
‘Bir lira’ dedi, somun ekmeği göstererek.
Bir elimdeki pideye baktım, bir mahalle bakkalının gösterdiği somuna… Bir yanlışlık olmalıydı. Bu arada, gelen bir araç dünden kalan somun ekmekleri alıyordu! Garip değil mi?
Aynı gram somun ya da pide… Biri diğerinden yüzde yirmibeş pahalı!
Ucuz olan servisle, pahalı olan tezgahta…
Horzum’da ikiyüzelli gramlık ekmekler bir lira yirmibeş kuruştan satılıyordu.
Hani ‘ekmeğe’ dokunulmazdı?
AHİLİK…
Yurttaşın ‘onca’ sıkıntısı arasında siyasetçilerin ‘bir oy’ daha alabilmek, ya da yeniden ‘aday’ olabilmek uğruna yapmadıkları kalmıyor ya…
Her şeyi bir yana bırakın, ‘ekmeği’ bile küçülen, bu toprağın verimli toprağından fışkıran ‘suyu’ bile dolar kuruyla fiyatlanan bu ‘sistem’ midir, bu ‘rejim^midir, bu ‘yapı’ mıdır; her neyse…
Kimin ‘icraatları’ sonucunda yaşamımızın içinde?
Sabah gördüm. Atatürk parkında beş-on kişilik bir kalabalık vardı. CHP’nin bir-iki milletvekili de oradaydı. Bir vekil danışmanı ‘ahilik’ kutlaması, dedi…
Ahilik, konusu şöyle anlatılıyor:
Ahilik ‘sanatın, ticaretin, mesleğin, olgun kişiliğin, ahlakın, doğruluğun iç içe geçmiş alaşımıdır’ denip ekleniyor. ‘Ahi diye anılan kişi kesin olarak sanat, ticaret ya da meslek sahibidir. O olgun, ahlaklı, iyiliksever, dürüst, güvenilir kişidir’ deniyor…
Seçmenin ‘oylarıyla’ görev verdikleri vekiller on kişiyle ne yaptılar orada? Neden ‘daha’ çok değillerdi? Önemli zamanlarından kırpıp ne yaptılar orada? ‘Ahiliği’ mi anlattılar, ‘ahi’ olduklarını mı gösterdiler? Sanata, ticari yaşama katkı mı sağladılar?
Seçilmişlere bilboardlar da yetmiyor artık demek ki…
Yeter ki ‘kutlanacak’ bir gün olsun…
Yurttaşın onca sorunu arasında ‘yitip’ gitmesine çözüm arayan kim?
Ahiliğin ‘sosyal ya da ekonomik’ sorunlarda gösterdiği ‘yurttaş’ değil miydi?
170918
YORUMLAR