Yaşamın içindeki ‘kibir’, ya da soysal yaşamın üzerindeki ‘kirli el’; yurttaşın suskunluğu, karşı koymazlığı, sorgulamazlığı ile ‘büyüyen’ olgu…
Bu ‘kibir’, sözlük anlamında olduğu gibi, salt ‘kendini başkalarından üstün görme hastalığı’ de değil; başlı başına ‘toplumu’ kendi merkezinde döndürme, uğraş verdirme, geceleri-gündüzlere kattırma çabası…
Günlük zaman dilimimizde ne de çok bu denli ‘kibir’den ödün vermeyen hırslıları görürüz…
Kimi sokaklar kendinin sanır, kimi yolları sahiplenir, kimi tüm söz hakkını kendinde görür, kimi aldanma özgürlüğünü savunur, kimi kandırma gücünün yadsınanamaz olmasını ortaya koyar, kimi yurttaşının biricik oyunun üzerine tutusunun olduğunu söyler…
Ucu açık…
***
Bu ‘kibir’ bulaşıcı hastalık benzeri yapış yapış…
Kendini ‘üstün görmeden’ başka, ‘başkalarını beğenmeme’ gibi; ‘başkalarının’ olduğunu, aynı kentin havasını paylaştığını, aynı ilkyazı yaşadıklarını, aynı mevsimin ilk ürününün tadına baktıklarını, can eriğinin tadını aldıklarını, aynı güneşin Adana sıcağını bildiklerini ‘düşünemeyecek’ denli hırsına apışık…
Tüm bunların dışa yansıması ile ‘kibrin’ kendine bulabileceği yaşam alanını sormak-sorgulamak gerekmiyor mu?
‘Kibir’ ‘kibri’ kaldırabilir mi, ya da ‘Kibir’ ‘kibre’ dayanabilir mi?
Yaşam alanlarında, tüm var olan insanı kendinden ‘ayrı’ görmek, ya da salt ‘ayrı’ olanların bulunduğu bir ortam; bambaşka bir yer olalı!
Sevgiden, hoşgörüden, paylaşımdan, gülmelerden, uzanan ellerden, öpülesi yanaktan bambaşka bir yer. İçtensiz, yanı başında bile ‘sanal’ ilişki…
Böyle bir yaşam mı bizi bekleyen, böyle bir yaşam mı bize sunulmak istenen; ne?
***
Dokuz yıldır yayın yaşamında olan sitemiz yenimuhalefet’in alt sloganı ‘olaylara ayrı bir bakış, ayrı bir yorum’ olduğundan mıdır nedir; okurlardan kimi zaman ‘ayrı bir bakış, ancak tutarlı’ denildiğini anımsıyorum.
Burada geçtiğimiz günlerde Adana’da gerçekleşen iki konuyu ‘kibirle’ eşlemek, ‘kibirle’ yan yana görmek, ‘kibirle’ içselleştirmek istemesem de ‘olay’ buraya dek geldi…
Açayım…
Önce bir tarih veriyorsunuz, koşullar ortaya koyuyorsunuz, yoğun ilgiden söz ediyorsunuz, şatafatlı törenler düzenliyorsunuz, kent yurttaşları için ‘çok önemli’ bir çalışmanın-uğraşın olduğunu yayıyorsunuz, toplanan kalabalıktan yoğun alkış da alıyorsunuz, kurdeleler kesiyorsunuz, son başvuru tarihinizi açıklıyorsunuz…
Her şey çok güzel olacak!
Beklenen ‘son’ mutlu olacak!
Bu çalışmayı ‘herkes’ benimsemeyecek!
Son başvuru tarihini beklemeden ‘herkes’ yerini ayırtacak!
Evet, Yüreğir Belediyesi ‘Sosyal Konut’ projesini böyle duyurmuştu. Ailenin, bireylerinden birinin bu konutlardan edinmesi için gerekli koşulları yerine getirmesi durumunda başvuru hakkı olabileceği belirtilmişti.
Şöyle bir şey duyduk:
‘Yüreğir Belediyesi tarihinin en büyük yatırımı olan ‘Sosyal Konut’ projesi, yoğun istek nedeniyle ay sonuna dek uzatıldı!’
Böylesi haberler, böylesi açıklamalar beni oldun-olası kasar; orada yapılacak konut sayısı belli, o konutlar için bir başvuru tarihi belirlenmiş, madem yoğun ilgi vardı ‘konut’ bitmeliydi, madem süre uzatıldı ‘demek ki konutlardan satılmayanlar var, konutlar satılmıyorsa ‘yoğun ilgi’ ne demek? Bu kendini ‘çokbilmiş’, bu yurttaşlardan ‘kendini başka’ gösterme kibri neden?
***
Bir diğeri daha mı acı ne?
Haber şöyle:
‘Çukurova Belediyesi çalışan memurlarına %52 zam yaptı!’
Kendimi Çukurova Belediye’nde çalışan memurlarının yerine koydum. Bir ‘empati’ işte. Türkçesi bazı yerlerde ‘duygudaşlık’… Sevdim de. Büyüyen masraflar, hergün aralık kapıdan içeri dalan zamlar karşısında Çukurova memurları rahat soluk alacaklardı.
Belediyenin ‘kendi’ sitesinde yer alan, Adana’daki tüm gazetelere servislenen haberde ‘toplu sözleşme sürecini yürüten sendika ille %52 oranında artış sağlayan sözleşme imzalandı’ deniyor. Başkan Çetin’de yaptığı açıklamada ‘emekçilerimize, çalışanlarımıza, işçilerimize, memurlarımıza, bürokratlarımıza çok şey borçluyuz, sizler için ne yapsak azdır’ diyor…
Çıplak, yalın biçimiyle düşüldüğünde; %52 zam için güzel sözler, demek de yetmiyor; çok güzel!
Konunun ‘içyüzünü’, memura yapılan %52 zammın açıklamasını öğrenmek için aradığım belediye çalışanlarından bir şey öğrenemedim. Sorum, ‘memurun önceki maaşı neydi, bugün %52 zamla ne oldu’ çok basit bir soru olmasına karşın!
‘Benim bildiğimi bilme kibri’… ‘Bildiğimi bilmen gerekmez kibri’…
***
Bir şeyler oluyor, bir şeyler söyleniyor, birileri inanıyor, birileri inandırıyor…
Bu havayı, bu Adana’yı, bu dar caddeleri, işsizliği, bu şubat ayında yaz havasını birlikte yaşıyoruz.
Bunun üzerine bir şey koymak, olayı ‘farklı’ alanlara taşımanın, dinleyenleri ‘söz’ renkleriyle boğmanın, bundan yarar ummanın; bu ‘kibre’ tutulmanın anlamı yok!
Yaşananlar ölçüdür çünkü…
150218
YORUMLAR