Bugün, Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamak, öğrenmek için zaman harcamak yerine; ‘bu ülkenin çağdaşlaşmasının önünde hep bir ‘engel’ olmayı kendilerine ödev saymış, ‘sömüren süper güç’ işbirlikçilerinin duvar arkalarındaki gizemli adamları hükümetten aldıkları ‘güçle’ konuşurken ‘o günlerin izlerinden’ söz etmem gerektiğini düşündüm…
‘Keşke olmasaydı’ söyleminin nasıl söylenebildiğini düşünerek…
İletiyi bana gönderen dost ‘görüldüğü gibi bazı balık bellekliler için, ya da yakın tarihini bilmeyenler için tarih, yalnızca ölü bir insanın tanıklığından ibarettir’ notunu eklemişti.
İlginç olduğunca, günümüzün kimi gelişmelerini tanımlayabilmemiz için bilinmesi gerekli ‘bilgi’ olması bakımından da önemsedim doğrusu.
Bilindiği gibi bir dönemin en önemli olaylarından biri, Obama’nın ‘Ermeni sınırını açın’ sözleriyle birlikte gündeme gelmiş, Azerbaycan’ın ‘konunun’ inceliğini belirginleştiren politik duruşlar sergilemesine neden olmuştu.
* * *
Ermeni sınırının açılma ‘gerekçesi’ gizemini korumayı sürürken; Ermenilerin ne ülkemiz insanlarına, ne de Azerbaycanlılara gösterecekleri hoşgörü ya da yaklaşım konusunda iç açıcı gelişmeler-örnekler olduğu söylenemez!
Asala ile söze başlayın…
Karabağ ile sürdürelim…
Ya 1915 denince…
* * *
Azerbaycan’ın kim, ya da ne olduğunu anlatmaya gerek yok kanımca…
‘Kardeşlik’ bağlarımız olduğu yadsınmıyor bile.
İletiye geçiyorum:
Yıl 1920. aylardan mayıs. Mustafa Kemal, Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa’ya bir mektup yazıyor. Mektupta, ekonomik sıkıntı içerisinde olunduğunu ‘başka kaynaklardan para sağlayıncaya dek, Azerbaycan hükümetinden borç para alınmasını’ istiyor.
Kazım Karabekir Paşa, isteği Azerbaycan hükümetine iletiyor.
Bu iki ülke arasındaki ilk resmi yakınlaşmadır.
Yıl 1921. Nerimanov’un emri ile Azerbaycan Dışişleri Bakanı Mirza Davut Hüseyinov, kazanılan Birinci-İkinci İnönü Savaşları nedeniyle çektiği telgrafta ‘kazanılan büyük zaferlerden dolayı Türk halkını Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti adına kutluyoruz’ demekle yetinmiyor, ayrıca çeşitli petrol ürünleri gönderiyor.
Yine 1921 yıllında, Mustafa Kemal Nerimanov’a bir mektup yazıp, sıkıntılarını bildirince, bunun özerine de Azerbaycan’dan beşyüz kilo altın geliyor. Bunun ikiyüz kilosu devlet bütçesine ayrılıyor, diğeri ile de araç-gereç-silah alınıyor.
Bundan başka, Nerimanov, Rusya’dan aldığı onmilyon altın rubleyi de Ankara’ya gönderiyor…
Daha önemli bir konu…
Nerimanov, Mustafa Kemal’e mektup yazıyor. Mektupta, Türk halkının emperyalizmden kurtulma günlerinin yaklaştığını, bu nedenle de ‘Türk halkını’ kutladığını söylerken, mektubun sonuna şunları ekliyor:
‘Paşam, bizim Türk Ulusunda kardeş kardeşe borç vermez. Kardeş, her zaman kardeşinin elinden tutar. Biz kardeşiz, her zaman elinizden tutacağız, tutmayı sürdüreceğiz.’ (A.Şemseddinov, Kurtuluş Savaşı Yıllarında Türküye-Sovyetler Birliği Alakaları shf. 66)
* * *
İrdeleme, sorgulama gereği duymadan; arkalarında yer alan ‘sanal’ gücün etkisiyle, kendilerine yüklenen ‘biat’ gereği Atatürk’e dil uzatanlar ‘görevlerini’ kendi açılarından yerine getirmiş olsalar bile, tarihin süzgecinde hep ‘balık bellek’ olarak anılacaklar…
Benim kafamda kurguladığım bir dünyanın varlığını yadsıyamam.
Öyle bir kurgu olamasa ‘neden’ yazmaya gereksinme duyacaktım; değil mi ya?
Bir yanda ‘kardeşlerimiz’ dediklerimiz.
Bir yanda, özellikle Birinci Dünya Savaşı yıllarından beri çekiştiklerimiz.
Bir yanda, atalarımızla yaşanan güzel ilişkiler.
Bir yanda, birlikte yaşanan savaşlardan dolayı suçlanmamız.
Bir yanda, olanları kanıksamak için hiç ‘emek’ harcamayan katman.
Bir yanda, emek harcamayıp yalan-yanlış sözler yükselmesine verilen güç; en düşündürücü yanı da bu!
22.0217
YORUMLAR