İçi doldurulamayan tartışmalara ‘kısır çekişme’ deniyor halk arasında…
Bir olayın ardından oluşan eleştirileri, yalan yanlış bilgilerle, bazen ‘tehdit’ yollu işaretler yaparak karşı koyacak olanları durdurma çabasına da ‘kısır çekişme’ gözüyle bakılır!
Eleştiren konuşur, eleştirilen konuşur, izleyici her ikisini de anlamlandırmaya çalışır…
İçi boş, izleyiciyi de zora sokan bir olgu…
Verimsiz diyalog…
24 Haziran seçimlerinin ardından CHP’de yaşanan, özellikle de Genel Merkez’den gelen açıklamaları izlerken ‘kısır çekişme’ deyimi çıkıyor ortaya!
Olanlardan, yüzüstü kalmış seçmenden, onca yitirilen seçimden, iktidar ergilerinden yararlanamayan parti gönüllülerinden, iş bulamayan partilisinden…
Yaşanan o denli olumsuzluklara karşı ‘öyle’ rahatlar ki; koltukları da rahat nasıl olsa…
Eleştirileri değerlendirmeye, konuşup tartışmaya hiç gerek yok sanki!
O koltukta olmaktan, seçimler yitirmekten, semene acı vermekten o denli hoşnutlar sanki!
Yaşasın muhalefet…
***
Partide yaşanan olumsuzlukların değerlendirilmesi için ‘kurultay’ isteyen bir grup ‘imza’ toplamak için çalışmalara başladı.
Onbeş günde altıyüzyirmibeş delegenin vermesi beklenen imzanın, bugün için beşyüze yaklaştığı söyleniyor..
CHP’de tüzük, program, söylem değişikliği öneren grup sayıyı bulmaları durumunda ‘kurultaya’ gidilecek!
Şu an örgütün başında olanlar, bir yandan böyle bir ‘demokratik’ istemi ret ederken, bir yandan da çeşitli ‘engellemeler’ ortaya koyuyor!
‘Kurultay gündemimizde yok’ diyor!
Yeterli ‘imza’ toplanamamış gibi…
‘Yeterli sayıya ulaşamayacaklar’ diyor!
Örgütlerin tamamının ‘kendi yönetimlerine’ olumlu bakıyor, ya da örgütlerin nerede olacaklarını biliyormuşçasına…
‘Kısır çekişme’ sürüyor!
***
Önce şunun altını çizmek istiyorum:
Zaman zaman CHP ile aramda nasıl bir ‘bağ’ var, diye düşünüyorum… Neden CHP? Atatürk’ün kurmuş olması yetiyor mu? Bu ülkenin kuruluşuyla kurulan bir parti olması yetiyor mu?
Elbette hayır!
Fransa devriminden etkilenerek benimsene cumhuriyetçilik, milliyetçilik, laiklik…
Sovyet devriminden etkilenerek benimsenen devrimcilik, halkçılık, devletçilik…
Bu ilkelerin ambleminde yer alıyor olması da yetmiyor…
Ya da kimliğini ‘sosyal demokrat’ biçiminde açıklamış olsa da…
Bizim gibi, gelişmekte ya da az geliştirilmiş ülkelerde bulunan ‘sosyal demokrat’ partiler, yurttaşın; demokrasi, hukuk, adalet, paylaşım, sosyal yaşam, emek, üretim, bilim, sağlık, haklar, özgürlükler benzeri gereksinmelerinden yola çıkarak ‘politika’ üretip, ‘siyaset’ yapmalıdır. Asıl amacı odur!
Sermaye, ya da sistemin çarklarına sıkışmış olan emekçileri, bilim adamlarını, akademisyenleri, düşünürleri, esnafı, köylüyü saflarında bulundurmak, kollamak, savunmaktır.
Koltuk uğruna, ‘yoldaş’ sayılan düşüncedaşlarının yolunu tıkamak, kumpas kurmak, eleştirilerini dinlememek değil!
***
Şimdi oturup düşünelim…
Arkasında Atatürk olduğu söylenen, Fransa ile Sovyet devrimlerinden etkilendiği belirtilen, bu ülkenin kuruluşundan bu yana varlığını sürdüren bir siyasal partinin örgüt içi ‘anlaşmazlıkları’ çözüm yolu nedir?
Kısır çekişme mi?
Ülkedeki birçok gelişmelerde etki göstermeyişi, birbirinden çarpık iletiler vermesi, seçim başarısızlığı nedeniyle yurttaşa verdiği hiçbir sözü yerine getiremeyişi; şeker fabrikalarının, Soma kıyımının, Odtü rezilliğinin, Çorlu teren kazasının, değer yitiren ulusal paranın, işsizliğin ezdiği gençliğin, adaletin, hukukun, yitirilen seçimlerin, kısır çekişmenin ‘hesabı’ sorulmamalı’ mı?
Bu CHP ile örtüşen bir olgu değil!
Bunlar CHP’nin sorgulaması gereken olgular!
Örgüt içerisinde yükselen ‘muhalefet’ koltukları götürmüş olsa da, bu ülkede demokrasinin ‘işler’ olduğunu kanıtlayacak!
‘Muhalif’ duruşu örgüt korumalı, önünü açmalı; engel olmamalı!
170718
YORUMLAR