Suçlamalar karşısında susmayı yeğledikçe; ‘artık’ önceki ‘benlik’ yerini bambaşka bir duruşa bırakıyor!
Suçluluk duygusu ‘baskın’ geliyor.
Aziz Nesin’in ‘Adamı zorla deli ederler’ öyküsünü anımsayın…
Kentin üç-beş ileri geleninin (!) ısrarıyla belediye başkanı olan Rasim Beyin öyküsünü…
Rasim Bey sevilen, dürüst, sözü dinlenen bir kentlidir. Üç-beş kişi, bu güne değin seçtirdikleri tüm başkanların ‘zır deli’ olduğunu düşünürler. Üstelik ‘koltuk sevdası’ karşısında ödün vermeyecek diye bilinenlerin hepsinin değiştiklerini düşünerek onları ‘zır deli’ olmakla suçlarlar. Yaklaşan seçim için, ‘dedi, zır deli’ olmayacak birini ararken, Rasim Bey akıllarına gelir. Öneriyi Rasim Beye götürdüklerinde istemediğini görürler, ancak ısrar edilince de şunları söyler:
‘Dalkavukluk istemem. Ziyafet, miyafet istemem. Kimse beni şişirmeyecek, öve öve göklere çıkarmayacak, nutuklar vermeyecek… Bunu yapabilir misiniz?’
Hep bir ağızdan yanıtlar üç-beş kişi: Evet. Kabul… Öykü, Rasim Beyin de zamanla, üç-beş kişinin delirtmesiyle son bulur…
***
Delilikle, zır delilikle en yakın tutumu-davranışı olmayan Rasim Bey gibi, Yeni Anayasacıların ‘terörist, hayın, çukur, yaşadıklarından habersiz, 15 temmuzcu’ benzeri suçlamaları karşısında donup kalan, kendi kendine sorular soran; bu ülkeyi en az benim kadar sevdiğine inandığım, ülkeye, insanımıza gelebilecek her saldırıda ‘yüreği cız’ eden, her köşe başlarında el açanların yanından geçerken ‘itildikleri koşulları’ var edenlere ateş püsküren çoklarını tanıyorum…
Eşini, çocuğunu, yakınını, arkadaşını ‘vatan sevdasına’ yitiren bir çoklarını…
Yeni Anayasayı savunanların, tanıdıklarımın bu güne değin verdikleri yurtseverliklerini balçıkla sıvamak istemelerine karşın ‘düzeyi’ aşmamaya çaba harcadıkları biliyorum…
Tanımsız bir hırs, nedeni bilinmez bir suçlama…
***
Ülkeyi yönetenlerin, onbeş yıldır taşları yerinden oynatanların, teröristlere ‘ne istediniz de vermedik’ diyenlerin, yaptıkları onlarca yanlışa ‘aldatıldık’ kılıfını bulanların, bilimi unutturanların, düşüneni cezalandıranların, bilim adamlarını köşe taşı gibi savuranların, eğitimi çler acısı konuma getirenlerin, ekonomiyi bataklığa sürükleyenlerin, bu ülkenin insanını sığınmacılara yeğleyenlerin ‘hırs, suçlama’ dolu söylemleri ülkeyi nereye götürüyor görüyor musunuz?
İmamı çıkıyor ‘evet demezseniz kafirsiniz’ diyor.
Parti görevlisi ‘hayır çıkarsa sonunuz bu’ diyerek silahını ateşliyor.
Bir başdanışman ‘evet çıkmazsa 7 Hazirandaki kaosu, istikrarsızlığı mumla ararsınız’ diyor.
Partinin sözcülerinden, gerekse kalabalığa konuşanlardan duyduklarımızı burada yinelemek bile istemiyorum…
Onlara göre;
Hayınız, teröristiz, Fettullahçıyız, darbeciyiz…
***
Anayasa değişikliği için alanlara inenleri, inenlerin konuşmalarını, ses tonlarını, seçmenin nasıl bir yörüngeye çekildiklerini görüyoruz…
Akıllara gelmesi gereken soru şu değil mi?
‘Anayasa değişikliği kimin için yapılıyor?’
Bir siyasal parti için mi, ‘tek adam’ için mi, bu ülkenin insanları için mi?
Yapılan değişiklik yurttaşa daha iyi bir yaşam, daha iyi gelecek, daha iyi bir paylaşım, daha iyi bir öz güven, daha iyi bir birliktelik getirmeyecekse; yaşamını karartacaksa, geleceğini bozacaksa, paylaşmayı bitirecekse, güveni unutturacaksa, birlikte olmayı silip atacaksa; gereği ne?
Değişikliğin ‘daha’ ne getireceği bile anlaştırılmazken; denilenlerin anlam kargaşasına itilmesi, hiç ilişiği olamayan ‘demogojik açıklamalar’ peşine düşülmesi ülkeyi nerelere sürükleyecek bilinmiyor mu?
Oysa ‘anayasa’ değişimlerin ilk başta ülke yurttaşının yaşamı ile birlikte anılması bir zorunluluktan çok, olacakların yurttaş tarafından benimsemesi kaçınılmaz değil mi?
Daha ‘seçime’ giderken, hükümetin düşünce özgürlüklerini rafa kaldırıcı eylemler içerisinde olması karşısında; ‘susmaya, biat etmeye’ yönelik eylemsizliğe verilen pirim, ödün vermeye yönelik hak ödüllendirilirken; muhalefet cezalarla, karşı konulmalarla, korkutmalarla uğraş içerisinde.
Bu hoş değil!
***
Referandumda, seçmen kararını ‘ne’ olarak kullanmış olursa olsun suçlanmamalı, ötelenmemeli, bölünmemeli…
Fırsat buldukça anılan, adına ‘milli irade’ denilen güç verecekse eğer; onun özgür istencine yönelik ‘terörist, vatan hayını, darbeci, bu ülkeyi sevmeyen’ yakınlaştırmalarından uzak durulmalı!
Aziz Nesin’in ‘Adamı zorla deli ederler’ öyküsünde olduğu gibi, bu ülkenin insanının ‘yurt sevgisiyle’ oynanmamalı!
Referandumda #hayır çıkmaması durumunda, ülkenin yarısından çoğu ‘hayın, terörist’ sayılmamalı!
Bu onarılması ‘zor’ bir yıkım olur; bilelim artık!
080317
YORUMLAR